* Yıl 1970. Ülkü Giray BBC Türkçe'deyken. Londra'daki İdeal Ev Fuarı'nda Türk el sanatları standının bir yetkilisi ile mülakat yapıyor.
Telefonda, kusursuz bir ses tonu ve vurguyla "Merhaba, nasılsınız? Yarın kaçta gelirsiniz?" dediği anda endişeye kapıldım. "Düzgün konuşmalıyım, geç kalmamalıyım, fazla 'yani' dememeliyim, yanlışlarımı sayar mı, ne giysem acaba" diye düşünmeye başladım.
Bazı insanlar yalnızca ses tonlarıyla bile karşısındakinde saygı uyandırabilir.
Ülkü Giray gibi.
TRT'nin ilk spikerlerinden, en güzellerinden, Türkiye'ye Türkçeyi en doğru haliyle öğretenlerden.
Etiler'deki evine gittim. 30 yıldır aynı evde oturuyor. Camından gördüğü küçük ormanı ve yapraklar dökülünce gelen papağanları o kadar seviyor ki, fotoğraflar ve kısa notlarla bir dosya yapmış. Torunları da onun gördüklerini görsün diye...
Elinde Türk Dil Kurumu'nun büyük sözlüğüyle karşıladı beni; "Siz şuraya oturun lütfen. Benim bir sözcüğü kontrol etmem gerekiyor."
Bulmak istediği kelimenin kökenini ararken, "Ben düzgün konuşuyor muyum?" diye sordum. "Evet, ama..." dedi. "Ağzınızı açın, çene kemikleriniz bunun için var." Dilimi çalıştırmam için birkaç yöntem gösterdi. O araştırma yaparken ben de egzersiz yaptım.
Aradığını buldu. "Resmi -resm- kelimesi Arapçadır" dedi. "Türkçede, tören anlamına gelir. Ama yayınlarda 'Resmi geçit töreni' deniyor! Yani, resmi geçit zaten 'geçit töreni' demekse, ne demek istiyorlar? Üstelik, dile vakıf olmayan bazı sunucular 'Resmî geçit töreni' diyor ki, buna dayanamıyorum."
Sizi ses tonunuzdan tanıyıp, "Ülkü Giray mısınız?" diye soranlar oluyor mu?
Markette alışveriş yaparken, "Şu reyon nerede?" diye sorduğumda genelde orta yaşlı bir hanımsa, "Ülkü Hanım" diyor; sesimden tanıyor. Bazen de adımı hatırlayanlar ya da yüzümü tanıyanlar oluyor.
Her şey nasıl başladı?
Mikrofonla 1949 yılında tanıştım, 11 yaşındaydım. Konuşmam çok muntazam bulunduğu için Ankara Radyosu Çocuk Saati'ni sunmaya başladım. Daha sonra spikerlik sınavlarını kazandım ve her şey böylece başladı. Amerika'nın Sesi, BBC Türkçe servisleri, TRT Haber Merkezi, reklam, belgesel seslendirmeleri ve masallar...
11 yaşında fark edilecek kadar düzgün konuşmayı nasıl başardınız?
Anadil ailede öğrenilir. Annem güzel konuşurdu. Kelimelerin telaffuzuna, vurgusuna, tonlamasına dikkat ederdi. Her zaman hatalarımı düzeltirdi; birlikte okurduk. Babam da ev ödevlerimi kontrol eder, dilbilgisi ve noktalama üzerinde dururdu.
Anneniz nasıl o kadar titiz olmuş?
Annemin babası Galatasaray Lisesi'nden mezunmuş. Dedemi hiç tanımadım ama dil konusunda hassas olduğunu biliyorum. Geçen gün bir karnesini buldum; sınıfta Fransızcada dördüncü, Türkçede birinciymiş. Ara sıra dedeme teşekkür etmek istiyorum.
Spikerlerin hatalarından kitap çıktı
Televizyonda nasıl konuşulduğu bizi ne kadar etkiliyor?
Dünyanın en yaygın ve etkili dil okulu, radyo ve televizyonlardır. Özel televizyonların kurulmaya başlamasıyla birlikte benim dilim bozulmaya başladı. Önceleri hataları not alıyordum, acaba ben mi yanlış hatırlıyorum diye. Hayır, ben doğru hatırlıyorum. Sürekli not aldım.
Kaç defter oldu?
Kitap oldu. İstemeden yaptığım gözlemler sonucunda yapılan ortak hataları tespit ettim. İki yılın sonunda "Türkçeyi Güzel Konuşma ve Okuma Kılavuzu"nu yazdım.
Sizce şiveler zenginlik mi yoksa herkes İstanbul Türkçesi mi konuşmalı?
Yeter ki cümle yapısı bozulmasın, yanlış kelime kullanılmasın, telaffuzda hata olmasın. Sakıp Sabancı'nın şivesi vardı ama mesajını çok iyi iletirdi.
Zaman TRT'yi nasıl etkiledi?
TRT'nin bir saygınlığı vardı. Çok yıprandı. Bunun dışında yorum yapmak istemem.
"Makyaj malzemesi, prompter, ışık yoktu"
* Yıl 1969 Soldan sağa: Prof. Nejat Aybars, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu genel sekreteri İbrahim Derinler, Ülkü Giray ve Ankara Nükleer Araştırma Merkezi başkanı Dr. Uğur Büget.
O zaman sizin sevdiğiniz TRT'yi konuşalım. Herkes televizyonunun ne olduğunu anlamaya çalışırken siz ekrandaydınız. Çok heyecanlı değil miydi?
Halit Kıvanç'ın deyimiyle "telesafir"liğe gidilen dönemlerdi. Televizyon izlemek için misafirliğe gelenlere "telesafir" diyordu.
İlk olarak Erzurum televizyonunun açılışında ekrana çıktım. Bütün haber ekibi Erzurum'a gitmiştik. Hepimizin bir görevi vardı; benimki de ekranın önüydü. Daha önce yurtdışında televizyon görmüştüm. Ne olduğunu biliyordum ama etkisinin de ne olduğunu biliyordum! Çok heyecanlanmıştım.
Hata yaptınız mı?
Yapmadım ama hata olmasın diye herkes dua ediyordu. Bacaklarımın titremediğinden emin değilim.
Şimdiki dönemde çalışmayı tercih eder miydiniz?
Ben size nasıl çalıştığımızı özetleyeyim, siz karar verin. En fazla on spikerdik, haftada altı gün, hem televizyonda, hem radyoda çalışıyorduk. Akşam 19'da radyo haberlerini okuyup, bir pudra sürüp 20'de televizyon haberlerini sunuyorduk, 22'de TBMM haberlerine geçiyorduk. Bugün olan hiçbir şey, o zaman yoktu. Yayınlarda altıma ansiklopediler koyardık sandalye masaya yetişsin diye, düzgün ışık, stüdyo, prompter, makyaj malzemesi yoktu.
Makyajsız mı çıkıyordunuz televizyona?
Pudra vardı bir tek. Gümrük Bakanlığı anlayış göstermiş, bir keresinde bizi gümrükte el konulan makyaj malzemelerinden almamız için götürdüler. O kadar ağırıma gitti ki hiçbir şey almadım. Ben bu yokluk dönemini yaşadım. Sorunuzu tekrar sorar mısınız şimdi?
Sormam, ama o dönemin itibarı da bugün yok.
Doğru, bu mesleğe biz saygınlık kazandırdık.
"TRT tarzı" diye bir şey var. Bu nasıl oluyor? Benzer tarzda insanlar mı TRT'yi seçiyor yoksa verilen disiplin mi onları benzetiyor?
Yüzlerce kişi arasından seçilirdik, aylarca kursa giderdik. Diksiyon öğretmenlerimiz dile vakıftı. Kurstan sonra sınavlardan geçmemiz gerekirdi; sonuçta iki ya da üç kişi tüm bu süreci atlatabilirdi.
90-60-90, Türkçesi noksan
Özel televizyonlarla mı kırıldı bu sistem?
Evet, biri dedi ki: "90-60-90 olsun, Türkçesi noksan olsun." Sonra böyle oldu.
Hem 90-60-90, hem Türkçesi tam olan yok mu?
Var. Ekonomi kanallarında görüyorum, çok hoşuma gidiyor.
Televizyon dili nasıl düzeltilebilir?
Zor, ama RTÜK'ün güncel uyarılarda bulunması işe yarayabilir.
Ama söylediğiniz "sansür" olarak da yorumlanabilir, tehlikeli değil mi?
Eskiden sansür karşıtıydım ama artık bazen "Bu kadarı olmaz artık" diyorum; sanırım sansürü, bir süzgeç olmasını bu duruma tercih edebilirim.
"Biz seyirciyi önemserdik, yeni nesil kendini önemsiyor"
Siz ve bugünün spikerleri arasındaki en önemli fark, bir cümleyle ne?
Biz seyircimizi önemserdik ve çok saygı duyardık; yeni gelenler kendilerini önemsiyor, kendilerini öne çıkarıyorlar.
Politikacıların konuşma şekli hakkında ne düşünüyorsunuz?
Barack Obama dün dedi ki; "İki yıl sonraki seçimler için konuşma seviyemizi o kadar düşürdük ki ortak paydadan uzaklaştık, toparlanmalıyız." Sorunuza dolaylı cevaptır. Üslupları git gide seviyesizleşiyor.
Obama çok iyi bir hatip değil mi?
Erdoğan da iyi hatiptir, Sezar'ın hakkı Sezar'a. Ama Obama, ses tonu, vurguları, vücut dili, yüz ifadesi, bakışları, dişleri, gülümsemesiyle iyi bir hatip.
"Kenan Evren yazdırırdı, biz okurduk"
En sevdiğiniz yazar Hakkı Devrim olmalı, öyle mi?
Birkaç yıl boyunca, Hakkı Devrim'e bilgi verdim; "İsmimi yazmayın ama dün şu şöyle dendi, bu böyle dendi" diye haber veriyordum. Birkaç kişi daha vardı, onlar da Türkçe zabıtası olmuşlardı. Bu mücadelenin işe yaramaya başladığını hissediyorum.
Resmigeçitten sonra en çok hangi hatalı kullanıma takılıyorsunuz?
Detay kelimesi. Detay Fransızcadır; detayın Türkçesi ayrıntıdır, Osmanlıcası teferruattır.
Darbe zamanında spiker olmanın nasıl zorlukları vardı?
Çok kötü günlerdi; her bakımdan çok kötüydü. Bunları hatırlatmayın bana...
Genel Kurmay Başkanlığı'ndan dikte edilenleri okumak zorunda olmanın nasıl hissettirdiğini merak ediyorum.
Kenan Evren demeç veriyordu, biz okuyorduk. Sansürlü kelimeler, söylenmesi zorunlu sıfatlar vardı. Köşk'ten gelen değişemezdi. Zor günlerdi.
BBC'de çalışanlar tatilde bile kötü bir otelde kalamazdı
Peki, o dönemde yabancı televizyonların koşulları ne durumdaydı, mesela BBC?
O yıllarda İngiltere'de BBC'de televizyona çıkanlara temsil tazminatı veriliyordu. Gittikleri her yerde, iş dışında da BBC'i temsil ediyorlardı. Tatilde bile 3 yıldızlı bir otelin altında kalamazdı, kıyafeti eski, gittiği restoran kötü olamazdı. Bunun için temsil tazminatı ödenirdi.
Çok iyi bir sistemmiş. Televizyonda en çok neyi seyretmekten keyif alıyorsunuz?
Muhteşem Yüzyıl. Her şeyiyle mükemmel; her bir oyuncu başrolde. Televizyonun bu kadar uzun bir geçmişi olmasaydı, bu kadar yabancı yapım izlemiş olmasaydık, bu noktaya gelinemeyebilirdi. 30 yıl boyunca herkes yalnızca seyrederek, farkında olmadan çok şey öğrendi ve şimdi doğru bir üretime geçebiliyoruz.
* Ülkü Giray, kızı Banu İmset'le birlikte
Birkaç tavsiye verir misiniz hepimize?
Çocuğunuz olunca karnesinde yabancı dil notundan önce Türkçe notuna bakın.
Türkçe, yazıldığı gibi okunan bir dil değildir; bunu yapmak dili yalnızca kabalaştırır.
Yabancı kelimelerde sonu "g" ve "k" ile bitenler, sesli harfle ek alsalar bile "ğ" ye dönüşmez: "Stoku, bloku, viyadükü" denir.
Yumuşak g okunmaz; kendinden önceki harfi uzatır.
Söyleyeceğinizin içeriğine uygun bir tonda, uygun bir ifadede konuşun. Tarafsızlık, yorumsuzluk demek değildir; bunu unutmayın. (IC/ÇT)