Almanya, Hollanda ve İsveç konsoloslukları, 10-17 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası kapsamında "insan hakları" başlıklı ortak paneller düzenledi. Etkinliğin ilk bölümü Almanya Federal Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu'nda gerçekleşti. Program, Hollanda Başkonsolosluğu’nda düzenlenen ve insan hakları savunucuları ile sivil toplum temsilcilerinin katıldığı resepsiyonla devam etti.
Etkinliğin ilk bölümünde, Almanya Federal Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu’nda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni yansıtan bir tiyatro gösterisi yapıldı. Gösterimin ardından başkonsoloslar açılış konuşmalarını yaptı.

"Katılımcı demokrasi hayati önemde"
Alman Başkonsolosu Regine Grienberger, ülkesinin İmparatorluk dönemlerini hatırlatarak "O günlerde Almanya da katılımcı demokrasi için çok fazla bir fırsat yoktu. Almanya parlamentosu evet seçilerek bu kişiler iş başına geliyordu. Ama siyasi güç Kaiser dediğimiz imparatorun elindeydi. Yönetim demokratik olmadığı için vatandaşlar hiçbir şekilde siyasi karar verme mekanizmalarını etkileyemiyorlardı. Hitler başa geldikten sonra siyasi partileri baskıladı ve katılımcı demokrasiyi yok etti. Almanya tarihinin bu kısmı bize şunu gösteriyor. Demokrasinin hayatta kalabilmesi için aktif katılım çok önemli" dedi.
Grienberger, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Michael O’Flaherty ile Türkiye ziyareti kapsamında yaptığı görüşmeye de değinerek, demokratik kurumların ayakta kalabilmesi için temel hakların korunması ve sivil toplumun özgürce örgütlenebilmesi gerektiğini söyledi. İnsan hakları savunucularının ve kurumlarının, insanların sesini yükselterek devletlerden hesap sorduğunu ve katılımcı demokrasiyi ayakta tuttuğunu ifade etti.
"Eşitsizlikler git gide derinleşiyor"
Ardından söz alan İsveç Başkonsolosu Karin Hermarck, insan haklarının çok ciddi zorluklarla sınandığını belirterek şunları söyledi:
"Dünyanın dört bir yanında sivil alanın daraldığını görüyoruz ve örgütlenme özgürlüğü, tehdit altında otoriter bir takım uygulamalar maalesef yayılıyor. Eşitsizlikler git gide derinleşiyor. Açlık da maalesef artıyor. Geçtiğimiz 10 yıl içerisinde buna şahitlik ettik. Böylesi bir zamanda gerçekten bizim bu konuda taahhüt ortaya koymamız çok önemli.

"İnsan hakları soyut değil"
"İnsan hakları soyut değildir. İnsan hakları günlük hayatımızı şekillendirir. İhtiyaçlarımızı, korkularımızı, rüyalarımızı ve geleceğimizi şekillendirirler. İnsan haklarını müdafaa etmek hem cesaret hem de sebat gerektirir. Bazen cesurca adım atmayı gerektirir. Bazen de her gün sessiz sessiz bir çalışmaları sürdürmek gerekir. Her birey nereden gelirse gelsin özgür ve haysiyetli bir şekilde yaşama hakkına sahiptir.
"İnsan haklarının sınırı olmaz"
"2001 senesinden bu yana İstanbul’da insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve cinsiyet eşitliği alanında yapılan çalışmaları destekliyoruz. Bu zor koşullar altında gösterdiğiniz sebat gerçekten de en derin saygıyı hak ediyor. İfade özgürlüğü çoğulcu bir toplumun kilometre taşlarından biridir. Bu olmaksızın demokrasiler yeşeremez, mevcudiyetini koruyamaz. Ancak dünyanın birçok bölgesinde özgür, bağımsız medya, baskı altında ve eleştiren sesler maalesef durduruluyor. İnsan haklarının sınırı olmaz. Bir yerde insan hakları ihlali varsa bu hepimiz için tehdittir. İnsan hakları bilakis adil ve kapsayıcı bir toplumun mihenk taşıdır. Hep birlikte insan haklarını müdafaa etmeliyiz. Her gün her yerde."

"Tetikte olmamız lazım"
Son olarak konuşan Hollanda Başkonsolosu Daan Huisinga ise "İnsan hakları sadece bir gün değil her gün konuşulmalı. Anayasamız diyor ki; ‘Uluslararası yasal düzeni desteklemeliyiz’ diplomatlar olarak bu bizim için bir mesuliyet" dedi ve şöyle devam etti:
"Özgürlük aynı zamanda kendimize bakmamıza da olanak sağlar. Sonuçta bizim de bir sömürgecilik tarihimiz var. Kendi ülkemizdeki azınlıklara bakarken bunu unutmamamız lazım. Azınlıklara karşı da bu bilince sahip olmamız ve kendimize de eleştirel bakabilmemiz gerekiyor. Azınlık hakları arasında açık bir ilişki var. LGBTİ+ haklarına riayet edilmeyen yerde kadın haklarına da riayet edilmiyor. Haklar konusunda her zaman için geri gidişler olabilir. Bu konuda tetikte olmamız lazım."

Başkonsolosların konuşmalarının ardından etkinlik panellerle devam etti. İlk oturum Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Asena Günal'ın moderatörlüğünde başladı. "Kültürel ve sanatsal alan dahil olmak üzere ifade özgürlüğünü savunmak" başlığında gazeteci Çiçek Tahaoğlu ve İsveçli sanatçı Mike Bode söz aldı.
"Kültürel alanlar daraldı"
Günal, oturumun açılışında Türkiye'de kültürel alana dönük devlet baskısını hatırlattı ve konuşmacılara söz verdi. Kültürel alanda ifade özgürlüğü üzerine konuşan Tahaoğlu, son yıllarda yasaklanan sanatsal faaliyetlere ilişkin veriler de sundu:
"Her hafta çok ünlü sanatçılara soruşturma açıldığına şahit oluyoruz. Onların davalarını izliyoruz. Sahne kıyafetleri, şarkılar, şarkı sözleri, sahne performansları, belgeseller, filmler, televizyon dizileri ve hatta müzik listeleri soruşturma konusu olabiliyor. Son yıllarda pek çok sanat etkinliği yasaklandı ya da iptal edildi. 2022'den bu yana 14 müzik festivali, yüzü aşkın konser, 53 sanatçının performansı, 5 yerel kültürel festival ve 20'ye aşkın oyunu farklı nedenlerle yasaklandılar."
"Alkol yasağıyla başladı"
Tahaoğlu, 2012 yılında 10 yıldır düzenlenen Efes Barış ve Sevgi Festivali’nde (Peace and Love) alkolün yasaklanmasının sanatsal alana dönük ilk yasak olduğunu hatırlattı veşöyle devam etti:
"Bir yıl sonra gelen düzenleme ile benzer etkinliklere tütün ve alkol markalarının sponsorluk yapmaları engellendi. Bu düzenleme eğlence sektörüne çok ciddi bir darbe indirdi. 2017'de tüm LGBTİ+ etkinliklerine yasak geldi. Sadece protestolar, toplantılar ve aktivist etkinlikleri değil; film festivalleri ve sanat gösterileri de yapılamaz hale geldi. Yasaklar 2019'a kadar devam etti. 2020'de pandemiyle zaten dünyanın her yerinde yaşam dondu. Ama Türkiye'de alınan tedbirler yıllarca devam etti. 2022’de sokakta müzik yapmak yasaklandı. O yüzden artık sokakta müzisyen görmüyorsunuz."
"Otosansür katlanıyor"
Sanatçı ve araştırmacı Mike Bode, sanatsal alandaki otosansür üzerine konuştu: "Otosansür meselesi giderek katlanarak büyüyor. Kurumlar özellikle de kültürel ifade için platform sağlayan kurumlar da otosansür uyguluyorlar. Diyorlar ki; ‘bu sergiyi yaparsak fon alamayız. O yüzden yapmayalım’ diyebiliyorlar. O anlamda kültürel üretim alanı daralıyor ki geçmişte bu böyle değildi. Bence devletin kültürel ve kurumsal baskısı ve sosyal medyanın algoritmik alanlardaki baskısı sanat eserlerini ortamdan çekiyor. Kendinizi serbestçe ifade edemez hale geliyorsunuz."

"Hükümet de muhalefet de görmüyor"
İkinci oturum "LGBTİ+ haklarını savunmak" başlığıyla devam etti. İlk sözü alan UniKuir Uluslararası Savunuculuk Koordinatörü Enes Hocaoğlulları, LGBTİ+'lara ilişkin siyasi tabloyu aktardı:
"Geçtiğimiz genel seçimlerde Erdoğan genel olarak 180 kere konuşma yapmış ve LGBTİ+ haklarından 60 defa bahsetmiş. Yani konuşmanın üçte birinde mutlaka LGBTİ+ meselesini olumsuz bir şekilde ele almış. Rakibi Kılıçdaroğlu, LGBTİ+ haklarından bahsetmemiş bile. Hükümet de muhalefet de haklarımız özelinde hiçbir şey söylemiyor.
'Aile yılı' baskısı
"2025 biliyorsunuz 'aile yılı' olarak ifade edilmişti. Daha önce bu saldırıları yaşamıştık ama bu kadar yapısal bir şekilde hayata geçirilmemişti. Bakanlar, milletvekilleri, cumhurbaşkanının bizzat kendisi eşgüdümlü bir şekilde bu düşmanlığı ortaya koydu. Hepsi tek bir kaynaktan çıkıyordu aslında bu anlatıların. Aile Bakanlığı dedi ki; 'LGBT mevcudiyeti ulusal güvenliğe bir tehdittir.' Sanki bizim nükleer silahlarımız varmış gibi. Benim güzel küpelerim var, hiçbir şekilde güvenlik tehdidi oluşturmuyorum."
"Sınırları test ediyorlar"
Hollanda merkezli COC'nin Uluslararası Program Yöneticisi Shamla Tsargand ise LGBTİ+ haklarını küresel boyutta değerlendirdi:
"Son 10 yıla bakacak olursak küresel olarak, eşitlik konusunda kabul oranı ve LGBTİ+'ların insan haklarını kullanabilmesinde kötüye gidiş söz konusu. Latin Amerika'da, Kuzey Amerika'da, Güneydoğu Asya'da, Nepal'de değişiklikler var. 2023'te Nepal'de bile eşcinsel evliliği kabul edildi, Tayland'da da... Bir takım iyileşmeler, kazanımlar var. Bunları kutlayabiliriz. Ama aynı zamanda, özellikle Avrasya bölgesinde, Afrika ülkelerinde, Orta Asya'da, eski sovyet ülkelerinin bir kısmında ve Avrupa Birliği'nin içinde de ciddi bir gerileme var haklarla ilgili olarak. Bu sadece sosyal ve kültürel açıdan değil, siyasi bir motivasyon olduğunu görüyoruz bu durumun arkasında. Biraz sınırları test etmeye çalışıyorlar."
(AB)







