"Hayat çok adaletsiz, bizi nasıl bir dünya bekliyor bilmiyorum. Artık sokakta insanların suratları gülmüyor."
27 yaşında bir müzisyen olan Mehmet'in hayat ve gelecekle ilgili bu kaygılarını bianet'in konuştuğu gençlerin tümü paylaşıyor. Oysa hepsi birbirinden çok farklı; Türk, Kürt, Ermeni, başörtülü, eşcinsel, kadın, erkek, okumuş, okumamış, fakir, zengin. Yetişkinlerin hayatlarını yönlendirmesini istemiyor, ötekileştirmeye isyan ediyorlar.
72 milyonluk nüfusun yüzde 20'sini 20-29 yaş arası gençler oluşturuyor. Araştırmalar bugünün gençlerinin önceki kuşaklara göre daha eğitimli, dolayısıyla daha açık görüşlü, daha özgürlükçü olduğunu gösteriyor[1]. bianet'in konuştuğu gençlerin çoğu sadece kendi uğradıkları haksızlıklara, baskılara değil, her türlü adaletsizliğe karşı tepkili.
26 yaşındaki Sibil İstanbul'da yaşıyor. "Duyarlılığım kendi cemaatimle, Ermeni Cemaatiyle, ezilen kimliğimle sınırlı değil" diyor, "vicdanıma dokunan her şeye tepki gösteriyorum. Öldürülen Ermeni gazeteci Hrant Dink için de, eşcinseller için de yürüyorum."
Parası olmayan okuyamıyor
Gençlerin yüzde 80'i liseyi bitirebiliyorsa da ailelerin ekonomik durumu, merkezlere yakınlık ve toplumsal cinsiyet eğitime erişimi kolaylaştırıyor ya da zorlaştırıyor. Kırsal kesimde her yüz genç kadından sadece 17'si, her genç erkekten ise 23'ü lise eğitimi görebiliyor.
Dar gelirli ailelerden gelen gençler bir an önce para kazanmak için eğitimlerini yarıda bırakabiliyor.
Ahmet 27 yaşında, İstanbul'da yaşıyor, sokakta midye satıyor. Şırnak'ta doğmuş, 13 yıldır köyündeki 10 kişilik ailesine o bakıyor.
"Köyde hayat çatışma ve askeri operasyon demekti. Güvenlik kuvvetleri köyümüzü yaktığında yedi sekiz yaşlarındaydım. O gün üstümdeki kıyafetlerle İstanbul'a geldim. Okula gidemedim, okuma yazma da bilmiyorum. Her türlü seyyar satıcılığı yaptım. Param olunca okumak istiyorum. "
Üniversiteli gençler ise üniversitenin baskıcı yapısından ve olanakların yetersizliğinden şikayetçi. Her 100 üniversiteliden 64'ü eğitimi ezbere dayalı, monoton, sıkıcı ve yetersiz buluyor.
Başörtüsü eğitime engel
2008'de Anayasa mahkemesinin üniversitelerde başörtüsünü yasaklamasıyla çok sayıda başörtülü öğrenci ya okulu bırakmak ya da başörtüsünü çıkarmak zorunda kaldı.
"Özel okulda okuyabildiğim için, lisede başörtülüydüm. Üniversitede sosyoloji okuyabilmek için başörtüsünü çıkardım. Üniversitede 'açık" geçirdiğim dört yıl beni çok yıprattı. Çok da güçlendirdi. Artık kimse beni kolay kolay ezemez."
Hatice 25 yaşında, insanların başörtülülere yaklaşımından rahatsız: "Başörtülüysen koridorun kenarından yürümek, derste sessiz durmak zorunda hissediyorsun kendini. Oysa, kenardan yürümek de, sessiz durmak da bana göre değil. Başörtüsü nedeniyle ayrımcılıkla karşılaştığında, aşağılandığında ne yapacağını bilemiyorsun."
Hatice yine de kendini şanslı hissediyor. Çünkü Türkiye'de genç başörtülüler eğitim haklarının engellendiğini (yüzde 32,2), özel sektörde iş bulamadığını (yüzde 29,6), kamuda çalışamadığını (yüzde 20,4) söylüyor.
Homofobiyle baş etmek zor
Berk 24 yaşındaki, askere gitmemek için yüksek lisans yapıyor. Eşcinsel kimliğini özgürce yaşayabileceği bir ülkeye yerleşmek istiyor; çünkü homofobik bir toplumda yaşamak kolay değil.
"Ailem modern ama eşcinselliğimi kabullenemiyorlar. Türkiye'de eşcinselliğin aşağılanması kadın haklarının eksikliğinden kaynaklanıyor. Kadını hor gören toplum kadınsı bulduğu eşcinseli kabullenemiyor. Lezbiyenlerin durumu daha da zor. Erkek egemen toplumda kadınla kadın beraber olamaz. Başörtüsü de politik bir problem değil, kadın hakları sorunu."
Berk sufizmle ilgileniyor. Terapistin bile eşcinselliği hastalık olarak görmesine öfkeli: "Çünkü Allah'ın böyle bir 'hata' yapabileceğine inanmıyorlar. Oysa, ben Tanrı'yla, eşcinselleri de yarattığına inanan Tanrı'yla barışığım."
Ortak ve farklı adaletsizlikler
Ulus-devlet politikaları, askeri vesayet ve yükselen milliyetçi duygular farklı kimlikleri tehdit ediyor. 1980 askeri darbesinden sonra doğan 20'li yaşlarındaki gençler ülkede yaşananları anlamlandıramıyorlar.
Hatice başörtüsü yasağını, Ahmet Kürt sorunun bir türlü çözülememesini, Berk homofobiyi anlayamıyor.
Sibil, Ermeni gençlerinin hislerini şöyle açıklıyor: "Hrant Dink'in katline kadar 1915 soykırımı bizim kuşağın en önemli meselesiydi. Artık geçmiş için değil, gözümüzün önünde olan bir cinayetten dolayı endişeliyiz. İnsanı kendi doğduğu toprakta korku içinde yaşatmak en büyük ayrımcılık bence."
Gençler siyasete güven duymuyor. Gençlerin yarısından fazlasının gazete okumaması da medyaya inanmadıklarını gösteriyor. Gazete okuyan her üç gençten biri de spor sayfalarını izlediğini ifade ediyor.
bianet'in konuştuğu gençlerin çoğu medyanın "ne düşünmek gerektiğini dikte ettiğini, kişisel yorumlarla toplumu yönlendirme ve dezenformasyon yayma peşinde olduğunu" düşünüyor.
Tepki vermek riskli
Gençler arasında ülkede yaşanan adaletsizliklere, hak ihlallerine tepki verenler de var, sessizliği tercih edenler de. Sessizler tepkisizliklerini muhatapsızlıkla açıklıyor. Ülke yönetiminde gençler söz sahibi değil. Parlamentoya seçilme yaşı 25 ama en genç milletvekilleri 30'un üstünde.
Mehmet de bu nedenlerle sessiz toplumun bir parçası olduğunu söylüyor: "Tepki göstermiyorum çünkü tepki verince en hafifinden polisin biber gazı saldırısına uğruyorsun. "
Tepki vermenin taşıdığı risk gençlerin sorunları kanıksamasına yol açıyor, öfkenin sosyal hareketlerde örgütlenmesini zorlaştırıyor.
Ahmet, Kürt olduğu için Kürt partisine oy veriyor, ancak politikayı takip etmiyor: "Siyasetle işim olmaz. Sen tepki versen, çevrene bile zarar veriyorlar. Bir gün her şeyin düzelecek, sabırla beklemek lazım. Allah bana bu sabrı veriyor. Ben ekmeğimi kazanmak için savaşıyorum."
Filmle, müzikle protesto
Gençler görüşlerini politik partilerdense yeni siyasi katılım biçimleriyle ifadeden yana. Kısa filmler çekiyor, paneller, müzik festivalleri düzenliyorlar, internet üzerinden örgütleniyorlar.
Sibil sinema okumuş, bir Ermeni kızının hikâyesini anlatan kısa filmi festivallerde gösteriliyor, radyoda da program yapıyor: "Ne yapsan politikaya dokunuyor. Türkiye'de Ermeni isen zaten politiksin."
Hatice aktif bir hak savunucusu: "Her türlü adaletsizliğe tepki veririm. Başörtüsü eylemlerine, savaş karşıtı eylemlere katılıyorum. Greenpeace üyesiyim."
Evlilik sonraki mesele
Ayşe 28 yaşında, Çorum'da doğmuş, ilkokul mezunu. 10 yıldır evli, sekiz yaşında bir kızı var. Haftanın yedi günü evlere temizliğe gidiyor.
"Şimdiki eşimin ailesi İstanbul'dan köye geldiklerinde beni görüp beğenmişler. Evlendiğimde 18 yaşındaydım, eşim 23. Evlilik benim için okul oldu. Hem çalışıyor, hem evlilik mücadelesi veriyordum. Eşim beni aldatıyordu, dövüyordu. İkimiz de yeni yeni olgunlaşıyoruz."
Ayşe kızının erken evlenmesini değil, okumasını istiyor. Çünkü kendisi elinde olsaydı, evlenmeyi değil okumayı seçecekti.
Türkiye'de ortalama evlilik yaşı kadınlar için 24, erkekler için 27; okul ve askerlik sonrası evlilik makul bulunuyor. Hatice, "Bir adamla bir ömür geçireceğine dair imza atmak büyük bir sorumluluk" diyor.
Mehmet evliliği yararlı bir kurum olarak görüyor. Ahmet parası olunca temiz bir aile kızıyla severek evlenmeyi düşlüyor.(ÇT)
[1] "Biz Kimiz?", KONDA Araştırma ve Danışmanlık, 2006, in "Türkiye'de Gençlik Çalışması ve Politikaları" Derleyen: Nurhan Yentürk, Yörük Kurtaran, Gülesin Nemutlu. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Nisan 2008, sf. 261.