20 Haziran Dünya Mülteciler günü nedeniyle konuştuğumuz Çorabatır, "AB, çok farklı bir konu olmasına karşın, insan kaçakçılığı ve insan ticareti konusunun birçok kez mültecilik ve sığınma konusuyla iç içe girmesinden ve iki alanın birbiriyle karışmasından dolayı rahatsız. Dolayısıyla AB'nin kendi üye ülkeleri ve tabii ki aday ülkelerde ve Türkiye'de sığınma ve mültecilere ilişkin yasaları ortak bir standarda kavuşturmak gibi bir talebi var" diyor ve ekliyor:
"AB son 5 yıldır kendi içindeki ülkelerin sığınma politikalarını uyumlaştırma sürecini gerçekleştirdi. Beş yasayı Avrupa yasası haline getirdi; bunların içinden son iki yasa Nisan ayında kabul edildi. Şimdi AB üyesi ülkelerin önümüzdeki 2 yıl içinde bu düzenlemeleri kendi yasalarına aktarmaları gerekiyor."
1951 Sözleşmesi ve Türkiye
Türkiye'nin çekincelerle kabul ettiği, Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi' nde mülteci "ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi" diye tanımlanıyor.
1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi temel alınarak 1951 yılında kabul edilen Cenevre Sözleşmesi'ne Türkiye önce iki çekince koyarak imza attı. "Tarih sınırlaması" sözleşme tarihinden önce ortaya çıkmış durumlara ilişkindi. Diğer çekince ise "coğrafi sınırlama", yani Türkiye'nin, yalnızca Avrupa ülkelerinden "mülteci" kabul etmesini ve özellikle komşu ülkelerden sığınmacı almamasına ilişkin.
"Türkiye, 1967 Cenevre Protokolüne göre 'tarih' sınırlamasını kaldırdı, ancak 'coğrafi sınırlama'yı sürdürüyor" diyen Çorabatır, 1951 Cenevre Sözleşmesi'ni imzalayan Türkiye'nin, 1967 Protokolüne taraf olmak dışında sığınmacılara ve mültecilere ilişkin bir mevzuatı olmadığına işaret ediyor.
Türkiye'deki mülteciler
BBMYK İstatistiklerine göre 2003 yılında Türkiye'de mülteci ve sığınmacı olarak toplam üç bin 966 başvuru yapılmış.
31 Mayıs 2004 itibarıyla başvurular 899 kişi. Ancak, örneğin bir yıl önce başvurup statüsü incelemede olanlar bu rakam içine yansıtılmadığından gerçek sayı daha yüksek.
Şu anda BBMYK'nın koruma sağlamakla yükümlü olduğu ve bir üçüncü ülkeye göndereceği mülteci ve sığınmacı sayısı dört bin 928. Bunlar içinde üç bin 683 kişi ile İranlılar ve 679 kişiyle Iraklı mülteciler iki büyük grubu oluşturuyor. Toplam 566 kişiden oluşan ve geldikleri ülke bakımından küçük gruplar oluşturduklarından "diğer" kategorisi içine alınanlar arasında Afgan, Mısırlı, Çinli, Eritreli, Sri Lankalı, Somalili, Filistinli, Siera Leone ve daha birçok değişik ülkeden mülteci var.
Yasal düzenleme ihtiyacı
Türkiye'de mültecilere ilişkin yasal düzenleme eksikliğine değinen Çorabatır "Şu ana kadar yalnızca 1994 tarihli bir Sığınma Yönetmeliği var" diyerek AB'nin yukarıda anılan ve birincil hukuk statüsünde çıkan yasalarına uygun düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirtiyor.
"Coğrafi sınırlama"nın kalkması durumunda Türkiye'ye gelecek sığınmacı ve mülteci sayısının önemli ölçüde artacağı şeklindeki iddialara BBMYK olarak inanmadıklarını bildiren Çorabatır, "günümüzde mültecilerin çoğu ekonomik nedenlerle göç ediyorlar, Türkiye'deki mülteci sayısının artacağını düşünmüyoruz" diyor.
Kapasite inşası
AB yasalarına uyum çerçevesinde "coğrafi sınırlama"nın kaldırılması yanında tek başına mülteci statüsü belirleyecek ve statü tanınan mültecilerin toplumla entegrasyonunu sağlayacak kapasiteden yoksun olduğuna işaret eden Çorabatır, "kapasite inşası için AB desteğiyle son 4-5 yıldır süren yoğun bir eğitim ve kapasite oluşturma çalışması yapılıyor" diyor.
Türkiye AB'ye sunduğu "Ulusal Rapor"da mülteci ve sığınmacılara ilişkin yasal düzenlemeleri 2005 yılı içinde tamamlamayı taahhüt ediyor.(YS/BB)