Bu arayış bağlamında, 29-30 Mayıs 2003 tarihlerinde Harp Akademileri Komutanlığında önemli bir toplantı gerçekleştirilecek. Uluslararası seminer formatında yapılacak bu toplantının konusu ise, Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik olarak belirlenmiş.
Harp Akademilerinde bu tip seminerlerin düzenlenmesi son yıllarda bir gelenek haline geldi. Hatırlanacağı gibi, yaklaşık bir buçuk yıl önce yine İstanbul Maslaktaki Akademi merkezinde düzenlenen bir seminerde; Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç söz alarak kendisinden önce konuşan Prof. Erol Manisalının görüşlerine bütünüyle katıldığını söylemişti.
Orgeneral Kılınç, yeni oluşan küresel düzen içinde Türkiyenin ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerini koparmadan başta Rusya ve İran olmak üzere bölge ülkeleriyle işbirliğini geliştirmesi gerektiğini söylemişti. Bu sözler zamanında büyük bir tartışma yaratmış ve dönemin Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz tarafından kabus senaryosu olarak nitelendirmişti.
Tekzip talebi
İşte, 29-30 Mayıs günlerinde Harp Akademilerinde yapılacak seminerde, Türkiyenin yeni jeopolitik yönü tayin edilmeye çalışılacak. Üst düzey askerlerin yanı sıra, akademisyenlerin, önde gelen ve sistemin muteber kabul ettiği gazetecilerin, davetli politikacılar ile etkili sermaye kuruluşları temsilcilerinin katılacağı bu toplantıda; bir önceki çalışmada ortaya atılan tezler derinliğine tartışılacak. Ordu ve diğer kesimlerin temsilcileri pozisyonlarını belirleyerek bir mutabakat arayışına girecekler.
Durum böyle olunca, daha toplantı başlamadan gündemi belirlemek ve semineri baskı altına almak için bir dizi girişim başlamış görünüyor. Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, bu toplantının bir öncekini tekzip etmesi gerektiğini, ihtiyatı bile elden bırakacak bir açıklıkla yazmaya başladı. (Hürriyet, 16 Mayıs 2003) Sadece bu yazının kendisi bile toplantının kritik geçeceği konusunda bir fikir veriyor.
Şöyle diyor Özkök:
MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, o sempozyumda (bir öncekini kast ediyor -MY), Türkiyenin AB dışında Rusya ve İranla birlikte yeni arayışlara girmesi gerektiğini söylemişti. Tabii hem MGK Genel Sekreteri sıfatını taşıyan hem de sırtında üniforma ve omzunda dört yıldız bulunan bir generalin bu sözleri söylemesi, ister istemez, Acaba bunlar Genelkurmayın görüşü mü sorusunu gündeme getirmişti. (agy)
Kuvvetli mesaj
Genelkurmay çevrelerinde bu konuda bir tartışmanın yürüdüğüne dair işaretler aldığını da belirten Özkök, önceki yıl yaratılan bu hava hakkında, acaba aynı platformda düzeltilemez mi? diye soruyor ve devam ediyor:
Ordunun son zamanlarda ABye karşı bir tutum içinde olduğu havasının yayılması, herhalde onları da rahatsız ediyordur. Eminim orada (yeni toplantıda-MY) bu konuda kuvvetli bir mesaj verilecektir. (agy)
Türkiyenin hem iç kamuoyuna hem de dış dünyaya karşı vermesi gereken ikinci bir mesajın da olduğunu belirten Özkök, asıl önemli konuya geliyor. Özkök, O da hükümetin Suriye ve İran ile ilişkileri ve bu ilişkilerin gerçek niteliği. Soru şu: Hükümetin Suriye ve İrana yönelik özel bir siyaseti var mı? Şam ziyareti ve İran Dışişleri Bakanının Ankara ziyareti ne anlama geliyor? diye yazıyor.
İran ve Suriye testi
Şimdi bu sözleri, ABD Savunma Bakan Yardımcısı ve Bush yönetiminin güçlü ismi Paul Wolfowitzin Türkiye hakkındaki değerlendirmeleriyle karşılaştırdığımızda durum biraz açıklık kazanıyor.
Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birandın CNN Türk televizyonunda kendisiyle yaptığı söyleşide ne demişti Wolfowitz?
Şunları; ABDnin Irak harekatından sonra Türkiyedeki üslere artık eskisi kadar ihtiyacımız yok. Üstelik siz de bizi burada istemiyorsunuz. Irak konusunda hata yaptığınızı kabul edin ve dostluğumuzu yeniden kazanmak için ABDnin Suriye ve İran politikalarına destek verin.
Evet, Wolfowitzin sözleri aşağı yukarı böyle toparlanabilir. Yani Türkiye, önümüzdeki dönemde İran ve Suriyede test edilecek. Üstelik sadece iki seçeneği olan bir test bu; Ya bizimlesin ya da ötekilerle
Buna bir de Kürt sorunu üzerinden yollanan örtülü tehdit eşlik etmişti. İşte, Türkiye eliti içinden bir kesim yaklaşan tehlikeyi işaret ederek testin seçeneklerini ikiden üçe belki de dörde çıkarmaya çalışıyor. Ertuğrul Özkök (ve TÜSİAD sözcüleri) ise hayır diyor, tek seçenek var. Aslında iki taraf da tek seçenek olduğu konusunda hemfikir. Sadece işaret edilen yönler farklı.
İkinci tek seçenek
Prof. Erol Manisalı da aynı tarihli yazısında (Cumhuriyet, 16 Mayıs 2003) insanlığa karşı bir kampanya yürüten ABD ve İngilterenin, Türkiye ve Suudi Arabistan dahil bütün bölge ülkelerini tehdit ettiğini belirterek; Irakın başına gelenlerin önümüzdeki dönemde Suriye ve İranın da başına geleceğini ısrarla vurguluyor. İstanbul Üniversitesinin yanı sıra Harp Akademilerinde de ders veren Manisalı da, Türkiye için Tek çıkış yolu olduğunu belirtiyor. Manisalının önerdiği çıkış yolu ise şöyle:
Bölge ülkeleri için mutlak bir felaket senaryosunu ABD ve İngiltere için, çok doğal bir stratejik operasyon olarak tanımlanabilecek bu gerçek, ancak bir tek yol ile durdurulabilir; bölge ülkeleri ve Avrasya büyüklerinin işbirliği. (agy)
Manisalı, Rusyanın da içinde yer alacağı bu işbirliğine, stratejik nedenlerle olmasa bile, taktik gerekçelerle Almanya ve Fransanın destek vereceği görüşünü de savunuyor.
Belirsizlik sürecek
Öyle anlaşılıyor ki, 29-30 Mayıs günlerinde Harp Akademilerinde (Özkök ve Manisalının dile getirdiği) bu iki görüş arasında kıyasıya bir mücadele yaşanacak. İzlediğim kadarıyla söyleyebilirim ki, yeni bir yön tayin etmeye çalışan Türkiye eliti, bu toplantıdan bir ortalama alarak çıkmaya çalışacak. Diğer bir anlatımla, ülke güvenliğini de içine alacak genişlikte bakıldığında, dış politikada belirsizlik ve arayış dönemi daha bir süre devam edecek.
Türkiye eliti çok zor durumda, çook! (MY/NM)