Türkiye yayıncılığının büyük bir bölümü, Frankfurt Kitap Fuarı’da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca düzenlenen iki Türkiye Ulusal Standı’yla temsil edildi. Ana stand, uluslararası yayıncıların bulunduğu salonlardan birinin girişinde açıldı. Diğer ulusal stand da çocuk kitaplarının bulunduğu bölümdeydi.
Bakanlığa bağlı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’nün koordinasyonunda çalışan “Uluslararası Kitap Fuarları Türkiye Ulusal Organizasyon Komitesi”nin sorumluluğundaki ana standda, Türkiye’den 12 yayınevi, kendilerine ayrılan özel bölümlerle yer aldılar. Telif görüşmelerinin sürdürebilmesine olanak verecek şekilde tasarlanmış olan bölümlerde kendi kitaplarından bir bölümünü de sergileme şansı buldular. Çocuk kitapları ortak standıyla birlikte Türkiye’nin fuardaki katılım 300 metrekarelik alanı buluyordu.
Katılan yayınevlerinden bazıları şöyle: April, Çağrı, Dedalus, Destek, Doğan, Erkam, İnsan, Kültür Sanat, Timaş, Tuva, Uğur, Yapı Kredi, Yeni İnsan.
Türkiye’den katılan diğer yayıncılardan Mavi Ağaç, Büyük Doğu ile doğrudan yayınevi olmayan İstanbul Ticaret Odası’yla Zeytinburnu Belediyesi’nin ve Frankfurt merkezli “Alevi Verlag”ın kendi standları da Türkiye Ulusal Standı’na bitişik olduğu için, fuarın bölümünde oldukça geniş bir “Türkiye adası” oluştu.
Türkiye Ulusal Standı’nda sadece katılın yayınevlerinin değil, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Yazma Eserler Kurumu, Türk Dil Kurumu, Türkiye Diyanet Vakfı ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kamu kurumlarının yayınladığı kitaplar da sergilendi. Standın bir bölümünü de ayrıca Türkiye’den kültür, sanat ve edebiyat eserlerinin başka dillere çevrilerek, dışa açılması projesi TEDA (Türk Edebiyatının Dışa Açılımı) kapsamında çeşitli ülkelerde yayınlanan eserlerden bir bölümünün sergilenmesine ayrıldı.
Nazım Hikmet’ten şiirle açıldı
Ulusal Stant, her yıl olduğu gibi fuarın ilk gününde Frankfurt Başkonsolosluğu Turizm Ataşeliği’yle işbirliği halinde gerçekleştirilen bir resepsiyonla açıldı. Önceki yıllara göre göre daha az misafirin katıldığı açılışta sunucu Baki Kiper, Nazım Hikmet’ten bir şiir okuduktan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Ömer Arısoy, Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Hamdi Turşucu, Türkiye’nin Frankfurt Başkonsolosu Burak Karartı, misafirleri selamlayıp, Türkiye’nin katılımı ve standın özellikleri hakkında bilgi verdiler.
Türkiye’nin hem yayınların miktarı, hem de çeşitliliği açısından dünyanın ilk 10 ülkesi arasında olduğunu vurgulayan Hamdi Turşucu, ulusal standda Türkiye’nin tüm renkleriyle temsil edildiğini savundu. Türkiye’yle ilgili fuarın olumsuz yargılar ve propogandaların yaygın olduğu bir döneme denk geldiği için önemli olduğunu belirtten Başkonsolos Karartı, standın Türkiye’nin tanıtımına katkı sağlayacağını vurguladı.
Birbirini anlama ihtiyacı
Konuşmasına “Büyük bir kültür mirasına sahip Türk yayıncılığı Frankfurt’ta ‘görücüye’ çıktı” sözleriyle başlayan Müsteşar Arısoy da büyük uygarlıkların temelinde, diğer uygarlıkları anlama gayretinin olduğunu vurguladıktan sonra, “Şimdilerde ‘birbirimizi anlama’ ihtiyacının önemli olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Umarım Frankfurt Kitap Fuarı, bu gayretleri destekler” dedi. Avrupa’da geçtiğimiz yüzyılın tüm aşırı akımlarının yeniden canladığını belirten Arısoy, “ötekileştirme ve düşmanlaştırma gayretlerini endişeyle izledikleri”ni kaydettikten sonra “çok geç olmadan” buna bir çözüm bulunması gerektiğini vurgularken, Avusturyalı yazar Stefan Zweig’ın “Dünün Dünyası / Bir Avrupalı’nın Anıları” kitabının yeniden okunması tavsiyesinde bulundu. Arısoy, konuşmasında “kitabın iyileştirici etkisi”ni hatırlattı.
Açılış konuşmalarından sonra resepsiyon, Türkiye’den gelen kadın ses ve saz sanatçıların verdiği bir klasik Türk müziği konseriyle devam etti.
19. yüzyıl Osmanlı-Almanya ilişkileri
Daha sonra da standda açılan sergiler hakkında bilgi verildi. Bu sergilerden biri “Yıldız Sarayı Fotoğraf Albümlerinin İzinden 19. Yüzyıl Osmanlı-Almanya İlişkileri” başlığını taşıyordu.
Küratörlüğünü Prof. Dr. Melek Özyetkin’in üstlendiği sergi, esas olarak bir ekrandan yansıtılan fotoğraflardan oluşuyordu. Bu arada serginin Türkçe ve Almanca katalogları da ilgi gösterenlere dağıtıldı. Avrupa’da fotoğrafın estirdiği rüzgardan dönemin Osmanlı Sarayı’nın da etkilendiğini vurgulayan Prof. Özyetkin, II. Abdülhamid’in padişahlığı döneminden günümüze 35 binin üzerinde fotoğrafın yer aldığı büyük arşivin kaldığını belirtiyor. Sergide sözkonusu fotoğrafların sadece bir bölümü yer alıyordu. Prof. Özyetkin, II. Adbülhamid döneminin Avrupa’daki diğer devletlerin bir kenara bırakılarak, Almanya’yla yakın ilişkilerin kurulduğu bir dönem olduğunu hatırlatıp, sergideki fotoğrafların “Osmanlı-Almanya ilişkilerinin değişik boyutlarını görsel bir hazine üzerinden okumamıza imkan veriyor” diyor. Yıldız Teknik Üniversitesi’ne bağlı “Sultan II. Abdülhamid Uygulama ve Araştırma Merkezi”nin Müdürlüğü görevini yürüten Prof. Özyetkin, serginin bugünlerde zor bir dönemden geçen Türkiye-Almanya dostluğuna katkı sağlayacağı umudunda olduklarını, serginin önümüzdeki dönemde Berlin’deki Türkiye Büyükelçiliği salonunda açılacağını söyledi.
Türkiye Ulusal Standı’nda açılan diğer sergi de Prof. Dr. Fikret Sarıcaoğlu’nun küratörlüğünü yürüttüğü “İbrahim Müteferrika ve Bastığı Eserler” sergisi oldu. Bu aslında başlı başına bir sergiden çok, asıl büyük serginin büyük bir afişi olarak tanımlanabilecek bir sunumdu. Osmanlı döneminin öncü matbaacılarından İbrahim Müteferrika’yı tanıtan bir metin ve bastığı eserlerden bir bölümünün kapak sayfalarının resimlerinden oluşuyor.
Avrupa’da Türk edebiyatı!
Fuarda Türkiye Ulusal Standda bir panel düzenlendi. “Avrupa’da Türk Edebiyat” başlıklı bu panele, şu anda Türkiye’nin Köln Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi olarak görev yapan, tarihçi Prof. Dr. Mustafa Gencer tarafından modere edildi. Konuşmacı olarak da Türkiye’den yazar Ömer Sevinçtürk, Almanya’dan gazeteci-yazar Latif Çelik ve yazarlar Orhan Aras’la Aladdir Diker katıldı.
Türkiye’de çoğu gençlere yönelik 40’ın üzerinde kitap yazdığını belirten Ömer Sevinçtürk, bunlardan 8’ninin TEDA projesinden destek alınarak Almanca’ya çevrildiğini belirterek ve böylece Türkçe’den daha çok Almanca okuyan gençlere ulaşıldığını kaydetti. Farklı değerler arasında kalan gençlerin kendiliğinden yol bulmalarının beklenmemesi gerektiğini belirten Sevinçtürk, “Almanlara da yüksek değerlerimizi anlatmak zorundayız” dedi.
Alman-Türk ilişkilerinin tarihi ve Almanya’daki Türk izleri üzerine kitaplarıyla tanınan gazeteci-yazar Latif Çelik de konuşmasında, “bundan 5 yıl önce Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin günümüzde duruma gelebileceğini düşünemezdim” dedikten sonra, ilişkilerin önümüzdeki dönemde iyileşeceğini inandığını belirtti. Çelik, Almanya’daki Türk gençlerinin anadillerini iyi öğrenmelerinin, onların Almanca ve diğer dilleri daha iyi öğrenmelerine de katkısı olacağını hatırlattı. Almanya’da var olan Türkçe anadil derslerine bile duyarsız kalındığını kaydeden Çelik, bu konuda devletin yanısıra anne-babalara da görev düştüğünü söyledi.
Orhan Aras da, Almanların başlangıçta Türkleri “edebiyatsız, kültürsüz, sadece çalışmak üzere bu ülkeye gelmiş olan bir halk” olarak gördüğünü, “cahil, uyum sağlayamayan insanlar” olarak gösterildiklerini savunup, zamanla bu algıların değişmeye başladığını belirtti. “Kendimizi Türkçe anlatmak, şiirlerimizi, öykülerimizi, romanlarımızı Türkçe yazmak, yaymak istiyoruz” diyen Aras, bunun için devletin de desteğiyle Türkçe öğreniminin yaygınlaştırılması gerektiğini kaydetti.
Göçmen edebiyatı
Köln’de yayınlanan “Yeni Dergi”nin Genel Yayın Yayın Yönetmeni, Yazar Alaaddin Diker de Almanya’daki “göçmen edebiyatı”yla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Önce şiir ve öyküler yazan göçmen yazarların, romanlarıyla Alman kamuoyu önüne çıkmasının yarım yüzyılı bulduğunu hatırlanan Diker, Türkçe yazılan eserlerin Türk edebiyatı, Almanca yazılan eserlerin de Alman edebiyatı içinde görülmesi gerektiğini savundu. Almanca göçmen edebiyatını iki kategoride ele alan Diker, bunun bir tarafında Türkiye’den gelip daha sonra Almanca yazan Emine Sevgi Özdamar, diğer tarafında da başından itibaren Almanca yazan Feridun Saimoğlu ve Selim Özdoğan gibi yazarların yer aldığını kaydetti, ikincilerin göç içerikli olmayan eserleriyle, Alman edebiyatı içinde kendilerine yer açtıklarını vurguladı. Diker, günümüzde göç konusunu içeren edebi eserlere, 80’li yıllarda olan ilginin artık çok azaldığını belirtti.
Türk mutfağı
Türkiye’nin ulusal katılımı kapsamında düzenlenen etkinliklerden bir diğeri de tanınmış yemek kitabı yazarlarından Sahrap Soysal’ın fuarın yemek kitapları bölümünde gerçekleştirdiği “Türk mutfağı üzerine sunum ve ikram” oldu. UNESCO’nun “dünya kültür mirası”na seçtiği keşkeği tanıtan Soysal’ın canlı yemek tarifini çok sayıda fuar ziyaretçisi izledi.
“Cizreli Bilim İnsanı” – Türkiye’den bir sergi daha
Fuara Türkiye’den bağımsız olarak katılan Papersence Yayınevi’nin standı bir tek bir kitabın ve yazarının tanıtıldığı bir sergi yeri olarak değerlendirilmişti. Burada 12’nci yüzyılda Hasankeyf Artukluları döneminde yaşamış olan bilim insanı ve mühendis El Cezeri’nin (1136 – 1206, doğum ve ölüm yeri Cizre) ve eserleri tanıtıldı.
Sergide bilim tarihinde sibernetik ve robot bilimin öncüleri arasında kabul edilen İsmail Ebul İz Bin Rezzaz El-Cezeri’nin kendi yaptığı robotları da devreye sokarak ürettiği kayıklı, filli su saatleri ve diğer makinelerin maketleri, nasıl çalıştıklarının gösterildiği sunumlarla tanıtıldı. Sergide yer alan Cezeri’nin kendi kitabı “Kitab-ül Cami-u’l Beyn’el İbni El-Ameli en Nafi fi Sianatil Hiyel (Makine Yapımında Yararlı Bilgiler ve Uygulamalar) ve çevirisini içeren “Cezeri’nin Olağanüstü Makineleri” kitabı da tanıtıldı. Diyarbakır Ulu Camii’nin ünlü güneş saati de, ürettiği makinelerle Leonardo da Vinci’ye esin kaynağı olduğu ileri sürülen Cezeri’nin eserleri arasında.
Çocuk ve gençlik edebiyatı
Fuara az sayıda da yayıneviyle, Türkiye dışına da iş yapan matbaacılık şirketleri de kendi standlarıyla katıldı. Çocuk ve gençlere yönelik kitaplar üreten Çikolata Yayıncılık kurucularından Meltem Erinçmen Kanoğlu, özellikle çocuk eğitimine yönelik kitapların başka dillerde basılması için çok sayıda işlbirliği önerileri aldıklarını, bunların sonuçlarının önümüzdeki günlerde belli olacağını söyledi.
Fuar kapsamında gerçekleştirilen çok sayıda etkinlik, yazarların katıldığı okumaların ya da siyasal içerikli toplantıların gölgesinde kalarak, fazla dikkat çekmedi. Bahçeşehir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Derin Atay’ın konuşmacı olarak katıldığı çok dillik konulu konferans gibi. Günümüzde “iki dillilik”in bir sosyal ihtiyaç olduğunu vurgulayan Prof. Atay, son araştırmalarda iki dillilerin, tek dillilerden ortalama 5 yıl sonra alzheimer hastalığına yakaladığnı vurgulayarak, bu konudaki tartışmalara yeni bir boyut getirdi. (GK/HK)
Yarın: Frankfurt’taki "Diğer Türkiye“
FRANKFURT KİTAP FUARI'NIN ARDINDAN YAZI DİZİSİ
Frankfurt Kitap Fuarı'nın En Politik Yılı
Yayıncılar Birliği Başkanı: “Yayınlama Özgürlüğünden Vazgeçilemez”