Raporun dile getirdiği kaygılar, özetle şöyle:
* Yasal reformlar, Avrupa Birliği'ne yetiştirme kaygısıyla sivil topluma yeterince danışılmıyor. Bu da olumsuzlu sonuçlara yol açıyor.
* Reformlar yeterince uygulamaya geçemiyor.
* Hak ihlallerini önlemek ve reformları hayata geçirmek için bağımsız ve etkin izleme şart. Bu gerçekleşmiyor.
* İz bırakmadan işkence ve kötü muamele uygulamaları var. Polis orantısız güç kullanıyor.
* Siviller güvenlik kuvvetleri tarafından öldürülüyor.
* İşkence, kötü muamele ve yargısız infazlar cezalandırılamıyor.
* İşkencede zaman aşımı yeni TCK'de de korundu.
* Adli tıp bağımsız değil.
* Hak ihlallerinin yargılanmasında emir komuta zinciri hesaba katılmıyor.
* İşkenceden suçlu bulunanlarda "iyi halden" ceza indirimi yaygın bir uygulama.
* Ortaya çıkan faili meçhul cinayetler ve kayıplarla ilgili etkin soruşturma yürütülmüyor.
* İfade özgürlüğü sınırlanıyor. İnsan hakları savunucuları ve muhalif düşünce sahipleri yargılanıyorlar. Gazetelere ve gazetecilere ağır cezalar veriliyor.
* Kadınlara karşı şiddet vakalarında soruşturmalar yetersiz düzeyde.
Rapor, örgütün Türkiye masası tarafından hazırlandı. Merkeze bağlı olarak çalışan Türkiye masasını, UAÖ'nün Türkiye şubesiyle karıştırmamak gerekiyor. Zira, ilkeleri uyarınca, Türkiye şubesi, örgütün Türkiye'yle ilgili rapor çalışmalarında yer almıyor.
Sivil toplum olmayınca, sonuç olumsuz
Raporda özellikle, Türkiye'nin Avrupa Birliği'yle müzakerelere başlayabilmek için yoğun bir yasal değişikliğe gittiği, bunun yılın ikinci yarısına damga vurduğu yer alıyor. Fakat sivil topluma yeterince danışılmadan ve tartışılmadan çıkarılan yasaların sorunlu olduğu belirtiliyor.
Sivil toplumun katkısıyla olumlu sonuç veren değişiklikler içinse, yeni TCK'de kadın haklarıyla ilgili atılan olumlu adımlar örnek veriliyor.
Yasal reformlar
Rapora göre, yılın ikinci yarısının temel özelliği, hükümetin AB'den müzakerelere başlama onayını almak için gerçekleştirdiği etkinlik ardına etkinlik. Kopenhag Kriterleri, ülkelerin "kurumların demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıklara saygıyı ve azınlıkların korunmasını garanti etmekte istikrar" göstermesini şart koşuyor.
Ekim 2004'teki Avrupa Komisyonu İlerleme Raporu da, "temel özgürlüklere saygı ve insan haklarının korunmasına dair hükümlerin güçlendirilmesi ve tam olarak uygulamaya geçirilmesi" ihtiyacına dikkat çekmişti.
Yeni yasaların (Dernekler Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, Ceza Kanunu, Ceza İnfaz Yasası ve Yerel Yönetimler Yasası) birçok olumlu yönü var, eskilerine oranla daha az baskıcı. Örneğin, ceza yasasında cinsiyet ayrımcılığıyla ilgili birçok maddenin değiştirilmesi, uluslararası hukukta yer alana daha yakın bir işkence tanımı, işkence ve kötü muamele uygulayanlara verilecek en az ceza süresinin artırılması.
Fakat yasal düzenlemelerde örgütü kaygılandıran noktalar da var. Özellikle yeni ceza yasasındaki "devlete hakaret" ve "milli yararlara aykırılık" kavramları başta geliyor.
Örgüte göre, sivil toplum örgütlerine danışılarak yapılan yasal değişikliklerin olumlu sonuç veriyor. AB'nin baskısıyla, hızla ve yeterince tartışılmadan yapılan değişikliklerse sorunlu.
Kadın haklarında ilerleme: Örgüt, kadın hakları savunucusu örgütlerin önerdiği 35 değişikliğin 30 küsurunun yasaya yansımasını olumlu bir örnek olarak gösteriyor. Bu kapsamda sayılan olumlu değişiklikler şunlar:
* Kurbanlarıyla evlenen tecavüzcülerin cezalarının ertelenmesinden, indiriminden veya kaldırılmasından vazgeçilmesi.
* Evlilik içi tecavüzün suç sayılması
* Tecavüzün yeniden tanımlanarak uluslararası tanıma yaklaştırılmış olması
* Evlilik içi cinsel saldırının suç sayılması
* Evlilik içi sürekli ve sistematik şiddetin "işkence" sayılması
* Cinsel suçların, "kişilere karşı işlenen suçlar" kapsamına alınması
Öte yandan, ayrımcılığı yasaklayan maddeden "cinsel yönelim"in çıkarılması cinsiyet ayrımcılığının cezalandırılmaması anlamına geliyor.
Kolluk kuvvetlerinin hareket alanı: Yeni Ceza Muhakemeleri Kanunu soruşturma ve tutuklamayla ilgili olumlu gelişmeler içeriyor. Polisin şüphelilere haklarını okumak zorunda olması, tutuklananların avukat hakkı, susma hakkının tanınması, aramaların ancak hakim veya savcı izniyle yapılabilmesi bunların arasında.
Örgüt, Türkiye'nin tartışılan " adli kolluk " önerisine de değinerek, kolluk kuvvetlerinin işkence, yargısız infazlar, kötü muamele ve gözaltında ölümler gibi ciddi insan hakları ihlallerinin, mutlaka kolluk kuvvetlerinden bağımsız ve tarafsız bir şekilde yapılması gerektiğini belirtti.
Hak ihlalleri bağımsız olarak izlenmeli
Rapor, hak ihlalleriyle ilgili izleme/gözlem etkinliğinin önemine de dikkat çekti. Yasal değişikliklerin uygulamaya dengeli olarak geçmediğine, hatta idari görevlilerin muhalif düşünceye karşı yeni yasalar buldukları söylendikten sonra, bunların önüne geçmenin en etkili yolunun reformların uygulamaya geçirilmesinin ve insan hakları ihlallerinin izlenmesi olduğu vurgulanıyor.
Başbakanlık İnsan Hakları Kurumu'nun bağımsız olmaması, Baskın Oran tarafından hazırlanan Azınlık Raporu'nun gördüğü tepkiler ve hükümetin raporu sahiplenmemesi ve daha sonra Fatih Altaylı'nın Kurul'a davet edilmesi, bu başlık altında dikkat çekilen noktalar.
İşkence ve Kötü Muamele
Yasada varolsa da, avukat hakkı yeterince uygulamaya geçirilmiş değil. Polis ve jandarmanın gözaltına aldığı kişilere uygulanan işkence ve kötü muamele de halen kaygı verici.
Rapor, bu konuda Trabzon'da gözaltına alınan ve işkence gördükten sonra bazı belgelerin kendisine zorla imzalatıldığını söyleyen Aydın Ay ve travesti seks işçisi Hülya'nın gördüğü şiddete karşın polise direnmekten cezalandırılması olaylarına değiniyor.
İz bırakmayan işkence ve kötü muamele uygulamaları da raporda yer buluyor. İçişleri Bakanlığı'nın genelgesine karşın, aç bırakma, uykusuz bırakma, tuvalete izin vermeme ve rahatsız pozisyonlarda durmaya zorlama gibi olayların raporlandığı belirtiliyor.
UAÖ, savcıların nezarethaneleri denetlemesinin, işkenceyi önleme açısından önemli olduğunu belirtiyor. Örgüte göre, bu denetlemelerin düzenli, önceden haber verilmeden yapılması ve sonuçların zaman kaybedilmeden kamuya açıklanması gerekiyor.
Polisin orantısız güç kullanımı: Rapor, 2004 Haziran sonundaki NATO karşıtı gösterilerde ve 6 Kasım'daki YÖK karşıtı gösterilerde polisin İçişleri Bakanlığı'nın genelgesine karşın orantısız güç kullandığını, bundan şikayetçi olanlarınsa, "polise direnmekten" veya "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu"na muhalefetten karşı davalarla karşılaştığını belirtiyor.
Tartışmalı durumlarda öldürülenler
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, güvenlik kuvvetleri tarafından öldürülen sivillere değinen rapor, bu olaylarda savcılıkların yalnızca suçlanan memurların ifadelerini dikkate aldığına yönelik kaygılar olduğunu belirtiyor. Bu konuda verilen örneklerse, Mardin Kızıltepe'de öldürülen baba-oğul Kaymazlar ve Hakkari Şemdinli'de öldürülen çoban Fevzi Can .
Cezalandırılmama
Rapor, işkence ve kötü muamele vakalarında, savcılık soruşturmalarının genellikle yetersiz kaldığına ve dava açılmadığına dikkat çekiyor. İnsan hakları savunucularının Adli Tıbbın bağımsız olmadığını belirttiğini ve bağımsız doktor raporlarının dikkate alınmadığı da belirtiliyor.
Soruşturma ve yargılama sürecinde, emir komuta zincirinin dikkate alınmaması ve böylece sorumlu olan üstlerin görevlerine devam etmeleri de ayrı bir sorun.
Rapor, işkencede zaman aşımının yeni TCK'de de korunduğunu, işkenceden suçlu bulunanlara "iyi halden" ceza indirimi verildiğine de dikkat çekiyor.
Bir başka noktaysa, kişilerin işkence altında alındığını söylemelerine karşın, bu ifadeleri nedeniyle ceza görmeleri.
Raporda bu konuda verilen örneklerse, İskenderun'da lise öğrencisiyken gözaltına alındıklarında işkence gördüklerini söyleyerek dava açan Salmanoğlu ve Polattaş'ın davalarının 30 kez ertelenmesi ve gözaltında ölen sendikacı Süleyman Yeter'in ölümüne neden olmaktan yargılanan polis memurlarının vakaları.
Faili meçhuller: Geçmişin mirası
Rapor, güvenlik kuvvetleri tarafından öldürüldüğü düşünülen kişilerle ilgili soruşturmaların açılmamasına ya da yetersizliğine dikkat çekerek şu örnekleri variyor:
JİTEM'le birlikte çalıştığını söyleyen itirafçı Abdülkadir Aygan'ın ifadesi sonucu Silopi Körtük'te Murat Aslan'ın cesedinin bulunmasının ardından, etkin bir soruşturmanın açılmamış olması.
Diyarbakır Kulp'ta 11 kişinin gözaltında kaybolması. Bu kişilere ait kemik ve diğer eşyaların ortaya çıkmasının ardından, Kulp savcısının kemiklerin köylüler tarafından toplanmasını istediğine dair haberler.
İfade özgürlüğü ve insan hakları savunucuları
Rapor, Yargıtay ve mahkemelerin kimi kilometre taşı niteliğinde kararlar vermiş olmasına karşın, şiddet içermeyen ifadelerin hâlâ soruşturmaya uğradığını ve davaların açıldığını belirtiyor.
Gazetelerin ve gazetecilerin, hem eski hem de yeni basın yasası kapsamında ağır cezalar aldığını söyleyen rapor, Türkçe dışındaki dillerde seçim kampanyası yürütmek nedeniyle dava edilen politikacılara da dikkat çekiyor.
Rapor, Hakan Albayrak , Fikret Başkaya davalarına ve anadilde eğitimi savunduğu için kapatma davasıyla karşılaşan Eğitim Sen vakasına da değiniyor.
Kadınlara karşı şiddet
Aile içi şiddet nedeniyle ülkede yüz binlerce kadının haklarının ihlal edildiğini belirten rapor, dayak, tecavüz ve intihara zorlama haberlerine karşın yetkililerin kadınları korumak için yeterli adımları atmadığını söylüyor. Anahtar adımın, Türkiye'deki kadın hareketiyle etkin bir işbirliği olduğu belirtiliyor.
Rapora göre, yeni TCK'de kadın haklarıyla ilgili olumlu değişiklikler var. Kadın sığınma evleri zorunluluğu getiren yen Yerel Yönetimler Yasası, Başbakanlığa bağlı Kadının Statüsünü Geliştirme Merkezi'nin yasal statü kazanmış olması da olumlu örnekler arasında. (TK/EÜ)