Eğer Avrupa Birliği ilişkileri bu denli gündemin ön sıralarında olmasaydı Ankara caddelerinde tankların palet sesleri gene duyulur, demokrasi gene kesintiye uğrardı. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Kıbrıs'la ilgili, bir hava bir de deniz limanının Kıbrıs Rum tarafına açılmasına yönelik AKP Hükümetinin seslendirmesine gösterilen tepki aslında başka konularda seslendirilemeyen tepkileri de temsil eden bir tepkidir.
Yoksa ileriye götürülmeyeceği çok belli olan bir yaklaşım için benzetme yerindeyse, bir kaşık suda fırtına koparmaya ne gerek vardı
Ankara, AB Dönem Başkanı Finlandiya'ya Rum tarafına limanların açılmasıyla ilgili sözlü düşünce iletti.
Tıkanıklığın aşılması için yol arayan tüm çevrelerde düşüncelerin ne denli katkı koyucu olduğu merak uyandırdı.
Avrupa, Türkiye'nin yaklaşımının ayrıntısını öğrenmeye çalışırken, Ankara, çok farklı bir tartışmanın içinde buldu kendini.
AKP Hükümeti tarafından yapılan öneriden Cumhurbaşkanı ve en önemlisi Genel Kurmay Başkanlığı'nın ne kadar bilgi sahibi olduğu gündemin ön sırasına kaydı.
Türkiye'de demokratik parlamenter sistem vardır.
Parlamento, seçimlerle oluşur.
Parlamento aritmetiğine göre de hükümet oluşur.
Seçim sisteminin tartışılırlığı bir yana AKP en son genel seçimde parlamento çoğunluğunu elde etti ve tek başına hükümet kurdu.
Öteki partilere göre farklı söylevlerle kitle önüne çıktı ve şu anki gücünü elde etti.
Kuşkusuz bir parti tek başına çoğunluğu elde etti diye devleti ele geçirir olamaz.
Ancak bu boyutta güç elde eden bir parti limanların açılması konusunda bir düşünceyi bile seslendiremeyecekse oradaki demokrasiye dışardan bakanlar ciddi ciddi düşünürler.
AKP'yi izlediği politikalar nedeniyle savunmam. Öyle bir misyonum olamaz zaten.
Ama demokrasi penceresinden bakarsak özellikle Genel Kurmay Başkanının, "Haberimiz olmadı. Olmuş olsaydı da karşı çıkardık" içerikli sözleri Türkiye'nin gerçek anlamda sivil ve demokratik yaşam yolunda daha gidecek çok yolu olduğunu gösterir.
CHP ya da öteki siyasi partilerin, siyasi konulara duyarlı öteki sivil toplum örgütleri şiddetle karşı çıkabilir. Karşı çıkanlar yüzde yüz haklı da olabilir. Bu konumda olanların tepkileri olması gereken tepkilerdir ve o ülke demokrasisi açısından zenginliktir.
Ama Genel Kurmay Başkanı böyle bir tepki içinde olursa, Türkiye'nin AB yolunda Kıbrıs sorunu ve öteki konulardan önde sorunu var demektir. 2002 Kopenhag AB zirvesinde, Kopenhag Kriterlerini yerine getiren bir Türkiye ile müzakerelerin gerçekleşebileceği kararı alınmıştı.
Şu an Ankara'nın gündemindeki tartışmalar Türkiye'nin Kopenhag Kriterlerine uyum bakımından sorunlarını aşamadığını çok net olarak gözler önüne sermiştir.
Biraz abartılı olacak ama belki de Genel Kurmay'ın tepkisi AB'ye Türkiye'deki gerçek durumu, güç merkezlerini anımsatma amaçlıdır...
Türkiye'de güç dengeleri bakımından ciddi sorunlar var.
AKP, tek başına hükümet olmasına karşılık hala iktidar değildir.
Türkiye'nin esas derdi işte budur.
Şu anki Çankaya ve Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta kademesi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni bütün olarak Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin hükümetliğine yakıştırmamaktadır.
Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında sağlıklı olması gereken iletişim ve işbirliği çok sağlıksızdır.
Belki de Cumhuriyet tarihinde bir başka örneği zor görünecek üslupta konular kamuoyu önünde tartışılıyor. Aslında yapılan tartışmada da değil, neredeyse ağız dalaşı yaşanıyor.
Böyle bir Türkiye'ye dıştan bakan ciddi insanlar saygı duyar mı?
Duymaz.
Çankaya ve Genel Kurmay, AKP'ye bir bütün ve Recep Tayyip Erdoğan'a parti Başkanı ve Başbakan olarak limanlar konusunu bahane ederek tepkisini gösterip, karşı duruşunu anımsatmıştır.
Bahane yaratılarak AKP'ye yollanan mektupta Cumhurbaşkanlığı seçimi için de mesaj vardır.
Cumhuriyet tarihinde, 1960'tan başlayarak bu tür karşı karşıya gelişlerde kaybeden taraf hep seçilmiş olanlar, hükümet edenler oldu.
Az önce işaret ettim, mevcut koşullar askeri bir darbeye uygun değil. Ancak şu anki Türkiye tablosuna bakıldığı zaman yüzde otuzlarda oyu olan AKP, kendi gücü ve kendine yakın örgütlerin desteği dışında ciddi bir sivil, demokratik desteğe sahip değildir. AKP, karşısındakilere göre daha güçsüz.
Yaşanan tüm sıkıntılara rağmen Avrupa Birliği, AKP'nin konumunu güçlendirerek korumasından yana. Ama o destek bir yere kadar değer taşıyor.
Türkiye'de AKP'ye karşı oldukça geniş bir cepheden söz etmek olası.
Çankaya + Asker + AKP dışındaki muhalefet partileri+ Laik ve demokratik Türkiye için AKP'yi tehlikeli görenler...
AKP'nin Meclisteki gücü, Meclis duvarları dışında yok.
Bunu buradan bakıp bizler görürken AKP'nin kurmaylarının görmemesi olası değil.
İşte bu nedenle Türkiye'de söylenenler ne olursa olsun köprüyü geçme politikalarının izleneceğine inanıyorum.
Ankara, kış ortasından toz duman fırtınası yaşıyor. Toz bulutu dağılmadan Kıbrıs konusu dahil hiç bir ciddi konuda Ankara'dan yeni adımlar, açılımlar beklemiyorum.
Günün sözü: Kuvvet başka, haklılık başkadır (HH/TK)
* Hasan Hastürer'in yazısı, 11 Aralık'ta Kuzey Kıbrıs'taki Kıbrıs Gazetesi'nde yayınlandı.