Türkiye ve Ermenistan'dan 65 genç müzisyeni bir araya gelmesiyle oluşan Türkiye-Ermenistan Gençlik Senfoni Orkestrası'nın şefleri Nvart Andreassian ve Cem Mansur iki kültürü müzikle buluşturdukları bu projelerini, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki prova arasında bianet'e anlattılar.
Andreassian: Aklıma bir çılgınlık yapmak geldi
Nvart Andreassian, projenin doğumunu şu sözlerle anlatıyor:
"Aklıma bir çılgınlık yapmak geldi. İki ülkenin genç müzisyenlerini bir araya getiren bir müzik etkinliği yapmayı düşünüyordum. Anadolu Kültür A.Ş.'nin Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala ile tanıştırıldığımda kendisine bundan bahsettim. Bana 'Daha güçlü bir proje düşünün' dedi. Şaşırarak 'Orkestra gibi mi' dedim. 'Evet, neden olmasın' dedi. Ardından da Cem Mansur ile tanıştırıldım. Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Özçaldıran da çocukların tüm ihtiyaçlarını karşıladı. Ve proje hazır hale geldi."
Andreassian, böyle bir orkestra yaratmanın kendisi için ne ifade ettiğini ve iki ülke halkının birbirine yaklaşması için asıl önemli olanı anlattı:
"İyi bir orkestranın olması için müzisyenlerin birbirlerini dinlemesi gerekiyor. İki ülkenin de aslında bunu yapması gerekiyor. Orkestra mini bir toplum gibi. Nasıl bugünkü provada birbirlerinin çaldığı müziği dinlemek durumundaysalar halklar da bunu yapmalı."
"21. yüzyılda halklar kendi kültürlerinin yok olacağı endişesi ve korkusuyla milliyetçiliğe sarılıyor. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Ekonomik zorluğa giren ülke kendisini korumak için ırkçılığa daha fazla tutunur. Almanya'da da Fransa'da da ben bunu gördüm. Müzik işte tam da bu noktada ırkçılığa karşı bir uyarıcı olarak kullanılabilir."
Mansur: Müzisyenlerin korkulan işleri yapması mümkün
Cem Mansur da projeye ilk olarak "40 yıldır İstanbul'a gelmemiş İstanbul doğumlu" diye tanımladığı Andreassian ile tanışmasıyla dâhil olduğunu anlattı.
"Türkiye-Ermenistan arasında protokol, açılım gibi konular konuşulurken biz gerçek bir şey yapmak istedik. Nvart'ın da zaten böyle bir rüyası varmış. Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası kurucu şefiyim ve önceden Güney Afrika'da da ırklararası bir gençlik orkestrasını yönettiğim için müziğin gücünün ne olduğunu çok iyi biliyordum. Osman Kavala sayesinde projeye atıldık."
Mansur, iki ülke halkı arasında varolan önyargılardan kurtulmasının yolunun ise "utanç duyabilmek"ten geçtiğini söylüyor:
"Ben hala televizyonlarda bir emekli paşanın ya da bir milletvekilinin Ermeni kelimesini küfür olarak kullandığını duyuyorum, hem de hiç utanmadan. Ben bunu duyar duymaz kendimden utanıyorum. Bundan istisnasız herkesin utanç duyması gerekiyor. Kayseri'de bir rehber hala, 'Şu konakta, affedersiniz, Ermeniler yaşıyormuş' diyebiliyor. Ne yazık ki bunu söylemenin prim yaptığı bir dönemdeyiz.
"Ben suya sabuna karışmayan müzisyen profilini anlamıyorum. Hepimiz bu gezegende yaşıyoruz ve hepimizin bir işlevi var. Biz müzisyenlerin de başkasının yapamayacağı ya da yapmaktan korkacağı işleri yapmamız mümkün."
"Dün gece Hrant Dink'in öldürüldüğü o kapkaranlık günü düşündüm. Bu tasavvur bile edilemeyecek karanlık tünelin ucunda mutlaka bir ışık olacaktı. Ve bu proje sanki o ışığa bizi daha da yaklaştıracak. Bunların olması için elbette Türkiye'deki en büyük barış gücünün ölmesi gerekmiyordu."
Orkestranın ilk konseri bu akşam (13 Temmuz) Boğaziçi Üniversitesi'nde. 15 Temmuz'da Büyükada'a, 16 Temmuz'da Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda çalacak orkestra, daha sonra Ermenistan'da da konser vermeyi planlıyor. Programda, Beethoven, Bizet ve Smetana'nın yanı sıra Ulvi Cemal Erkin ve Aram Haçaturyan'ın eserleri de var. (BT)