İnsan hakları savunucusu İntigam Aliyev’in, 6 Aralık 2011’de Atatürk Havaalanı’nda meydana gelen şiddet olayında, görev başındaki polise “hakaret” ve “tehdit” ettiği iddialarına ilişkin dava Bakırköy 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşma öncesinde konuşma fırsatı bulduğumuzda, Aliyev, tesadüf gibi görünen bu olayın aslında o kadar da tesadüf olmayabileceğini anlattı:
“Avukatlarım, Türkiye’deki Helsinki Yurttaşlar Derneği ve aynı zamanda Azerbaycan Devleti benim gözaltında olduğumdan haberdardı. Ertesi gün tüm bu duruma rağmen polis herkesin gözü önünde bana şiddet uyguladı. Ve bu bilinçli yapılan bir eylemdi.”
Sınırdışı edildikten sonra başlattıkları hukuk mücadelesi de Türkiye’de yargı kapılarının yüzüne kapanmasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı.
"Azerbaycan da Türkiye gibi olumsuz davrandı"
Sınırdışı edildikten sonra Azerbaycan’a dönen Aliyev’e Azerbaycan Hükümeti de destek vermedi. İnsan hakları savunucusu bir avukat olarak ülkesinde hükümeti çok sert şekilde eleştirdiğini ve bu yüzden hükümetin de kendisini sevmediğini söyleyen Aliyev hükümetin tutumunu şu şekilde aktardı:
"Gerek Türkiye Hükümeti’nin, gerekse Azerbaycan Hükümeti’nin olaya yaklaşımı çok olumsuzdu. Azerbaycan’da oluşan kamuoyu tepkisine hem hükümet, hem de Türkiye Büyükelçisi’nin cevabı “Yalan söylüyorlar”, “İki ülke arasındaki kardeşliği bozmaya çalışıyorlar” oldu. Ama gelen tepkilerden sonra Türkiye Büyükelçisi geri adım atmak zorunda kaldı.”
"Beni en çok üzen insanların içindeki korku"
Aliyev’in “kötü muamele, hukuksuz gözaltı ve hukuksuz sınırdışı” gerekçeleriyle şikayet dosyası şu an AİHM’de, olaya karışan polisler Hüseyin Kunt, Alaiddin Sarıkaya ve Servet Erkaraca’nın “görev başındaki polise direnme” hakaret ve tehdit gerekçeleriyle açtıkları karşı dava ise görülmeye devam ediyor.
Aliyev bütün duruşmalara özellikle geliyor. Bu davanın kendisi için bir “şeref meselesi” olduğunu söyleyen Aliyev, duruşmalara katılmasının nedenini ise şöyle açıklıyor:
“Bu olayda beni en çok üzen şey insanların içindeki korkuyu görmekti. Çünkü bu olay yüzlerce kişinin gözü önünde gerçekleşti ve kimse, ne bir polis memuru ne de havaalanı çalışanı ne de oradaki insanlardan biri yanımıza gelmeye cesaret edebildi.”
“Beni üzen ikinci bir nokta ise polisin başına buyrukluğu. Bu her yerde olabilir ama en kötüsü devletin mahkemesinin, savcısının, belediyesinin bu kişileri korumasıdır. Bu tür davranışların önünü açmasıdır.”
“Eğer, kamuoyunda bilinen bir hukukçuya karşı bunları yapabiliyorlarsa, sıradan bir insanın başına böyle bir durum geldiğinde kendisini savunması çok zor. Bu anlamda bu iş benim için çok önemli. Bana Türkiye’ye gitme dediler, burada alıkonabileceğimi söylediler ama ben yine de geldim, çünkü en azından Türkiye toplumuna bir yararım dokunabilir.” (EA)