Denktaşın çekilmemesi çözümsüzlüğe götürebilir...
Denktaşın görüşmelerden çekilmesinin Türk tarafının elini zayıflatmayacağını savunan Hasgüler, Denktaşın görüşmelere gidip oyalama taktiği izleyebileceği görüşünde.
Hasgülere göre, görüşmelerin çözümsüzlükle sonuçlanması, Türkiye açısından ciddi sorunlar yaratabilir:
ABye üye olan Rum tarafı, Türkiyenin birliğe üyeliğini oylayacak bir güç konumuna gelir; Türkiyenin Kıbrıs müzakerelerinde inisiyatif alması zorlaşır. Üyesi olmak istediği birliğin topraklarında asker bulunduran Türkiyenin bu durumu açıklaması da güçleşir.
ABye karşı ABD
Hasgüler, Türkiyenin Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) arabuluculuğunu istemesini; ABDnin de Kıbrısta garantörlük ve asker bulundurma talebini ise; Bosna ve Kosovada yaşananları hatırlatarak değerlendirdi:
Bosna ve Kosovada Avrupa çözüm üretemediğinde devreye ABD girmişti. Aynı durum, Kıbrısta da ABDyi öne çıkarabilir. ABD de bunun hazırlıklarını yapıyor olabilir. Gelişmeler, Türkiyenin, AB ile üyelik görüşmelerinin çıkmaza girmesi halinde ABDnin ABye karşı bir denge unsuru olmasını gözettiği şeklinde algılanabilir.
Hasgüler, bianetin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Ankarada gerçekleştirilen Kıbrıs zirvesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelişmeler olumlu mu? Sizce Denktaş çözüm için ikna oldu mu?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ziyaretinde Başkan Bush ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan ile görüşmelerinde, Kıbrıs konusundaki açmazı 1 Mayısa kadar çözebilecek bir inisiyatif almak istedi. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin bu konuda kararlı olduğunu da girişimleri ile gösterdi.
Bu girişimleri hem KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaşa hem de hükümete anlatarak; KKTC yöneticilerini Annanın 10 Şubattaki davetinde nasıl bir tutum alacaklarını görüşmek üzere Ankaraya davet etti.
Görüşmelerin sonunda, Denktaş ikna olmadığını, çünkü görüşmelerin referanduma gidecek şekilde hazırlandığını ve Annan Planında esasta değişiklikte gidilemeyeceğini söylüyor. Dolayısıyla görüşmelere katılırsa Denktaş, doğrudan referanduma sunulacak olan belgeyi imzalamak zorunda kalacak.
21 Nisanda öngörülen referanduma itiraz edebilmek için Denktaş görüşmecilikten çekilmek isteyebilir. Bir diğer ihtimal, Türkiyenin görüşmeleri kendisinden habersiz yaptığı gerekçesiyle alınganlık gösteren Denktaşın ayak sürümesidir.
Denktaş görüşmecilikten çekilirse?
Bu önemli bir kriz yaratmayabilir. Çünkü, KKTCde güçlü ve yeni seçilmiş bir meclis var. Denktaşa görüşmecilik görevini de vermiş olan bu Meclis, yeni bir görüşmeci ya da heyet tayin edebilir.
Denktaşın görüşmecilikten çekilmesi halinde, Türkiyenin ve Türk tarafının elinin zayıflayacağı tezini ileri sürenler var
Bu doğru değil. KKTCde demokratik seçimler sonrası oluşmuş hükümetin kararlı ve tutarlı bir şekilde görüşmeciliği sürdürmesi hem Türkiyenin hem de KKTCnin elini güçlendirebilir.
Ancak, KKTC içindeki üç bakanın dışarıdan atanmasından ötürü, yargıya gitmiş bir mesele var. Hükümetin Anayasaya uygun olup olmadığı tartışılıyor. Yargı, hükümet yasal değildir, Anayasaya uygun kurulmamıştır şeklinde karar verirse, çıkmaz oluşur, Türk tarafının eli zayıflar. Görüşmeyi yürütecek KKTC tarafı, bertaraf olmuş olur.
Denktaş ve Türkiyenin tutumu ile Papadopulos ve Yunanistanın tutumunu karşılaştırmak gerekirse? ABDnin görüşmelere katılması ihtimali söz konusu mu?
Denktaşın bu noktada görüşmecilikten çekilmesi girişimi, yalnız olmadığı izlenimi uyandırıyor. Türkiyede daha önceki süreçlerde olduğu gibi, hükümetin dışında belli kurumlar açık ve kapalı olarak Denktaşa destek mi veriyorlar?
Hükümet Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararı ile inisiyatif aldığına göre, Denktaş bu kurumlardan ciddi bir destek almamalı. O zaman hükümet, Denktaşı zorlamalı. Çünkü, Kıbrıs gün geçtikçe yeni aktörlere de açık bir soruna dönüşüyor.
Dün yapılan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) mahreçli bir habere göre, ABD Kıbrısta hem garantörlük hem de askeri üs istiyor. Buna göre, ABDnin de bu görüşmelerde sandalyesinin olacağını ve etkin olarak görüşmelerde yer almak istediğini düşünebiliriz.
Hazin olan, Kıbrıs Rumları ile Yunanistanın pozisyonları güçlü olduğu halde yek vücut hareket etmeyi başarması, milli dava konusunda duyarlı davranan Denktaşınsa Türkiye ve KKTC hükümetiyle birlikte hareket etmeyeceğini göstermesi. Bu Yunanistanın ve Kıbrıs Rumlarının tutumuyla kıyaslandığında normal ve olağan bir tutum olmaktan çıkıyor.
Denktaş görüşmelerden çekilmezse?
Denktaş, 21 Nisanda KKTCde yapılması öngörülen referanduma, Annan çözümüne karşı tutum almak ve kendisiyle tutarlı kalabilmek için görüşmecilikten çekilebilir.
Ancak, önceki deneyimlerimiz Denktaşın gitmeyeceğini söylediği görüşmelere son dakika kararıyla katıldığını gösteriyor. Denktaşın zigzaglar çizdiği de biliniyor. Yani, bugün yaşadığımız belirsizlik, Denktaşın genel yaklaşımına aykırı bir tutum değil.
KKTC Cumhurbaşkanı bugün ya da yarın görüşmelere katılacağını da açıklayabilir. Görüşme sürecinde de yeni bir takım krizler yaratabilir. Çünkü Denktaş, Kıbrıs sorunu konusunda çözüm değil oyalama odaklı bir tavrı benimsiyor.
Denktaş çekilmez ve 1 Mayısa kadar çözüme ulaşılamazsa; bu Türkiye açısından nasıl sonuçlar doğurur?
Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Papadopulos da Denktaş gibi, soğuk savaş eskisi bir politikacıdır. O da statükonun değişmesini fazla istemiyor. Ancak, Denktaşın statükoculuğunun Papadopulosa göre daha fazla öne çıkması, kamuoyuna KKTCnin ve Türkiyenin çözüm istemediği şeklinde yansıyor. Türkiye, bundan kurtulmak istiyordu.
Denktaşın bir son dakika kararıyla görüşmelere katılması; görüşmeleri uzatıp çözümün 1 Mayıstan sonraya kalmasını sağlayacak, dolayısıyla referandum tarihini de geçecek bir oyalama taktiği izlemesi, Türkiye açısından ciddi sonuçlar doğurabilir.
Kıbrıs Rumları AB üyesi olduktan sonra, Türkiyenin de KKTC hükümetinin de çözüm için inisiyatif alması güçleşecektir. Bu da Türkiye ve KKTC açısından sorun yaratacaktır. Türkiyenin üyesi olmak istediği bir örgüte Kıbrıslı Rumlar önce girecek ve Türkiyenin üyeliğini oylayan güç haline gelecekler.
Türkiye ise, Kıbrısta asker bulunduran, AB topraklarında asker bulunduran ülke sıfatını taşırken, öte yandan o örgüte girmeye çalışacak. Bu, işin karmaşıklaşmasına yol açabilir.
Daha önce, Avrupanın ortasındaki Bosna ve Kosova meselelerinde, Avrupanın çözüm üretemediği noktada devreye ABDnin girdiğini biliyoruz. Aynı durum, Kıbrısta da ABDyi öne çıkarabilir. ABDnin de bunun hazırlıklarını yaptığını, garantörlük ve askeri üs istemesiyle görmek mümkün.
AB üyeliği peşinde ciddi ve sebatlı bir mücadele veren Türkiyenin ABD ve BMyi devreye sokması, AB üyeliğinin gelecekte çıkmaza girmesi halinde ABDnin ABye karşı bir denge unsuru olmasını gözettiği şeklinde algılanabilir. Ancak aktörler arttıkça sorun da karmaşıklaşıyor.
Bazı siyasi partiler, Türkiyede Kıbrıs konusunda referandum yapılmasını gündeme getiriyor. Siz bu ihtimali nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu parlak bir fikir değil. Kıbrıs Türkiyenin bir ili olsaydı, bu tartışılabilirdi. Oysa KKTC, Türkiyenin tanıdığı ayrı bir devlet. Ayrı bir devlet için Türkiye nasıl referandum önerisinde bulunabilir?
Kıbrıs Türkiyenin doğrudan iç hukuk meselesi değildir. Türkiyede dış politika konularında referandum yapıldığı görülmemiştir. Bu nedenle, KKTC ve Kıbrıs Rumlarının kendi geleceklerini tayin etmek için referandum yapmaları ne kadar olağan bir durumsa, Türkiyede referandum o kadar olağan dışıdır ve doğru değildir. (BB)