Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Doç. Dr. Mustafa Aydın, Türkiye'nin ABD'nin emperyal gücünün karşısında kazançlı bir politika üretmesinin, Avrupa Birliği (AB) sürecini rayına oturtmaktan geçtiğini, ABD'yle ilişkilerdeyse, parametreleri yeni baştan belirlemek gerektiğini söylüyor. Ancak her iki durumda da zorluklar var.
"AB süreci, kontrolümüzde olan bir süreç değil. Parametrelerin yeniden tanımlanmasındaysa, ne ABD buna yanaşıyor, ne de Türkiye bu konuda cesur. Çünkü karşılığında bir şeyler vermek zorundasınız."
Yazar Ümit Fırat da, ziyaretin buzları çözmeyi amaçladığını, ABD'nin Türkiye'ye Suriye konusunda "ayağını denk al" mesajını verdiğini, Türkiye'nin de ABD'ye "Suriye'nin üzerine gitme" demek istediğini, ancak bunun bir etkisinin olmadığını belirtti.
Ortak kanı, ziyaretin kapsamında belli bir talepler kümesinin olmayışı. Uzmanlara göre, ziyaretin sonucunda, elde edilen pek bir şey yok gibi. Değerlendirmeler, Türkiye'nin dış ilişkilerindeki sıkışmışlığı, AB sürecinin belirleyiciliği, Suriye ve İran'la olan ilişkiler ve ABD'nin Kuzey Irak'ta PKK'ye müdahale olasılıkları üzerine yoğunlaşıyor.
"ABD Kuzey Irak'ta PKK'ye müdahale etmez"
Hem Aydın hem de Fırat, ABD'nin Kuzey Irak'ta PKK'ye karşı bir operasyona girişmeyeceğini düşünüyor.
Aydın, "Ne kadar söz verirse versin, ABD'nin Kuzey Irak'ta PKK'ye karşı harekete geçmesi gibi bir ihtimali öngörmüyorum. Bunun iki nedeni var:
1. Irak'ta istikrar peşine düşmüşken, PKK'ye karşı hareket yeni bir uğraş demek.
2. Türkiye'ye karşı kozunu elinden çıkartmak istemeyecektir."
Yazar Fırat da aynı görüşte:
"Türkiye, Irak işgalinden önce Kuzey Irak'a operasyon yapabiliyordu. Artık yapamıyor.
ABD'nin Irak'taki varlığının nedeni PKK değil; Irak'ı yönetmek. PKK, değil Irak'ta, Irak Kürdistanı'nda bile iktidar talep etmiyor. Bölgedeki yönetimi rahatsız etmediği sürece, ABD müdahale etmez. Durup dururken niye başına terör belasını sarsın?"
Doç. Dr. Aydın: Amaç gölgede kaldı
Doç. Dr. Mustafa Aydın, Başbakan Erdoğan'ın ziyaret sonrasında "istediklerini alıp almadığı" yönündeki tartışmalara ilişkin, "Asıl sorun burada. İstedikleri konusunda netlik yoktu. Amaç gölgede kaldı" diyor.
"Böyle bir gezinin bu dönemde yapılmasının hedefi, ABD'yle ilişkileri düzeltmek olmalıydı. Ama bunun için geziyi düzenlemiş olmak yeterli değil. Türkiye'nin bu konuda bir tavrı yok. Dış ilişkilerinde sıkışmışlığı var. ABD'yle ilişkilerin kötü gitmesi, her alanda zorluk doğuruyor."
Yazar Ümit Fırat da, "stratejik ortaklık" değerlendirmelerinin abartılı olduğunu söylüyor.
"Türkiye ABD'nin stratejik ortağıysa, neden bütün askeri, siyasi kararlarında ortak değil? Türkiye ABD'yle doğrudan ortak değil. NATO üzerinden ortak. NATO da bambaşka bir şeye dönüştü zaten."
"Ziyaretin amacı, buzları çözmek, ABD-Türkiye ilişkilerinin gerginleştiği dönemde, ilişkileri yumuşatmaktı. Hazırlanılmış karşılıklı görüşmelerden kaynaklanmadı."
Aydın, Türkiye'nin ABD'den isteyebileceklerinin belli olduğunu, bunların Kıbrıs, PKK, ABD'yle ekonomik işbirliği ve AB sürecinde destek olduğunu, ancak pazarlık tavrının gösterilemediğini vurguluyor.
"Uluslararası ilişkilerde, bir şeyi köşeye sıkıştıktan sonra vermenin anlamı yok. Bu durumda, karşı taraf verme ihtiyacı içinde olmuyor."
Aydın, askeri ilişkilerde düzelmenin askeri alanda oluşuna da dikkat çekiyor:
"1 Mart'taki tezkere oylamasından sonra iki ülke orduları arasındaki ilişkiler bozulmuştu. Şimdi, ABD, Türkiye'yle geleneksel ilişki noktası olan Genelkurmay'la ilişkiyi yeniden tesis etmiş durumda. Bunun ileride sivil kanada yansımalarını olması da mümkün."
Suriye'yle ilişkiler
Aydın, Türkiye'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nde (BOP) yeni roller üstlenmesinin de kısa vadede kolay olmadığını, çünkü Türkiye'nin Suriye ve İran'la ilişkilerinden ödün vermeme yanlısı olduğuna dikkat çekiyor.
Yazar Fırat da, ABD'nin Ortadoğu'da istediği düzen için Suriye'deki rejimin budanmasının gerektiğini, ancak Türkiye'nin Suriye'yle iyi geçinme yanlısı bir politika sürdürdüğünü söylüyor. (TK)