“Kelepçeli muayene dayatılıyor”, “Haftalık telefon hakkı süreleri kısıtlanıyor”, “Açık görüş hakkı keyfi olarak engelleniyor”…
Bu cümleler 100 günü aşkın süredir Silivri Cezaevi’nde tutulan KHK ile kapatılan DİHA Haber Müdürü Ömer Çelik’e ait. “Hakikatin yalan, yalanın ise hakikat gibi topluma sunulduğu” bir dönemeçte olduğumuzu hatırlatan Çelik, “Kral kadar soytarısı olan medyanın da çıplak olduğunu haykırmak gerek” diyor.
Gazetecilerin tutuklanmasına yönelik neler söylemek istersiniz?
Söylenebilecek ilk şey Türkiye’de “basın özgürlüğü” konusunda bilindik ezberlerin bile artık çok geride kaldığı.
Zaten basın egemenlerin, iktidarların, ordunun, sermayenin ve onların çevresine kümelenmiş güç odaklarının methiye dizicisi ve komiseri olmayanlar dışında bugüne kadar hiç özgür olmadı.
Ancak bugün içerisinde bulunulan tablo çok daha vahim nitelikte. Geçmişte gerçeklerin açığa çıkmasının topluma ulaşmasının önüne geçmek için yayın organları kapatılıp gazeteciler öldürülürken, cezaevlerine doldurulurken bugün ise Adorno’nun tanımladığı gibi “Hakikatin yalan, yalanın ise hakikat gibi topluma sunulduğu” bir dönemeçteyiz.
Bu vahametle birlikte asıl üzücü olan yine kendilerini gazeteci olarak tanımlayan isim ve kurumlarca bunun gerçekleştirilmesidir.
Buna karşı yapılması gereken ilk şey ise kral kadar soytarısı olan medyanın da çıplak olduğunu haykırmak.
Meslek onuru bu topluma karşı taşıdığımız en önemli sorumluluk. Kimi bedelleri dayatsa da hem içerdeki hem de dışardaki gazeteciler olarak üzerimize düşen ödev ve sorumluluk bu.
Cezaevi koşullarından söz eder misiniz?
İktidar, muhalif hemen her kesimden insanın konulduğu cezaevlerindeki durum hak ve özgürlükler konusunda ülkede hakim olan anlayışın daha da katılaştırılmış hali.
Neredeyse üç mevsimdir süren OHAL rejimi kapsamında yasal hakların sınırlandırılmış olmasının yanı sıra büyük bir keyfiyet hali hakim sürmekte. Her hafta 10 dakika olması gereken telefon ile görüş hakkı iki haftada bir yapılabiliyor. Yine ayda bir yapılması gereken açık görüş iki ayda bir yapılabiliyor. Üstelik yasal sınır bir saat belirlenmesine rağmen görüşler keyfi bir biçimde yarım saate kadar düşürülebiliyor. Tutsaklara onur kırıcı olarak kelepçeli muayene dayatılıyor. Sağlığa erişim kriz noktasında.
Mesleki dayanışmayı yeterli buluyor musunuz?
Kuşkusuz bugün ülkenin içinde bulunduğu tablonun bir sorumlusu da gazeteciler. Kamplaşmalar ve ayrıştırıcı dilden kaynaklı bugüne kadar mesleki dayanışma gösterilmemesi bugünlere kapı araladı.
Gelinen noktada ise artık iktidarın bu konudaki korkutmalarına ve tuzaklarına düşmeden güçlü bir dayanışma sergilenmesi son derece önem arz ediyor.
Gazetecilere ve gazetecilik öğrencilerine bir mesajınız var mı?
Verili durumda cezaevleri, işsizlik, şiddetle korkutulsak da yapılması gereken her ne pahasına olursa olsun ötekini görmek, bilmek, tanımak ve haklarını savunmak.
Amin Maalof’un dediği gibi “Dünün dünyasının silinip gitmesi eşyanın tabiatına uygundur. Ona karşı bir hasret duyulması da eşyanın tabiatına uygundur. İnsan geçmişin yok olması karşısında kolay avunur, asıl kandırılamayan ise geleceğin yok olmasıdır”. Bugün de geleceğimiz tehdit altında. Buna hayır demezsek olmazsa olmaz artık.
Çelik mektubunu şu cümle ile bitiriyor: daha önce kitap yasağı vardı. Şimdi kitap gönderebilirseniz çok iyi olur.
Ne olmuştu?
Redhack’in yayınladığı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın maillerine ilişkin haberler nedeniyle İstanbul, Ankara ve Diyarbakır’da 25 Aralık 2016 tarihinde evlerine yapılan baskınlarla gözaltına alınan ve 24 günlük gözaltının ardından mahkemeye sev edilen 6 gazeteciden KHK ile kapatılan DİHA’nın Haber Müdürü Ömer Çelik, 18 Ocak’ta “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklanmıştı. Çelik, kendisini cezaevinde ziyaret eden CHP’li vekillere, 35 günlük bebeğinin yanında kendisine işkence edildiğini ifade edilmişti. Çelik, gazeteciler Tunca Öğreten ve Mahir Kanaat ile birlikte 100 günü aşkın süredir tutuklu. (EMK/EKN)
* Mektup göndermek isteyenler için adres: Ömer Çelik Silivri 5 No’lu Cezaevi Silivri İstanbul