Sivil Topluma Aktif Katılım: Uluslararası Standartlar, Ulusal Mevzuattaki Engeller Öneriler raporunu hazırlayan Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV) sivil toplum için elverişli ortama dair yasal engelleri belirleyerek çözüm önerileri sunuyor.
İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi Uzmanı Gökçeçiçek Ayata ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ulaş Karan tarafından hazırlanan 185 sayfalık rapor üç bölümden oluşuyor.
TÜSEV Genel Sekreteri Tevfik Başak Ersen, raporda belirlenen sorun ve önerilerle kamu ve sivil topluma bir yol haritası sunarak bu alanda gerçekleştirilecek çalışmalara katkıda bulunmak istediklerini belirtti.
Raporun ilk bölümünde uluslararası insan hakları hukukunda yer alan örgütlenme özgürlüğüne ilişkin standartlar ile Anayasa’nın bu kapsamla ne kadar uyumlu olduğu değerlendiriliyor. İkinci bölümünde örgütlenme özgürlüğü ile bağlantılı olarak ifade özgürlüğü, bilgi edinme hakkı ve toplanma özgürlüğü gibi haklar ile nefret söylemi ve adalete erişim konularına yer veriliyor. Son bölümde ise Türkiye hukukunda örgütlenme özgürlüğü ile ilgili yasal düzenlemeler yer alıyor.
Çocuklar, yabancılar, asker ve polisler örgütlenebilmeli
Rapor özetle şöyle:
* Halihazırdaki düzenlemeler Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı örgütlenme özgürlüğünü sınırlıyor.
* 2004 yılında Anayasa’nın 90. maddesinde gerçekleşen değişikliğe rağmen halen uluslararası sözleşmeler ile çelişen çok sayıda yasal düzenleme mevcuttur.
* Çocukların, yabancıların, silahlı kuvvetler ve emniyet mensuplarının ve devlet memurlarının örgütlenme özgürlüğü birçok yasa aracılığıyla farklı seviyelerde ve şekillerde kısıtlanmaktadır.
Toplanma özgürlüğü sınırlanmamalı
* Toplanma özgürlüğünün kullanımında izin alma yükümlülüğünün bulunmuyor. Bu özgürlüğün kullanıldığı mekana genel bir sınırlama getirilmemeli.
* Toplantıya katılanların küçük bir bölümünün şiddete başvurması toplantıyı barışçıl olmaktan çıkarmamaktadır. Bu noktada şiddete başvuranlara orantılı olmak kaydıyla yaptırım uygulanması mümkündür. Ancak şiddete başvurmayan bir kişiye herhangi bir yaptırım uygulanmamalıdır. Yaptırımın kabul edilebilir olması için devletin toplantının barışçıl olmadığını ve yaptırım uygulanan kişinin şiddete başvurduğunu kanıtlama yükümlülüğü bulunmaktadır.
* Anayasa’da insan haklarının doğurduğu yükümlülüklere dair açık bir düzenleme bulunmuyor.
* Mevzuatta örgütlenme özgürlüğünü koruyan ceza hukuku düzenlemeleri oldukça sınırlıdır.
Örgütlenme özgürlüğü kapsamı genişletilmeli
* Anayasa’da herhangi bir örgütlenme biçimine gönderme yapmayan “örgütlenme” ifadesi tercih edilmelidir. Anayasa’da örgütlenme özgürlüğünün kapsamı genişletilmelidir.
* Nefret söylemi niteliğindeki ifadelerin cezalandırılmasını kolaylaştıracak bir değişiklik yapılmalı ve Türkiye’de bulunan etnik gruplara yönelik nefret içerikli ifadeler de açık şekilde düzenlenerek bu madde kapsamına alınmalıdır.
* Silahlı kuvvetler mensupları, emniyet görevlileri ve diğer kamu görevlileri ile ilgili mutlak nitelikteki yasaklar kaldırılmalıdır ve dernek kurucusu ve üyesi olma hakkı ile ilgili somut ölçütler getirilmelidir.
Muğlak ifadeler değişmeli
* Medeni Kanun’un 101. maddesindeki “Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel ilkelerine, hukuka, ahlâka, millî birliğe ve millî menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz” ifadesinin büyük çoğunluğu muğlak olduğu için yasa metninden çıkarılmalıdır.
* Türkiye’de yardım ve bağış olmak üzere iki farklı kavram kullanılması üstelik ikisinin farklarının ne olduğunun mevzuatta net olarak yer almaması uygulamada problemlere yol açmaktadır. Yardım toplamanın izne tabi tutmasına dair düzenleme özgürlükçü yaklaşımla bağdaşmamaktadır. STK’lar amaçları doğrultusunda yapacakları yardım/bağış toplama faaliyetlerinde kanun hükümlerinden muaf tutulmalıdırlar.
TMK kaldırılmalı
* Terörle Mücadele Kanunu’nun bütün olarak ilga edilmesi gerekmektedir. Kanun yürürlükten kaldırılmadığı durumda ise çok sayıda maddesinde değişikliğe gidilmesi gerekmektedir. Öncelikle 1. maddesinde yer alan terör tanımı uluslararası standartlara uygun hale getirilmeli, 6. maddesinde yer alan “meşru gösteren veya öven ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik eden” ve 7. maddesindeki “terör örgütü propagandası” ifadeleri oldukça muğlak olduğundan somutlaştırılmalıdır ve terör örgütü propagandası sayılan durumlar azaltılmalıdır.
* Kamu-STK işbirliğine temel oluşturacak herhangi bir düzenleme mevcut değildir. İşbirliğine dair yasal çerçevede STK’lara dair yapılan göndermeler veya açık atıflar oldukça azdır.
STK'lar yerel yönetimlere dahil olmalı
* Yerel yönetimlere ve karar alma süreçlerine STK’ların katılımı ile ilgili düzenleme bizzat yasada yer almalı, İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenmemelidir. Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda bu tür bir düzenleme olmadığı için bu kanunda da benzer bir hükme yer verilmelidir.
* Yalnızca bilgi edinme hakkına özgülenmiş bir kanun olan Bilgi Edinme Hakkı Kanunu STK’ların faaliyetlerinde ihtiyaç duyacakları kamu makamlarının ellerinde bulunan bilgilere erişimleri büyük önem taşımaktadır. Kanunda yer verilen çok sayıda istisna hakkın kullanımını önemli ölçüde sınırlamaktadır.
Raporun tam metnine buradan ulaşabilirsiniz. (EA)