Prof. Dr. Mithat Sancar, "Toplumsal Barış, Sivilleşme ve Demokrasi" panelinde böyle diyordu.
1 Eylül 2001 Dünya Barış Günü dolayısıyla Diyarbakır Demokrasi Platformu 'nun düzenlediği " Toplumsal Barış, Sivilleşme ve Demokrasi" panel 25.08.2001 tarihinde Büyükşehir Tiyatro Salonu'nda gerçekleşti.
Panele katılan konuşmacılar
Panele bölge belediye başkanları, birçok siyasi parti ve sivil toplum temsilcilerinin yanı sıra kalabalık bir halk kitlesi katıldı. İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Osman Baydemir 'in konuşmasıyla başlayan panelin konuşmacıları şunlardı:
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar , Saadet Partisi (SP) milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi Prof Dr. Mehmet Bekaroğlu , Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) Genel Başkan Yardımcısı Bahattin Günel , Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel başkan Yardımcısı Saruhan Oluç ve gazeteci-yazar Cengiz Çandar.
Baydemir, genel olarak dünyadaki toplumsal barış, özel olarak da bölgedeki toplumsal barışın önemine değindikten sonra, sözü panelistlere verdi.
Panelistler toplumsal barış, sivilleşme ve demokrasi konusunda düşüncelerini şöyle dile getirdiler:
Prof. Dr. Mithat Sancar: " Negatif ve pozitif barış ayrımına dikkat!"
Toplumsal barış ya da genel olarak barış iki türlüdür. Biri negatif (olumsuz) barış . Bu barışta çatışma yoktur; çatışmasızlık anlamında barış vardır.
Biri de pozitif (olumlu) barış. Yani toplumsal uzlaşma temeline dayanan barış. Bu, toplumun kendi kendine oluşturduğu barıştır. Yani kalıcılaştırılmış barıştır. Çatışmasızlık değil; toplumun çatışma nedenlerini ortadan kaldırdığı bir barış. Şimdi Türkiye'de negatif barış yaşadığımız söylenebilir.
Negatif barış , Türkiye'de ve dünyada çok hassas dengeler üzerinde durur. Sıcak çatışma yoktur; ancak sıcak çatışmalara yol açacak nedenler vardır. Olumsuz barışın, olumlu barışı geliştirilmesi lazım. Bunun için karşımızda iki kilit kavram var; sivilleşme ve demokrasi . Bir ülkede pozitif barış nasıl sağlanabilir? Bu da toplumsal uzlaşma temeline dayanır. Demokrasi, insanların kendi kaderlerini özgürce ifade etme bilincidir; siyasetin özgürleşmesidir. Siyasetin özgürleşmesi, toplumun kendi kaderi hakkında karar vermesinin şartıdır . Yani toplumsal barışın şartıdır.
Prof Dr.Mehmet Bekaroğlu; " Önce zihniyetin değişmesi lazım"
Demokrasi ve barışı istemek... Bunlar çok insani taleplerdir. İnsanlar nerede yaşarsa yaşasın, hangi etnik kökene ait, toplumsal sınıfa mensup olursa olsun, insanların bir tek amacı vardır; mutluluk ve saadet . Tabii insanın mutlu olabilmesinin en temel koşullarından bir tanesi barıştır, huzurdur. Arkasından, buna bağlı olarak hak ve özgürlükler gelir. Eğer bir yerde gerçekten barış yoksa, insanlar baskı ve şiddet tehlikesi altındaysa, insanlar can güvenliği konusundan endişe taşıyorsa, orada yaşayan insanların mutlu olmaları, kendilerini ifade edebilmeleri, güzel şeyler yapmaları mümkün değildir. Eğer hak ve özgürlükler arasındaki sınırlar adaletli çizilmiyorsa , orada bir kargaşa olur, anarşi olur. Toplumsal barış bozulur, insanlar mutlu olamaz. İnsanların mutlu olabilmeleri bunlarla da bitmez; insanların temel ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılıyor olmaları da gerekir. Bütün bunlar olsa yine yetmez; saygınlık itibar ve can güvenliği de gerekir. Bu saydıklarım birbirleriyle uyumlu gelişiyorsa, orada insanlar mutlu bir şekilde yaşarlar. Bütün bu söylediklerimin Diyarbakırlılar için ayrı bir önemi var. Neden barışı tesis edemiyoruz? Türkiye'nin önünü tıkayan sadece yasalar, anayasalar ve gelenek haline gelen uygulamalar değil; bunların ötesinde barışı engelleyen Türkiye'deki zihniyettir . Demokrasinin ve sivilleşmenin olması için Türkiye'deki bu zihniyetin değişmesi lazım.
HADEP Gen. Baş. Yar. Bahattin Günel: "Sorun oligarşik devlet..."
Oligarşik devlet anlayışı ortadan kalkmadan, sorunların çözülmesi mümkün değil.
Türkiye Cumhuriyeti (TC) ilk kurulduğunda, kimi genç cumhuriyetçilerin bu ülkede yaşayan halkların kimliklerini kabul etmeye yönelik düşünceleri vardı. Ancak gerek dış güçler, gerekse tutucu, Osmanlı geleneğini atamamış içerideki güçler Cumhuriyetçileri giderek tutucu , devletçi ve inkârcı bir anlayışa sürükledi. İşte bu anlayış Türkiye'de 1946'lara kadar sürdü. Ancak dünyadaki ve Türkiye'deki gelişmeler, demokrasi adına adımlar atılması gereğini zorladı. Çok partili sisteme geçişte, Demokrat Partisi (DP) 'artık jandarma sizi dövmeyecek' sloganıyla iktidara geldi. Ama demokrasi adına yola çıkan DP de düşmanlık körüklenmeye başlayarak 1960'lara gelindi. 60'lı yıllarda askeri darbenin arkasındaki Milli Güvenlik Konseyi (MGK) 61 Anayasası'nı topluma gerçek bir anayasa olarak sundu. Ama bu Anayasa kimi hak ve özgürlükleri getirse de gerçek anlamda demokratik bir anayasa değildi . Arkasından 71 ve 80 askeri darbeleri yapıldı. Geldiğimiz noktada TC, bu tarihi teması içinde demokrasiden yoksun, insan haklarına saygı göstermeyen, emeğin üzerinde her geçen gün baskı uygulayan, bu ülkede yaşayan farklı kimlikli, kültürlü , inançlı kesimleri içine sindiremeyen, kabul edemeyen, oligarşik bir devlet anlayışıyla yönetilmeye başlandı. Bu oligarşik devlet anlayışı ortada kalkmadan , yerine gerçek anlamda demokrasi oturtulmadan, gerçek anlamda bir anayasa olmadan, bu ülkede sorunların çözülmesi mümkün değildir.
ÖDP Gen. Baş. Yar. Saruhan Oluç: "Değişim için köklü baskı var"
Türkiye'de acilen değişmesi gerekenler var. Belki şu salonda bir kağıt dolaştırmaya çalışsak, acilen değişmesi gereken on konuyu alt alta sıralayın desek, büyük çoğunluk bu on konuda bir anlaşma sağlayacaktır. Aslında söylemek istediğim şu ki; sorunlar biliniyor , ama bu sorunların aşılabilmesi ve ortaya çıkan durumun değiştirilebilmesi için gerekli irade gösterilmiyor . Yani Türkiye öyle bir noktaya geldi ki, toplumsal muhalefetin dışındaki kesimler de Türkiye'nin demokratikleşmesi gerektiğini tartışıyorlar. Türkiye'de gelişmeler öyle bir noktaya geldi ki, Türkiye'deki yönetici sınıf artık değişimden kaçamaz . Bu değişimlerin gerçekleşmesi için toplumda son derece ciddi ve köklü bir baskı oluştuğunu düşünüyorum. Bunun için de karamsar değilim.
Gazeteci-yazar Cengiz Çandar: "Asker ve sivil ilişkisi..."
Toplumsal barış, sivilleşme ve demokrasi gibi konular Diyarbakır'la bütünleşmiş kavramlardır. Benden önce konuşan Saruhan Oluç'un bıraktığı noktadan hareketle, asker ve sivillerin ilişkileri, demokratik ülkelerdeki pozisyonunu alamadığı müddetçe Türkiye'de ne demokratikleşme ne sivilleşme ne de toplumsal barışı oturtmak mümkündür.(ME/YÖ/NU)