Avrupa Birliği tarafından desteklenen, Sivil Toplum Kuruluşları için Teknik Destek Projesi’nin (TACSO) uyguladığı İnsandan İnsana Programı kapsamında gerçekleştirilen “AB Katılım Sürecinde Yerel Gıda Üretiminin Dönüşümü: Fırsatlar ve Engeller” konferansı bugün başladı.
19-20 Kasım tarihli Konferans, AB tarafından bölgesel düzeyde desteklenen Slow Food İtalya tarafından uygulanan, Kırsal Alanlarda Çevresel ve Sosyo-Ekonomik Sürdürülebilir Kalkınma Projesi’nin (ESSEDRA) Türkiye’deki ortağı olan Muftak Dostları Derneği ve EYC Makedonya’daki ortağı olan Slou Fud Bitola ile işbirliği içinde düzenleniyor.
Türkiye ve Makedonya’dan 40 katılımcıyı bir araya getiren konferans AB katılım süreci bağlamında yerel/ küçük ölçekli gıda üretimine ilişkin reform süreçlerinde sivil toplum kuruluşlarının (STK) rolü hakkında farkındalığın gelişmesini, STK deneyimlerinin paylaşılmasını ve katılımcı kuruluşlar arasında işbirlikleri ve ağlar oluşturulmasına katkıda bulunmayı amaçlıyor.
Konferansta bugün iki panel gerçekleşti.
“ Yerel Gıda Üretiminde AB Katılım Sürecine İlişkin Güncel Eğilimler” başlıklı panelde Bugday Derneği’nden Duygu Karadelen, Slow Food Vakfı’ndan Michele Rumiz ile ESSEDRA Projesi temsilcileri Emilija Nedelkovska ile Burcu Gezeroğlu söz aldı.
Methodius Üniversitesi’nde süt ürünleri doçenti Prof. Sonja Srbinovska, Slow Food’dan Natasha Mateva ve üzüm üreticisi Oluş Molu ise “Üretici Birlikleri ve STK’ların Bakış Açısından Türkiye ve Makedonya’da Gıda Üretiminde Mevcut Düzenlemelere Bağlı Kısıtlamalar” başlıklı ikinci panelde konuşma yaptı.
Organik 3.0
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da gerçekleştirilen 14. IFOAM (Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu) Dünya Organik Tarım Kongresi’nin Türkiye’deki ev sahibi Buğday Derneği temsilcisi Duygu Kayadelen kongrede öne çıkan konuları ve IFOAM’da paylaşılan Sivil Toplum Manifestosu hakkında bilgi paylaştı.
Organik Kongre’de paylaşılan sivil manifestonun yalnızca STK’lar tarafından değil, üreticiler, türeticiler ve bireylerin de sahiplendiği bir sürdürülebilirlik çağrısı olduğunu ifade etti. Kayadelen, Kongre’nin önemli sonuçlarından biri olarak ortaya çıkan, organik hareketin genişlemesi, dışa açılması ve daha da yaygınlaşması gerekliliğinin altını çizdi.
“Organik 1.0 kavramların ortaya çıktığı dönem. Organik 2.0 kavramların kuralları kondu, yasal düzenlemeler yapıldı, pazarda etkin olmaya başladı, standart sertifikaları getirildi.
“Bunların yeterli olmadığını Organik 3.0’a geçilmesi ve organiğin ana akım bir şey olması gerektiğini söylüyorlar. Organik 3.0 ile organik tarımın gıda güvenliğinden, iklim değişikliğine, sağlığa ve yoksulluğa dek dünyadaki pek çok sorunu çözebileceğini anlatıyorlar.”
“Yapılması gerekenler ise izlenebilirlik, kapsayıcılık, şeffaflık ve katılımcılık.”
Slow Food
İtalya Slow Food Vakfı temsilcisi Michele Rumiz, 2014’te hem Balkanlar hem de Global düzeyde organize edilen Terra Madre etkinliğinden deneyimleri aktarırken; özellikle Slow Food’un iyi, temiz ve adil felsefesinin temellerini aktararak yerel gıdaya erişimin hak olduğuna dikkat çekti.
“Herkesin kaliteli yiyeceğe ulaşma hakkı var. Kaliteli yiyecek sadece zenginlerin ulaşabileceği bir şey olmamalı.
“Kaliteli yiyecek, temiz ve adil olmalı. Temiz olması için çevreye ve sağlığa karşı duyarlı; adil olması için de fiyatının adil bir ücretle ulaşılabilir olması gerekir.”
Slow Food Vakfı Terra Madre toplulukları destekleyen, çevresel ve kültürel açıdan sürdürülebilir tarımı teşvik eden kar amacı gütmeyen bir kuruluş. 50’den fazla ülkede aktif ve 10 binden fazla küçük ölçekli gıda üreticisini barındırıyor.
Terra Madre farklı gıda toplulukları arasında bilgi alışverişini sağlamaya yarayan, her iki yılda bir Turin’de düzenlenen bir etkinlik.
Vakıf bunun yanı sıra küçük üreticileri ve zanaatkarları korumak için kurulan Presidia projesini yürütüyor. Tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan kalite gıda ürünlerinin kataloğunun oluşturulduğu “Ark of Taste” ile dünyadaki çiftçi piyasalar arasındaki işliklerin gelişmesini destekleyen ve üretici ve dağıtıcı arasındaki aracıların sayısını azaltıp besinlerin tarladan sofralara süren mesafesini kısaltmayı hedefleyen “Earth Markets” projesi de diğer çalışmaları.
Biyoçeşitlilik
AB’nin finansmanlığındaki ESSEDRA Projesi’nin genel hedefi Balkan Ülkeleri ve Türkiye’de tarım, kırsal kalkınma ve gıda kalitesi alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarını güçlendirerek ve görünürlüklerini arttırarak AB entegrasyon sürecine katkıda bulunmak.
ESSEDRA Projesi’nin Makedonya temsilcisi Emilija Nedelkovska ve Türkiye temsilcisi Burcu Gezeroğlu her iki ülkenin son derece zengin olan gıda biyoçeşitliğinin tanınırlığının oldukça sınırlı olduğunu söyledi, her iki ülkede bu yönde çalışmalar yapılması gerektiğini belirtti. ESSEDRA temsilcileri, bu yöndeki çalışmaların çok taraflı olarak yürütülmesinin gereğini vurgularken, ürünlerin, üreticiden tüketiciye mümkün olduğunca az aracı ile ve adil biçimde ulaştırılmasının öneminin altını çizdi.
Yerel gıda deneyimleri
Konferansın ikinci panelinde ise EYC Makedonya panelistleri de AB uyum düzenlemeleri ve sahadaki çalışmaları ile Makedonya ve Türkiye’den STK’ların yerel gıda konusundaki deneyimler hakkında konuştu.
Keçi peyniri alanında süt işleme üzerine doktora sahibi olan Prof. Sonja Srbinovska, Makedonya’da kırsal bölgelerin ürün yetiştirmesine yönelik hükümetin desteği olduğunu anlattı.
Geleneksel gıda ürünlerinin korunmasının bakanlıkların sorumluluğunda olduğunu söyleyen Srbinovska AB üyesi olmak isteye ülkede uyumun sağlanması için çalıştıklarını ekledi.
“Üreticiler AB’nin sunduğu doğrultuların katı olduğunu söylüyorlar. Hijyen önemli bir nokta. Geleneksel gıda ürünlerini kayıt altına almada ciddi bir problem var.”
Süt ürünleri doçenti Natasha Mateva hayvanların farklılığından otlama çeşidine dek sütün biyoçeşitliliğinin birden çok kaynağı olduğunu söyledi.
“Ancak hayvan kayıpları, doğal ortamdan uzaklaşma, mandıracının azalması, peynir üreten insanların bu ortamdan uzaklaşması gibi sıkıntılar bu çeşitliliği azaltıyor.”
Kayseri'de organik tarım
Organik Tarım Sertifikası alarak organik meyve, sofralık ve şaraplık üzüm ve şarap üretimine başlayan Oluş Molu 2006’da başladığı süreci anlattı.
Kayseri’de ailesine ait arazide organik tarım yapmaya karar verdiğini anlatan Molu ilk adımın sertifika almak olduğunu ancak organik tarıma dair pratik bilgiye ulaşmada zorluk yaşadığını söyledi.
“Kapadokya Organik Üreticiler Birliği Derneği’ni kurduk. Sertifikalı tek kişi bendim. Ürünü satmakta sıkıntı yaşıyordum. İnsanlar ‘Biz zaten doğal alıyoruz’ diyorlardı.
“Tarım İl Müdürü’ne bir proje sunduk, destekleyeceklerini açıkladılar. 25 üretici ile organik tarıma başladık. Ürünleri buranın önünde belediyeden izinle açılan yerde sattık.
“25 çiftçi geçiş dönemi sonunda sertifika aldığında belediyelerden pazar istedik. Sıkıntıların ardından ikinci pazarı da açtık. Tarım İl Müdürlüğü projeyi genişletti 75 üreticiye çıktık, Kayseri’de 1250 dekar alanda organik tarım yapıyoruz.” (BK)