Haberin İngilizcesi için tıklayın
Dersim’in Ovacık ilçesi Bilgeç Köyü kırsalında 15 Temmuz’da meydana gelen patlama sonucu Ayaz (8) ve Nupelda (4) Güloğlu kardeşlerin hayatını kaybetmesi, savaş atığı patlayıcıları ve mayınları yeniden gündeme taşıdı.
Olayın ardından birçok sivil toplum kuruluşu ve barodan kınama açıklamaları yapılırken; Türkiye’nin 2004’te imzaladığı “Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme” olan Ottawa Sözleşmesi de tekrar tartışmaya açıldı.
Mayınlar en çok nerede, kaçı temizlendi?
Peki, Türkiye’deki kara mayınlarının sayısı nedir, ne kadarı temizlendi? Risk altındaki bölgeler neresi?
Mayınsız Bir Türkiye Girişimi’nin verilerine göre, Türkiye’de toprağa gömülü olduğu tahmin edilen mayın sayısı, 1 milyon 3 bin 943.
Türkiye, bu zamana kadar 1 milyon mayından sadece 50 bin 714’ünü temizledi. Savaştan arta kalan patlayıcılara ilişkin ek 5 protokolünü ise imzalamadı.
Mayınların çok bulunduğu kentler ise; Dersim, Ağrı, Batman, Bitlis, Antep, Hakkari, Hatay, Iğdır, Kars, Mardin, Siirt, Urfa, Şırnak, Van, Bingöl, Diyarbakır. Mayının en çok olduğu bölge de iki çocuğun yaşamını yitirdiği Dersim olarak belirtiliyor.
Öğreten: Türkiye’nin yükümlülükleri 2004’te başladı
Bugüne kadar yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine, binlercesinin ise sakat kalmasına neden olan savaş atıkları ve kara mayınlarına ilişkin bianet’e konuşan Mayınsız Bir Türkiye Girişimi Koordinatörü Muteber Öğreten, Türkiye’nin kara mayınlarının yanı sıra savaş atıklarıyla kirlenmiş bir ülke olduğunu söyledi.
“Türkiye’de ilk kez mayınları 1950-55 yılları arası esas olarak sınır bölgelerinde döşenmeye başlıyor. Daha sonra 90’lı yıllarda yeniden bir mayın döşenmesi var. 1996 yılına kadar da bu mayın döşemeleri devam ediyor.
“Türkiye, Ottawa Sözleşmesi’ne taraf olduğu zaman hazırladığı raporda, 90'lardaki mayın döşeme nedenini ‘terörizmle mücadele’ olarak belirtiyor. 1998’de moratoryum ilan ediyor. Artık mayın kullanmayacağını belirtiyor.
“2003’te de Meclis’te görüşmeler yapıldı. 2004’te de Ottawa Sözleşmesi’nin kabulüne ilişkin yasa çıktı, sözleşmeyi imzaladı ve yükümlülük altına girmiş oldu. Yükümlülükleri de 1 Mart 2004’te başladı.
“Bu politikayla 2022’de yakalanmayacak”
“Sözleşmenin dört önemli maddesi var. Sözleşme Türkiye’ye dört yıl içinde stoklarındaki mayınları imha etmesi gerektiğini, 10 yıl içinde de toprağa döşeli tüm mayınları temizlemesini ve bu zaman diliminde de şüphe edilen ve mayın olduğu kesin olarak bilinen alanları çitlerle çevirip sivilleri bu alanlara karşı koruması gerektiğini ve var olan mayın mağdurlarının yaşadıkları topluma yeniden kazandırılması için programlar hazırlaması gerektiğini söylüyor.
“Türkiye, 2011’de stoklarındaki 3 milyon mayını imha etti. 2014 yılına kadar toprağa döşeli 1 milyondan fazla sayıdaki mayını çıkarma konusunda taahhütte bulundu. Fakat şu ana kadar sadece sınır bölgelerinde 25 bin gibi bir mayın temizliği söz konusu.
“Dolayısıyla bu taahhüdünü yerine getirmeyerek, 2022’ye kadar ek süre istedi. Ama Türkiye bu hız ve politikayla bu süreyi yakalamayacak.”
“Sınır güvenliği kapsamında mayın temizlendi”
Esas sorunun Türkiye’nin iç bölgelerindeki mayınların oluşturduğunu vurgulayan Öğreten, sözlerine şöyle devam etti:
“Türkiye geçmişe oranla daha az vakaların yaşandığı sınır bölgelerinden temizliğe başladı. Çünkü doğu ve güney sınırları için hudut güvenliği sisteminin değiştirilmesini gündemine aldı. Doğu sınırlarındaki mayınların temizliği için Avrupa Birliği projesi hazırladı.
“2017’de de bu proje başlatıldı. Sınırda değişiklik yapmak için sınır boyundaki mayınların temizliğinin de yapılması gerekiyordu. Dolayısıyla iki iş bir arada yürüyor. Önce mayınlar temizleniyor. Sonra sınır güvenliği için sistem kuruluyor.
“Burada yapılan aslında Ottawa Sözleşmesi kapsamında bir şey değil. Bu sınır güvenliği çerçevesinde yapıyor. Tabii ki bir tek mayının bile temizlenmesi çok önemli ama buradaki amaç farklı.
“Esas sorun iç bölgeler”
“Esas sorun sınır bölgelerinden ziyade iç bölgelerde yaşanıyor. Sınır bölgelerinde bazen yıllarca hiçbir vaka yaşanmıyor. İç bölgelerde insanların yaşadıkları, hayvanlarını otlattığı meralarda daha çok vakalar yaşanıyor.
“Boşaltılan köylerin etrafında ve köy yollarında, bağında bahçesinde olayların meydana geldiğini görüyoruz. Şayet biz sivillerin yaşamını ön plana koyuyorsak; esas sorunun yaşandığı noktadan, yani iç bölgelerden başlamalıyız.
“Mayın kimlik sormaz”
Ottawa Sözleşmesi’nin sadece anti personel kara mayınlarını kapsadığını, anti araç ve anti tank mayınlarının sözleşme dışında kaldığını ifade eden Öğreten, şöyle devam etti:
“Anti personel kara mayınlarını bizzat kurban harekete geçiriyor. Ve bunların hedefi yok. Anti araç ve anti tank mayınlarının hedefi var ama bunların yok. Hedefi sivil insanlar, hayvanlar hatta döşeyen kişinin kendisi dahi olabilir. Bu nedenle bizim sloganımız ‘Mayın kimlik sormaz’ idi. Hakikaten bu silahlar kimlik sormuyor.
“Ayrıca ülkenin özelinde yaşadığımız bir başka durum daha var ki, o da kullanılan diğer silahlardır. Savaş esnasında kullanılan ve o sırada patlamayan silahlar daha sonra ikinci veya üçüncü temasta patlayabilir.
“Kara mayınlarından daha çok savaş atıklarıyla gerçekleşen ölüm sayısı artıyor. Bunun son örneği de Dersim’in Ovacık ilçesinde yaşandı. İki çocuk hayatını kaybetti. Net olmayan bilgilere göre; el yapımı patlayacağı olabileceği ifade ediliyor.
“Barışa mayınların temizliğiyle başlayabiliriz”
“Yani Türkiye kara mayınları dışında savaş atıklarıyla kirlenmiş bir ülke. Dolayısıyla bunların da temizlenmesi gerekiyor.
“Dünyada savaş atıklarının temizlenmesine yönelik çalışmalar da var. Savaştan arta kalan patlayıcıların temizlenmesi için ek 5 protokolü var. Fakat Türkiye bunu imzalamadı.
“Eğer bugün bir barıştan söz edeceksek bunların temizliğiyle başlayabiliriz diye düşünüyorum.
“Çünkü anti-personel kara mayınları barışı tanımayan silahlardır; bugün barış imzalanacak olsa dahi bu silahlar topraktan çıkarılıp imha edilmedikçe yıkıcı etkisini sürdürmeye devam edecek.
“Türkiye'nin yükümlülüklerini yerine getirmesinde Meclis'te olan siyasi partilere de çok büyük görevler düşüyor.” (RT/EKN)
* Fotoğraf: AA - Arşiv