Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10. maddesinin ihlal edildiğine hükmeden AİHM, Pakdemirli'ye mahkeme giderleri dahil toplam 38 bin Euro ödenmesine karar verdi.
Strasbourg Mahkemesi'nin dün (salı) açıkladığı kararında, "genelde tazminat davalarında talep edilen miktarlar ve cezalandırılan ifadeler dikkate alındığında, böylesi bir cezanın demokratik bir toplumda yeri yoktur" dedi.
60 bin Euro ödedi, 38 bin Euro alacak
14 Nisan 1995'te bir otoyolun açılış töreninde konuşan Pakdemirli, daha sonra yargıda aklanan iki ANAP'lı bakanın dokunulmazlıklarını kaldırtmakla suçladığı Cumhurbaşkanı Demirel için "yalancı ve iftiracı" demişti. Pakdemirli'nin sözleri medyada geniş yer bulmuştu.
Demirel'in eski Bakana "iftira ve sözlü saldırı" iddiasıyla dava açması üzerine Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi, 12 Temmuz 1995'te, Pakdemirli'yi 5 milyar TL (yaklaşık 55 bin Euro) tazminatla cezalandırdı.
Yargıtay'ın kararı bozması üzerine dosyayı yeniden ele alan mahkeme, ilk kararında direndi. Yargı süreci Haziran 1996'da son buldu. Ertesi yıl, Pakdemirli, yasal faizi ile 60 bin Euro'yu bulan ve kendisinin "Türkiye'de kişinin itibarı dolayısıyla verilmiş en ağır tazminat cezası" dediği cezayı ödedi.
Dosya ele alınırken temel noktanın "İfade özgürlüğü hakkına müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı" olduğunu bildiren AİHM, karşı karşıya gelen tarafların her ikisinin de karşıtla geçen uzun siyasi geçmişleri bulunduğunu, olayın da yine siyasi bir ortamda gerçekleştiğini saptadı.
"Ceza gerekli ama verilen ceza orantısız"
Başvuruya konu sözlerin siyasi bir eleştiriden ziyade bir "hakaret" içerdiğini açıklayan AİHM, polemik olarak görülebilecek ve bir ölçüde "ucuz şahsi saldırı" ihtiva ettiği gözüken bu sözlerin, siyasi ortamda söylenen sözler olsa da, siyasi tartışma içerisinde ifade edilen bir düşünce olarak incelenebilmesinin zor olduğunu duyurdu.
AİHM, Pakdemirli'yi cezalandıran mahkeme yargıcını da eleştirerek, "tarafların sosyal ve ekonomik statülerini" belirleyen ölçütlerin alışılmadık biçimde, her iki tarafın durumu arasında bir denge kurmak ve onu korumak için değil, tazminat sınırını mümkün mertebe en yüksek oranda tutmak için kullanıldığını açıkladı.
Diğer bir endişe verici yönün "değerlendirmenin tazminat talep eden tarafın uğradığı zarar üzerinden değil, Cumhurbaşkanlığı statüsü üzerinden aşırı bir koruma getirilmesi" olduğunu ifade eden AİHM, saldırı iddiasıyla özel düzenleme ile Cumhurbaşkanı'na aşırı bir koruma getirilmesinin, ilke olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ruhuna uygun düşmediğini bir kez daha hatırlattı.
Tazminat'ta orantı nerede?
Bu gibi davalarda yargıçların "cezanın orantılılığına" da dikkat çekmeleri gerektiğini açıklayan AİHM, yargılamada "tazminat belirlemede orantısallığı" düzenleyen Medeni Kanunun 4. maddesine referans etmemelerini şaşkınlıkla karşıladı.
Bu oranda büyük bir tazminat talebinin "eleştiriye açık" tutulması gerektiğini açıklayan AİHM, hükümetin mahkemeye Pakdemirli'nin "en ağır tazminat cezası" sözlerini çürütecek herhangi bir veri sağlamadığı da belirtti.
Pakdemirli'nin cezalandırılmasının "yasalarca öngörüldüğünü" ve Sözleşmenin 10/2 maddesinde tanımlı istisnalar açısından da "meşru bir hedef" olduğunu bildiren AİHM, yasaların uygulanış biçimini eleştirdi.