Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin 142. oturumu, 14 Ekim - 8 Kasım’da Cenevre’de düzenleniyor.
Bu oturumda Komite, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (ICCPR) kapsamında, Ekvador, Fransa, Yunanistan, İzlanda, Pakistan ve Türkiye’yi inceleyecek.
Gölge raporlar
23-24 Ekim’deki toplantılarda gündeme alınacak olan Türkiye ile ilgili bu yıl, aralarında bianet’in de olduğu hak örgütleri, 69 alternatif/gölge raporu Komite’ye sundu. Gölge raporlarda, Türkiye’nin Sözleşme’deki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğine dair bilgi ve değerlendirmeler yer alıyor.
Hak örgütleri ve gölge raporlarına buradan ulaşabilirsiniz.
Raporlarda, özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından insan hakları ve ifade özgürlüğü konularındaki ihlallerin artışına dikkat çekiliyor.
Darbe girişiminden sonra ilan edilen olağanüstü hal uygulamalarının, kalıcı mevzuata dahil edilmesiyle, temel haklarda, hukukun üstünlüğünde ve demokratik standartlarda ihlallere sebep olduğunu savunan hak örgütleri, insan hakları konusunda genel olarak bir gerileme olduğuna işaret ediyor.
Sivil toplum örgütleri, gölge raporlarında, Türkiye'nin Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi kapsamındaki taahhütlerini eksiksiz şekilde yerine getirmediğine dair değerlendirmelerini sunuyor.
Türkiye yükümlülüklerini yerine getiriyor mu?
Türkiye’nin temel hak ve özgürlükler ile Sözleşme hükümlerinden doğan yükümlülüklerine dair BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ile BM’nin diğer kurumlarının son dönemde hazırladığı birçok raporda, insan hakları, ifade özgürlüğü, işkence yasağı, ayrımcılık yasağı gibi temel haklar ile yargı bağımsızlığı gibi konularda meydana gelen ihlaller yer aldı.
“OHAL kalktı, uygulamaları kalıcı oldu”
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, son periyodik raporunda, olağanüstü halin ilan edildiği 21 Temmuz 2016 ile Aralık 2017 arasında yayımlanan KHK’ların Meclis denetimi ve Anayasa Mahkemesinin temyiz prosedürüne tabi olmadığına dikkati çekti: “Pek çok kararname, temel insan hakların güvencelerini karşılamayan hükümler içeriyordu. Geniş kapsamlı OHAL kararnameleri, yetkililere, insan hakları yükümlülüklerini ihlal etme konusunda geniş takdir yetkisi verdi.”
Raporda, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yargı denetimine tabi olmamasının endişe verici olduğu vurgulandı: “Nisan 2017'de yapılan değişiklikler de yürütmeye daha fazla yetki verdi. Cumhurbaşkanının yürütme yetkileri hem yasama organına hem de parlamentoya kadar genişledi.”
İnsan Hakları Yüksek Komiseri, Türkiye'nin OHAL’i kaldırdığını ancak Terörle Mücadele Kanunundaki son düzenlemelerle OHAL uygulamalarını koruduğunu, insan hakları ve temel özgürlükler konusunda olumsuz etkilerinin devam ettiğini belirtti.
İfade özgürlüğü önündeki engeller
Birleşmiş Milletler uzmanları, terör suçlamalarının, ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğünün meşru kullanımını hedef aldığını ifade etti: “UNESCO, Türkiye'yi terörle mücadele tedbirlerinin, gazeteciler ve ifade özgürlüğünün kullanan sıradan vatandaşların bu hakkını engellemeyecek şekilde kullanılmasını talep etti.”
İfade özgürlüğü Özel Raportörü de rapordaki değerlendirmesinde, çoğulculuğun daraltıldığını ve muhalefet partilerinin terörle ilgili suçlamalarla karşı karşıya kaldığını belirtti, terörle mücadeleye ilişkin ulusal mevzuatın, uluslararası standartlara uygun hale getirilmesini tavsiye etti.
“Terörizmin Finansmanı” ve sosyal medyaya kısıtlama
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, insan hakları ihlallerine dair 50 ülkeyle ilgili yaptığı son açıklamada, Türkiye’deki yürürlüğe giren 7262 Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun ile sosyal medyaya kısıtlama getiren yasalara dikkati çekti:
“Türkiye'de kitle imha silahlarının finansmanının önlenmesi amacıyla yeni kabul edilen 7262 sayılı Kanun, sivil toplum kuruluşlarına daha fazla kısıtlama ve denetim getiriyor. Kabul edilen sosyal medya yasa tasarısı ve diğer kısıtlayıcı düzenlemelerle birlikte bu yasalar, eleştiride bulunanları hedef almak ve susturmak için muğlak biçimde tanımlanmış terör suçlamalarının kullanımını daha da artırabilir. Zorla kaybetme mağdurları da dahil olmak üzere adalet ve hesap verilebilirlik arayan kişilere yönelik soruşturmalar, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünün erozyonunu artırıyor ve giderek güvensiz bir sivil çevreye katkıda bulunuyor. Terörle ilgili suçlamalarla bağlantılı olduğu iddia edilen, muhalefet partileri üyelerinin de aralarında bulunduğu kişileri hedef alan yargı baskısı endişe verici. ‘Terörle mücadele operasyonları’ uluslararası insan hakları hukukuna uygun olmalı ve muhalifleri hedef almak için kullanılmamalıdır.”
Kadınlara ve kız çocuklarını hedef alan çevrimiçi şiddet
Kadınlar ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet, Nedenleri ve Sonuçları Özel Raportörü Reem Alsalem, 18-27 Temmuz 2023’te Türkiye'ye resmi bir ülke ziyareti gerçekleştirdi. Bu ziyaretin ardından hazırladığı raporda şu değerlendirme yer aldı:
“Türkiye'de kadınlara yönelik şiddet hem özel hem de kamusal alanda çok yaygın. Kamusal alanda yetkililerin ve dini figürlerin, kadınların aile ve toplumdaki rolleri ve sorumlulukları ile ilgili olarak yaptıkları resmi açıklamalar, yerleşik ataerkil tutumları ve ayrımcı kalıp yargıları pekiştirmektedir. Söz konusu açıklamalarda kadınların anne ve eş olarak oynadıkları geleneksel rol abartılmakta; kadınların sosyal statüsü, bağımsızlığı, eğitim fırsatları ve mesleki kariyerleri önemsizleştirilmektedir. Bu da kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin altında yatan temel nedenlerden biridir. Azınlık grupları arasında kadınlara yönelik şiddet özellikle endişe vericidir. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik çevrimiçi şiddet de ülkede yeni ortaya çıkan sorunlardan biridir.
Özel Raportör, eski veya mevcut eşler ya da partnerler tarafından işlenen birçok cinayet vakasında, mağdurların daha önce polise şiddet eylemlerini bildirdiğini, ancak mağdurlara yeterli ve etkili bir koruma sağlanmadığını belirtmektedir. Kadın cinayetleri de dahil olmak üzere kadınlara ve kız çocuklarına yönelik birçok suç, sözde “namus” gerekçesi kullanılarak işlenmektedir. Kadınlar ve kız çocukları arasında şüpheli ölümler ve zorla intihara dair raporlar da özellikle endişe vericidir.”
Türkiye’nin “gecikmeli” rapor süreci
Türkiye Sözleşmeyi 2003 yılında onayladı ancak 2004’te vermesi gereken ilk raporu onaydan yedi yıl sonra, 2011 yılında İnsan Hakları Komitesine gönderdi.
Komite 2012 yılında yayınladığı Nihai Gözlem Raporunda Türkiye’nin 2016 yılında ikinci raporunu vermesini talep etmiş olmasına rağmen Türkiye 2022 yılına kadar ikinci raporunu sunmadı.
İnsan Hakları Komitesi, 25 Ağustos 2021 tarihinde Türkiye’ye konular listesi gönderdi. Türkiye bu liste çerçevesinde, 3 Ağustos 2022 tarihinde yanıtları içeren raporunu Komiteye gönderdi. Komite 142. oturumda bu raporu değerlendirecek.
Türkiye raporu: Hak savunucuları da cezaya tabi
Türkiye, 3 Ağustos 2022 tarihli son raporunu 28 Nisan 2023’te Komite’ye sundu.
Raporda, ifade özgürlüğünün Anayasa’nın 26. Maddesiyle korunduğunu ifade eden Türkiye, “Bu hak mutlak değildir ve Anayasa, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, AİHM ve AİHM içtihatları tarafından belirlenen sınırlamalara tabidir” diye ekledi.
Yerel mahkemelerin, uluslararası sözleşmelerde ve Anayasada belirtilen sınırlamaları dikkate alarak karar verdiği belirtildi. Ceza Muhakemesi Kanunundaki 2019’da yapılan düzenleme ile ifade özgürlüğüyle doğrudan ilişkili olduğu değerlendirilen bazı suçlar, örn. hakaret, halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit, suçu ve suçluyu övmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek veya aşağılamak, kanunlara uymamaya teşvik etmek, devlet egemenliğinin sembollerini aşağılamak, Türk devletini aşağılamak suçlarında temyiz hakkının tanındığı ifade edildi.
Raporun, “insan hakları savunucuları” başlığı altında, şu değerlendirme yer aldı: “Devletin üstünlüğüyle yönetilen bir demokraside hiç kimsenin suç işleme ayrıcalığı yoktur. Bu bağlamda, insan hakları aktivisti olarak tanımlanan kişiler de cezaya tabi olabilir. Bireysel olarak veya örgüt bünyesinde işlenen suç niteliğindeki fiillerden dolayı soruşturma veya kovuşturma başlatılabilir. Kişilerin, Türkiye'de insan hakları savunuculuğu faaliyetinde bulundukları gerekçesiyle soruşturma veya kovuşturmaya maruz bırakılması söz konusu değildir.”
Türkiye’deki hak ihlalleri BM Komitesi’nde
- Türkiye’nin “insan hakları karnesi” BM İnsan Hakları Komitesi’nde tartışılacak (17 Ekim 2024)
- Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi nedir? (17 Ekim 2024)
- bianet’ten BM Komitesi’ne gölge rapor: İfade özgürlüğüne sistematik müdahale (18 Ekim 2024)
- MLSA: Çözüm, hukuka dönmekten geçiyor (21 Ekim 2024)
- Mor Çatı: Mücadelemizi uluslararası hukuk mekanizmalarında sürdüreceğiz (23 Ekim 2024)
- Af Örgütü'nün Türkiye raporunda “yargı bağımsızlığı” vurgusu (23 Ekim 2024)
- İHOP: Türkiye, uluslararası hukuktaki yükümlülüklerini yerine getirmeli (23 Ekim 2024)
- BM Komitesi, Türkiye’deki hak ihlallerini sordu (23 Ekim 2024)
- BM Komitesi: Neden AYM kararı uygulanmıyor? (24 Ekim 2024)
- BM Komitesi'nden Türkiye'ye: "Terörizmin yasal tanımı netleştirilmeli" (8 Kasım 2024)
(AS)