12'den 12'ye Düşünce ve İfade Özgürlüğü sempozyumunda yazar, yayıncı ve avukatlar hapisteki gazetecilerle işsiz bırakılan gazetecilerin sorunlarını ve neler yapılabileceğini konuştu.
PEN Türkiye Merkezi, Türkiye Yazarlar Sendikası, Çevirmenler Meslek Birliği ve Türkiye Yayıncılar Birliği'nin düzenlediği sempozyum Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nde (TGC) yapıldı.
İlkiz: Tutuklulara tüm yaşamları soruluyor
İfade özgürlünü hukuki açıdan değerlendiren avukat Fikret İlkiz, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bugüne kadar ifade özgürlüğü ile ilgili açılan absürd davalara dikkat çekti.
İlkiz, bugün de gazeteci ve yazarların sadece yazdıklarından ötürü değil, geçmişleri dahil bütün yaşamlarından sorumlu tutulduğuna dikkat çekerek "Özgür geleceği kurmak istiyorsak buna karşı çıkmalı ve bu insanlara sahip çıkmalıyız" dedi.
Kazan: Yargı ifade özgürlüğünün teminatı olduğunu bilmeli
Avukat Turgut Kazan ise ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasa ve özel yetkili ağır mahkeme (ÖYM) sistemine dikkat çektikten sonra "Yasalar doğru yazılsa, ÖYM'ler kaldırılsa bile koruma mekanizması olmadığı sürece bir gelişme kaydedilemez" dedi.
"Türkiye'de yargı ifade özgürlüğünün teminatı olduğu bilincini taşımalıdır; yasarlı yorumlarken o dosyanın bir kağıttan ibaret olmadığını bilmelidir. Yoksa yasarlın değişmesi bir şey ifade etmez."
Kazan, Odatv davasından dört gazetecinin serbest bırakılmasının çok sevindirici olduğunu ancak mücadelenin tüm tutukluların serbest bırakılana kadar devam etmesi gerektiğini söyledi.
Sökmen: İmamın Ordusunu basamadık
Metis Yayınevi'nden Müge Gürsoy Sökmen, 80'lerde kitaplardan çok korkulmasıyla nedeniyle yayınevleri birleşerek "Kitabı geri getirin" kampanyası ile kitabı "bomba, kalaşnikof" gibi görünmesinden çıkarıp insan dostu haline geri getirmeye çalıştıklarını hatırlattı.
Sökmen, farklı dönemlerde kitaplara yapılan baskılar için yayınevlerinin ortak tepki gösterdiğini ancak Ahmet Şık'ın "İmamın Ordusu" kitabı için aynısını yapamadıklarını söyledi.
"Bu kitabı basmanın 'terör örgütüne yardım yataklık olacağı' söylendi bize, insan yaptığı şeyler için yargılanmaya hazır oluyor ama yapmadıkları için yargılanmak aynı ölçüde kolay değil. Bu durum darbeden 30 yıl sonra bir kez daha kitapların silah sayıldığı bir dehşet ortamına girdiğimizi hatırlattı bize."
Mater: Çiftçi'nin mektubu Başbakan'a yanıttır
Bağımsız İletişim Ağı (BİA) Proje Danışmanı Nadire Mater, Türkiye'de bugün itibarıyla 104 gazeteci ve 35 dağıtımcının hapiste olduğunu bu gazetecilerin 75'inin ise Kürt medyasından geldiğine dikkat çekti.
Mater, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere hükümet yetkililerinin tutuklu gazeteciler için "Onlar gazeteci değil, soyguncu, tecavüzcü" açıklamalarını hatırlatarak Dicle Haber Ajansı Muhabiri (DİHA) Hamdiye Çiftçi'nin mektubunun buna bir yanıt olacağını söyledi.
2011'in gazeteciler için kitlesel tutuklama yılı olmasına rağmen özellikle Ahmet ve Nedim'in Arkadaşları (ANGA) grubunun da katkısıyla "mücadele yılı" de olduğuna dikkat çeken Mater, bundan sonra da bu mücadelenin devam etmesi gerektiğini belirtti.
"Mücadele birlikte yürümeli"
Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, bütün hayatı boyunca haberleri ve kitaplarından dolayı kendisine açılan davaların meşgul etme ve yıldırma çabası olduğunu söyleyerek "Bunu bildiğimiz sürece direnmek daha kolay ve direnmeliyiz" dedi.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Zeynep Oral da Nedim Şener ve Ahmet Şık'dan önce ne Mustafa Balbay ne de Kürt gazetecilerle ilgilenilmediğini hatırlatarak mücadelenin birlikte yürütülmesinin önemine dikkat çekti. (NV)