Şadumandı.
Şarkıdaki,
Nağmelerde kaldı.
İki gündü kar yağıyordu şehre. Benim şehrime, Diyarbekir'e. Adı savaş olarak konulan, ama kendisi savaştan başka her şeye yorumlanan bir alt-üst oluşun arifesindeyken kar yağıyordu şehri azime.
Sabahın alacasında yayan, yapıldak düşmüştüm yollara. Uzun zamandı böylesine kar görmemişti şehir. Sanki savaşın ete kemiğe bürünen söylentisini de kentin diz boyu sıkıntılarını da, kar örtüyor gibiydi.
Dilimde türkünün hüznü
Dudaklarımda ıslık gibi akşamın geç saatlerinden arta kalan bir türkünün kırık dökük nağmeleri ile karda yürürken karın çıkardığı "kart, kurt" sesleri arasında önceki gecenin muhabbetine uygun aslımızı düşünürken dillendim.
"Evlerinin önü de Zello, taxta daraba.
Malı, mülkü sattım da Zello, verdım şaraba.
Şarapçının evi de Zello, olsun xaraba."
Dilimde türkünün hüznü, belleğimde bir gece önce ve muhabbetten sonra şafağa kadar döne döne okuduğum uzak diyarlardan gönderilen tanışmadığım, ama tanış kadar yakın olduğumu hissettiğim bir dostun şiir kitabından dizeler.
Uzak ve soğuk
Halil İşitmen'in Toplum Yayın evinden çıkan kitabı "Uzak ve Soğuk"*. Kitabın adı Uzak ve Soğuk, kapağı da Avrupa'nın muhtemelen kuzeyinin puslu ve siluetli görüntüsüne ayrılmış olsa da içindeki şiirler sımsıcak ve hasretlik.
Halil İşitmen'i hiç tanımadım. Adını da ilk duydum. 1945'te benim şehrimde, Diyarbekir'de doğmuş bir Diyarbekirli. Altı çocuklu bir ailenin ortancası olarak "yeryüzünün en güzel, çünkü en hüzünlü ve kendine özgü kenti" Diyarbekir'de dünyaya gelmiş.
Sanat okulunu bitirmiş, bir emekçi. 1972'de Almanya'ya gitmiş. 30 yıldır oralardaymış. Ve bu otuz yıllık gurbetliğe de bir ad koymuş kavlince İşitmen:"Mecbur ve mahkûm olduğum, bu yeni hayat."
Gecikmiş değil, gecikmemiş
96 sayfalık kitabına elli şiir sığdırmış. Dördünün ismini de Diyarbekir ve Diyarbakır koymuş. Ama diğer şiirlerinde de yoğun bir Diyarbekir duygudaşlığı var. Ellisinden sonra yazmaya başlamış Halil İşitmen.
"Uzak ve Soğuk" İşitmen'in ilk kitabı. "Ben geç kalmış, ince eleyip, sık dokuyan bir şairim" dese de gecikmemiş bir kentli şair, İşitmen dost.
" Ben Diyarbekirliyim
Amed'in nar çatlatan mısralarını
Yüklenmişim omzuma "
Kırkında kendini değiştirmek
Belli ki kadim şehirli olunca, ayakta tutmaya yetiyor sevdası kentin adamı. Yitip gitmiyor araya uzun ve uzayan gurbetlik yılları girse de;
"Onbeşinde sevdalandım
kırkikindileriyle ünlü bir şehirde.
Yirmisinde dünyayı değiştirmeyi
Kırkında kendimi değiştirmeyi öğrendim.
Gurbeti vatanımdan çıkınca anladım,
Bir gün mutlaka yazacağım hayaliyle."
Bir gül, bir karanfil, kim bilir belki de akşam sefası ve de birkaç kök hercai menekşe. Ya da badısaba ile sallanan tel tel saç olur memleket yaban ellerde şaire...
Şairce yürek çırpıntıları
Ama şair bu. Şair yüreği ve kimin üzerine yazdığını biliyor besbelli. Kalın, ince yırtılan kuzguni bir duman geçmiştir de, geçmemiştir o şehr-i zaman !
" Kürt, Ermeni, Yahudi, Müslüman.
Kilise, Havra, Ezan, Çan.
O şehrin içinde Allahın izzetli oğulları kızları
Cananlar canlar."
Kimdir diye sormayın bu günün kerameti kendinden menkul modern zamanlarının keellemyekun bi çarelerine, o izzetli evlatları. Onları ancak şair bilir, bir de şairce yürek çırpıntıları.
"İshak Sükuti pusuda ; Nazif, vali
İbrahim Temo Kürt; Gökalp'in
İntiharından sonradır
Turan muran, kaf dağında Şahmeran."
İçerlek yaşamak
Bir asri zamandır şehir. Unutulsa da kanlı divanlarda kurulu Sufî Zamanlar. Kim mağdur, kim mücrim bu günlere gelende. "Müezzin Kasım efendi, Telis hoca " mı seslenir kitab-ı kebirle yıl bin dokuz yüz ellilerden. Ama bir sükûn-u rüyadır, belki de Diyarbekir, sufî zamanlarda. Ulu cami, Sipahi pazarı, Şeyh Matar duruyor da, "Silinir farz-ı mahal isimler düşülür kayıtlardan."
Halil İşitmen araya otuz yıllık bir gurbetliği koysa da içerlek yaşamaktadır memleketi Diyarbekiri.
"Karpuz çatlatan bir seher demidir
Yanan akşamların serin gecelere gerdek olduğu."
Tek tek sayılan yıldızlar
Sanki Diyarbekir gecelerinin yıldızlarını beraber saymıştık birbirimizi bir kez bile görmediğimiz şairle. Seyrine doyum olmazdı, Temmuz geceleri, tek tek sayılan yıldızların.
" Taht kurardık, topuzlu tahtlar
Sıtar olurduk sıtara ağaçlarında
Mahremiyetimizdi çadırımız hanemiz...
Gökte yıldız salkım saçak
Sığmaz fanusuna dar gelir
Düşer nehir-i kebir Dicle'ye
Kıpkırmızı kan olur."
Kilerde kişniş kokusu
Taşımış mıdır şehrinin lezzetini, ağız tadını yaban ellere şair. Eminim, taşımıştır. Halen yaban ellerdeki evinde kendi kavlince yapılmaktadır benim şehrimin yemekleri. Yoksa bu denli kavilli dillenmezdi şairce şimdilerde unutulan şehr-i kadimin tatları.
" Kilerde kişniş kokusu
Evvel giden baharın son demidir bu.
Maltızda Meftune
Domatesten kır türlü yemek yapardık
Dut yerdik, pekmeze yumurta kırardık
Karpuz, kavun, peynir, ekmek
( Karahübür )
Mecnun'un Leyla'sı (arep). "
Duruyorsa ayakta
Mecit Ağa'nın çakıl ekmeğiyse katıktan öte... Sonrası. Evet sonrası çocukça düşlerdir, Küpeli'nin sur dibindeki havuzu silme peştamallı çocuklar.
" Söyle ey güzel kent, benim gibi kaç şair geçti buradan?" diyor İşitmen. Ve ekliyor: "Şiirimi ince yazdım batıni." Dicle'deki balıkların şarkı söylemediği aynıyla vaki olsa da, birileri senin sesini duymadalar şair, emin ol.
Ve bu şehir halen duruyorsa ayakta olanca cesameti ve haysiyetiyle. Bilesin ki; senin gibi ve senden sonra da yazanlarının yüzü suyu hürmetinedir. (ŞD/NM)
* Halil İşitmen. Uzak ve Soğuk (Şiirler). Toplum Kitabevi. Ankara. (0312 4187580). Aralık 2002.