Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun The Simpsons dizisi nedeniyle yayıncı kuruluşa yaklaşık 53 bin lira para cezası vermesiyle ilgili olarak Radikal gazetesi yazarı ODTÜ Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Tayfun Atay ve Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Esra Arsan'la konuştuk.
Prof. Dr. Atay, Türkiye'nin televizyon ve popüler kültür konularında erginlik aşamasına ulaşamadığını ve ergen tepkileri verdiğini belirtirken, Doç. Dr. Arsan, The Simpsons gibi dizilere RTÜK gibi kurumların karışmasının ve içeriğini regüle etme çabasının tamamen otoriter bir zihniyetin ürünü olduğunu düşünüyor.
RTÜK'ün The Simpsons'la ilgili hazırlanan uzman raporunda, dizide tanrının olmadığına yönelik söylemler olması, tanrının şeytanın emri altında olduğu, inançların aşağılanması alkol ve şiddete teşvik olması gibi gerekçelerle kanala 52 bin 951 lira para cezası verilmişti.
RTÜK Başkanı Davut Dursun ise "Medya ve Mizah" konulu konferans öncesinde yaptığı konuşmada, çizgi filme ceza vermediklerini belirterek, "İlgili kuruma müeyyide uygulamamız, RTÜK'ün Tanrı'yı koruma refleksinden kaynaklanan bir şey değil. Küçükleri korumaya yönelik bir müeyyide uygulanmıştır" dedi.
Atay: Olgunlukla bakamıyoruz
Prof. Dr. Tayfun Atay, televizyonda yayınlanan programlara gösterilen muhafazakar tepkileri "Toplumsal ve siyasal ergenlik halinin popüler kültür ve daha özelde de televizyon pratiğinde yansıması" olarak değerlendiriyor.
Hayali ürünlere, kurmaca ürünlere çocuksu tepki gösterdiğimizi ve televizyonla ilişkimizin erginlik aşamasına gelmediğini belirten Atay, televizyona ergen bir tavır içinde baktığımızı ifade ediyor.
"Mesela Simpsons dizisindeki ürünleri değerlendirirken kıkırdayacağımız yerde kızıyoruz, belli bir olgunlukla bakmıyoruz.
"Televizyonla tanışmamızın hem batıya göre daha geç, hem de uzunca bir süre resmiyetin kontrolü altında olmasından dolayı televizyonla kurduğumuz ilişkinin serbestleşmesi mümkün olamadı."
"Çoğulculuk değil, çoğunlukçuluk anlayışı"
Atay'a özel kanalların yayına ilk başladığı 1990'lı yılların başlarındaki kısmi serbestlik dönemini hatırlatıyoruz.
Atay, bu dönemin 20 yıl süren resmiyet hegemonyası sonrası ortaya çıkan geçici bir serbestlik dönemi olduğu görüşünde.
"Mesela ABD'ye baktığımızda radyo-televizyonun ortaya çıkması özel kanalların eşliğindeydi. Böylece medya pratiğinde 'liberal anlayış' hakim oldu.
"Türkiye'de ise medya pratiği bürokrasinin kontrolü altında kaldı. 1990'larda özel kanallar ilk olarak AB grubu olarak değerlendirilen belli bir sosyo-ekonomik düzeyin ve onunla bağlantılı olarak belli bir kültürel donanımın içinde olan çevrelere ulaştı. Dolayısıyla böyle bir serbesti söz konusu oldu.
"Fakat 1990'ların sonuna doğru ve 2000'lerde burjuvalaşmanın, kapitalistleşmenin taşraya da yayılmasıyla ortaya çıkan yeni bir dindar-muhafazakar burjuvazi oluştu. Bunun kitle kültürüne yansımaları da oldu.
"Sonuçta 2000'lerden itibaren televizyondan kitlesel beklentinin giderek daha muhafazakarlaşmaya başladığını görmemiz mümkün. Bir tür 'mahalle baskısı' oluştu orada da. Bunu destekleyecek ve kışkırtacak, güçlü bir siyasi irade de söz konusuydu tabii.
"Daha önce otoriter-bürokratik azınlığın kontrolünde olan sansür, şimdi kitlesel desteğin de mevcut olduğu bir totaliter siyasi anlayış eşliğinde geldi.
"Sonuçta serbestleşme, liberalleşme olmadı. Çoğulculuk değil, çoğunlukçuluk anlayışıyla televizyona müdahale söz konusu olmaya başladı."
"Belli bir akış içindeyiz"
Atay'a çoğunlukçuluk anlayışından kurtulup çoğulculuk anlayışına toplum olarak nasıl ulaşabileceğimizi soruyoruz.
Siyasal ve sosyo-ekonomik olarak 2000'lerde başlayan, 2007 sonrası daha da kristalleşen bir dönüşümden söz eden Atay, iktidar mekanizmasının yörüngesinin değişmesiyle, toplumsal yapıda da önemli bir dönüşümün yaşandığını düşünüyor.
"İktisadi temelde de insan unsurunun farklı bir kültürel formasyonla dönüşüme uğradığını söylemek mümkün.
"Şimdilerde net şekilde karşımızda olan bir müslüman burjuvaziden söz ediyoruz. Bunun sadece medya, popüler kültür açısından değil, toplumun farklı boyutlarında da yansımalarını da görüyoruz.
"Belli bir akışın içindeyiz. Bu akış içinde politik, kültürel, entelektüel ve ideolojik olarak nerede durduğumuz önemli. Demokratik, siyasi anlamda liberal, çoğulcu bir toplum peşinde miyiz, yoksa antidemokratik, muhafazakar ve kapalı, çoğunlukçu bir anlayış içinde miyiz?"
"Çizgi film sadece çocuklar için değildir"
Atay, yetişkinlere yönelik olarak yıllardır yayınlanan The Simpsons'a "çocukları korumak" amacıyla ceza verilmesinin toplumda yerleşen "çizgi film çocuklar içindir" algısıyla alakalı olduğu görüşünde.
RTÜK Başkanı Dursun'un "Çocukları korumak için ceza verdik" sözlerini değerlendiren Atay, "Demek ki sayın yetkilinin çizgi film algısı, onun sadece çocuklara yönelik bir ürün olmasıyla sınırlı. Çizginin yetişkin dünyasının da bir rengi, neşesi, eğlencesi olabileceği gözardı edilmiş ya da öyle bir durumun olduğu fark edilmiyor. Muhtemelen bilinçdışı bir şartlanma ve ilginç" dedi.
"Çizgi film kültürünün altyapısında çizgi roman kültürü var. Çizgiyle insanların duygu, düşünce, hayallerini ifade etme yolunda edebi-sanatsal bir pratik bu... Bunun çok uzun bir tarihi var.
"Siyah beyaz televizyon döneminden itibaren çizgi film çocuklara yönelik diye düşünülen, bu anlamda da hafife alınan bir pratik oldu. Bunun bedelini ödüyoruz. Halbuki bunun bir edebi alan olduğunu düşünmek, çocuklar kadar yetişkinlerin ilgisine ve sevgisine de açık olduğunu bilmek gerekiyor. Bu, bizim popüler kültürle de oldukça ergen bir ilişki düzeyinde olmamızla açıklanabilir."
Arsan: Ekonomiyle siyasetin küçük geçimsizliği
Doç. Dr. Esra Arsan ise iletişimin her alanında muhafazakarlaşma ve kontrol zihniyetinin yerleştiği görüşünde.
Bunun daha çok otoriterleşen ülkelerde görüldüğüne dikkat çeken Arsan, medya-siyaset ilişkisine dikkat çekiyor.
"CNBC-e Türkiye'nin en büyük ekonomik gruplarından birine bağlı ve ülkeyi yöneten ekonomik güçlerin başında yer alıyor.
"Başbakan'ın isteği üstüne NTV'de muhalif sesler ya işten çıkartıldı ya da görevleri değiştirildi. Burada bir aşk ilişkisinden söz edilebilir. Ben patronun gerek Muhteşem Yüzyıl gerekse de Simpsons'la ilgili karar ve düşünceleri çok önemsediğini zannetmiyorum. Ülkenin ekonomik güçlerinden biriyle siyasi erki elinde bulunduran yapı arasında küçük geçimsizlikler gibi görüyorum."
Denetim sistemi İngiltere'de nasıl işliyor?
Şiddet, pornografi, tüketim körüklenmediği sürece siyasal ve sosyal içerikli göndermeler içeren büyükler için olan Simpsons gibi dizilere RTÜK gibi kurumların karışması ve içeriğini regüle etme çabasının tamamen otoriter bir zihniyetin ürünü olduğunu söyleyen Arsan, RTÜK'ün hükümetin istekleri çerçevesinde hareket ettiği ve işin giderek çığırından çıktığı görüşünde.
İngiltere'deki yayın kuruluşlarını denetleyen Ofcom'la RTÜK'ü karşılaştıran Arsan, şunları söyledi:
"Ofcom halktan gelen şikayetleri alıyor. O şikayetleri toplumun her kesiminden seçilmiş bir kurul değerlendiriyor. O kurulda ev kadınları, işçiler, emekliler, akademisyenler, doktorlar vs. oluyor.
"Yani hükümetin seçtiği ve bu işlerden anlamayan bir ekip tarafından değerlendirilmiyor. Çocuk alanında, kadın meselesinde, insan hakları konularında Ofcom'un çalıştığı farklı alt gruplar var. Grupların içinde toplumun temsilcileri var ve herkes kendi alanıyla ilgileniyor." (EKN)