Gaziantep H tipi Cezaevi'nde kalan Eyyüp Gül'ün "Dışarıda Deli Dalgalar" inisiyatifine gönderdiği mektup, Aziz Nesin hikayelerini aratmayacak bir olayı konu ediniyor.
Eyyüp Gül mektubunda, "Bu sefer elimde olmayan nedenlerden geç cevap yazıyorum. Nedenini anlatmaya kalksam belki inanmazsınız, çünkü inanılacak bir şey değil. Aziz Nesin'lik bir olay. Yavuz hırsız misali bir şey." diyerek başlıyor anlatamaya.
Gaziantep H tipi cezaevinde yaşanan trajikomik ama "sıradan" olaylardan birini Eyyüp Gül şöyle anlatıyor;
"Bizim sevgili idaremiz sabah çorbalarını bize saat dokuzda getiriyor. Birçok sefer, 'Bu ülkede saat dokuzda kimse çorba içmez' dediysek de meramımızı ilgililere anlatamadık. Meramımızı anlatamadığımız için de çorbamız dokuzda gelmeye devam etti.(Halen de devam ediyor.) En son bir ay önce yine çorbamız dokuzda gelince bir arkadaşımız (çok acıkmış olacak ki!) "biz çorbayı almıyoruz" deyip geri göndermiş.
"Bunun üzerine sevgili (!) idaremiz kızmasın mı? Hatta kızmakla da yetinmeyip hakkımızda soruşturma açtı. Yok efendim neymiş sorun, çorbalarını iyi karşılamamışız. Hani Amed'de halk Başbakan'ı iyi karşılamadı diye Kürt siyasetçilerini içeri atmalarını anlamıştık ama çorbayı iyi karşılamamamızı gerekçe göstererek hakkımızda açılan davayı anlamamıştık. Halen de anlamış değiliz, umarım bir gün anlarız!
"Sonra savunmamızı yapmamız için bizi mahkemeye çağırdılar. Bu durum üzerine 'çorbayı iyi karşılamanın nasıl bir şey olduğunu belki bize izah ederler' diye sevindik. Ama yok bırak anlamayı ağzımızı bile açamadık. Niye, çünkü savunmamızı Kürtçe yapmak istedik.
"Mahkeme başkanı, "Hem devletin sıcak çorbasını almazsınız, hem de bilinmeyen bir dille savunma yapmak istiyorsunuz, olmaazz ben böyle şeylere izin vermem, devletimin çorbasına laf söyletmem" demez mi? Demekle kalmadı asker zoruyla bizi mahkeme salonundan attırdı. Ve bize bir aylık iletişim cezası verdi. İşte geç cevap olmamın nedeni."
Eyyüp Gül'ün, bir aylık iletişim cezası almalarına neden olan "devletin çorbasını iyi karşılamama" hikayesi, hapishanelerdeki keyfiyetin sınırlarının nerelere uzandığını çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
Aç bırakma yanında zorla yedirme tekelini de elinde bulundurmakta ısrar eden devlet otoritesi, aklın ve mantığın sınırlarını zorlayacak yöntemlere başvurmaktan geri kalmıyor.
"Devletin çorbası" bile yasalarla, kurallarla, genelgelerle korunurken, "insan" eziliyor, örseleniyor. 'Çorba içmedi' diye tutukluların bir ay insanlarla iletişimini yasaklayan zihniyet, 2011 yılında Aziz Nesin hikayelerine yenilerini eklemeye devam ediyor.(SÖ/EÖ)