Tatilcilerin özellikle yaz mevsiminde uğrak yerleri genellikle Anadolu'nun güneyi ve batısı... İzmir ise Ege'nin incisi. İzmir'e bağlı yerleşmelerden ve özellikle Antik Çağ'dan bu yana önemini koruyan Foça, sahip olduğu güzelliklerle ayrıca önemli. Taş evleri, otantik sokakları, mavi bayraklı koyu, balıkçı tekneleri, renkli limanı ve eşsiz günbatımı ile huzur dolu...
Eski Foça'da çoğu insanın ulaşamadığı huzurla gezerken Betül Özkahveci, Muradiye Yıldırım, Adviye Yeşil ve Aysun Değirmencioğlu'nun on beş yıllık ortak çaba ve emekle hazırladıkları resim sergisiyle karşılaştım. Öğretmen emeklisi, ev kadını ve işçi emeklisi olan dört kadının feodal kültürün unsurlarına rağmen sanatın çemberinde bir araya gelmesi mutluluk verici.
Toplumların gelişiminin, kadının ve erkeğin birçok alanda birlikte rol almasıyla gerçekleşeceğinin tarihte örnekleri mevcut. Ancak Anadolu'da bu birlikteliğin etkilerini daha çok cumhuriyet sonrasında görmekteyiz. Bununla beraber toplumsal, sosyolojik anlamda kadının statüsüne ilişkin somut adımların atılması hepimizin hep gecikmiş yanıdır. Özellikle Türkiye'de yetmişli yıllardan sonra edebiyatta etkisi artan kadın yazarlarımızdan bugün Meclis'te bulunan kadın vekil sayısına kadar... Kültür ve sanatın insanı özgürleştiren yanını keşfeden her birey ürettikleriyle de kendini konumlandırabiliyor. Elbette ki konumuz bu değil ancak kadının hem bireysel hem toplumsal statüsünün gerçek değeriyle şekillenmesi adına ülkede birçok değişime ihtiyaç vardır.
"Sanata duyulan ihtiyaç çok belirgin"
Yapılan çalışmalar üç boyutlu resim sanatına dair. Muradiye Yıldırım, çalışmalarının üç boyutlu olmasına dikkat ederek, göze hoş gelen ve estetik değeri olan eserler yapma çabasında olduklarını belirtiyor. "Kendi çabamızla oluşturduğumuz atölyemizde hiçbir kurumdan destek almadan çalışmalarımızı sürdürmekteyiz" diyen Yıldırım, yapılan resimlerin hem özgün olduğunu hem de ünlü ressamların çalışmalarından örnekler içerdiğini anlatıyor. Türkiye'nin bugünki gri atmosferinde sanata duyulan ihtiyacın eksikliği çok belirgin, bu anlamda bu tarz sergileri gezmek içimizi aydınlatıyor.
Her yıl hazırladıkları serginin temel amacı üç boyutlu resimleri geniş kitlelere ulaştırmak. Daha önceki sergilerin açıldığı yerleri ise şöyle sırlayabiliriz: Menemen Kültür Merkezi, Karşıyaka Belediyesi Kültür Merkezi, Konak Sabancı Kültür Merkezi, Çeşme Alaçatı Değirmenaltı Sanat Merkezi, iki defa da Foça Reha Midilli Kültür Merkezi. Ayrıca sergilerine birçok ressamın konuk olduğunu sergiyi gezerken fark ediyoruz.
İnsani değerler
Eserlerin yansıttığı temel duygular, insani değerler üzerine yoğunlaşıyor. Çalışmalarda köy ve yoksul yaşamın ayrıntısal yapısı öne çıkıyor. Figürlerin giyimleri, evlerin dış cepheleri, taş sokaklar aracılığıyla yoksulluğun yansımasını görebiliyoruz. Anadolu'nun yüzyıllardır devam eden geleneksel yaşam biçimlerinin kent kavramının boyut değiştirmesiyle artık sadece kırsal kesimlerle sınırlı kaldığını görmekteyiz. Bazı eserlerin panoramik görüntüsü, belirli bir mahallenin topyekûn tanımsallığını ortaya koyuyor. Eserlerdeki perspektif tekniği, mekânsal derinlik sayesinde resimleri izleyenler üzerinde çarpıcı bir etki bırakıyor.
Geçmişin silikleşen yanlarını geleceğe taşımanın önemli yollarından bir tanesi de resim sanatından geçtiğini unutmamak gerekir. Figürlerdeki duruşlar, pozlamalar, canlı bir atmosfer yaratıyor. Her ne kadar yoksulluk öne çıksa da yaşama olan bağlılıkları, yüzlerindeki canlılık ve sevinç ifadeleri onların her şeye rağmen umutlu olduklarının da bir göstergesi. Ayrıca renkli giysiler, başörtüleri, bazılarının çıplak ayakları, Anadolu'yu yansıtan kıyafetler sayesinde kırsal kesimin geleneksel yapısını yansıtıyor.
Resimlerin birçoğunda insan öne çıksa da bazı resimlerde insan figürünün olmaması boşluğun yarattığı yalnızlığı, gizemi ve çöküntüyü imliyor. Bir taş köprüde veya koca bir mahallede figürlerin azlığı, insanın olmadığı yerlerin, yabanıl ve atıl bir görüntü sergilediği şeklinde yorumlanabilir. Eserlerde bu tema, bilinçaltına yönelik bir anlayışla nakış gibi işlenmiş. Yoksulluk kaçınılmaz olsa da insanın olduğu yerde umut ve güzellik de vardır.
Eserlerin bu çağrışımları iyi sentezleyen bir teknik içerdiği söylenebilir. Eserler genellikle köy, taşra ve yoksul kesim görüntülerden oluşuyor. Figürlerin de yer aldığı bu eserlerin Anadolu'nun geleneksel yapısına uygun olduğunu söyleyebiliriz. Tüm bu geleneksel yapının yanı sıra İspanyol kültürünü barındıran birkaç çalışma da bulunuyor. Sonuç olarak tablolardaki köprüler, figürler, hayvanlar ve fondaki çeşitli görüntüler sayesinde Anadolu'nun ve yoksul kesimlerin günlük yaşantılarına tanık olmaktayız. (DM/AÖ)