Kıray, onu tanıyanlar tarafından çok sevilir. Kişilik olarak harika bir insandı. İyimser, akıllı, sevecen, kabullenici, 84 yıllık yaşamına çok şey sığdırmış bir insan...
Onu daha iyi anlamak için dört öğrencisi tarafından derlenen "Hayatımda Hiç Arkaya Bakmadım, Mübeccel Kıray'la Söyleşi" adlı kitaba bakmak gerek.
Kıray olmasa bölüm değiştirecektim...
Ben 1970 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi'ne (ODTÜ) girdim. Aslında Ekonomi bölümünü istiyordum. Toplum için bir şey yapmaktı hedefim, bunu o bölümde yapabilirim diye düşünüyordum. İlk tercihim ekonomiydi ama 0,34 puanla kaçırdım, sosyolojiye girdim. Bir süre yatay geçiş için uğraştım. "Ortalamanı üç yap, geçersin" dediler.
Kıray derslerine başladı, ben hiçbir yere gitmek istemedim. Öğrenmek istediğim her şeyin sosyolojide olduğunu farkettim. Olağanüstü bir öğretmen, harika bir hikaye anlatıcıydı.
Yaptığı işi çok severdi. İngilizcesi çok iyiydi. İki saat süren derslerde 200-250 öğrenciye nefes almadan anlatır, biz öğrencileri de nefes almadan dinlerdik. Sosyal bilimler fakültelerinin dışındaki fakültelerden de çok sayıda öğrenci gelirdi dersine, hepsi etkilenerek dinlerdi.
Enerjisi olan bir kadındı. Muazzam bir enerjiyle konuları filtresinden geçirir ve süzülmüş bilgi halinde sunardı.
Benim Kıray'la ilişkimde iki aşama var. Biri Kıray'ın sevgili öğrencilerinden olmam. Bunu şuradan biliyorum: Ben 3. sınıfta öğrenciyken Gaziantep Büyükşehir Belediyesi kendisinden şehir sosyoloğu istemiş, Kıray beni önermişti. Öğrenci olduğum için Gaziantep'e gidip projede yer alamadım...
80-81'de doktoromu alıp Türkiye'ye döndüğümde Mübeccel Hanım İstanbul Teknik Üniversitesi'nden ayrılıyordu, bayrağı bana devretti. Bu sırada bana şöyle söyledi: "Bir yere varmak istiyorsan üzerine çok iş alıp, çok çalışacaksın, ancak öyle varabilirsin".
"Özlü gözlemleri olan bilge kadın"
Etiler'den Maçka'ya gelmek için eski bir belediye otobüsüne binmiştim. Akaretler Yokuşunu eski otobüs çok sayıda insanla çıkamadı. Şoför "Bir kısmınız inin" dedi. Kimse kıpırdamadı yerinden. Sinirlenen şoför insanları tek tek çekerek atmaya başladı. Kıray'a bu olayı aktarıp "Hocam nasıl bir toplum bu" dedim. Kıray şöyle konuştu:
"Bu Hindistan'da olsaydı, kast sistemi dolayısıyla en alt kastta olanlar hemen inerdi. İngiltere'de olsaydı, işçi sınıfı ve burjuva arasındaki ayrım o kadar bellidir ki, işçiler sınırlarını bilir inerlerdi. Kadın-erkek eşitliğini nispeten sağlamış bir ülkede erkekler centilmenlik yaparak inerdi. Türkiye'de herkes kendisini saltanatla özdeşleştirir, kimse kendini alt sınıfta görmez, erkekler de centilmen değil. Kimsenin inmemesi doğal."
ODTÜ için yaptığım söyleşide Baraka dergisinin kapağına bilge kadın görüntüsünü aksettiren bir fotoğrafını koymuştuk. Ertesi gün aradı Mübeccel Hanım, "Şule Hanım sayende kapak kızı oldum" dedi.
Popüler sosyologları, biliminsanlarını insan olarak değerlendirince çoğunun sınıfta kaldığını görüyorsunuz. İyi bir sosyologun iyi bir insan olmasına gerek var mı bu teorik bir tartışma belki ama Kıray her yönüyle çok sevilesiydi... Belki çok daha fazla kitap ve makale yazabilirdi ama o enerjisinin çoğunu öğrenci yetiştirmeye, yeni departmanlar açmaya verdi.
"Devlet, 12 Mart'tan sonra onu uzaklaştırarak teşekkür etti"
1951'de Komünist Tevfikatı sırasında Mübeccel Hanım evlenmişti. Evlendikten iki ay sonra tutuklandılar. 20 ay hapiste kaldıktan sonra beraat ediyorlar ama Kıray doçentlik tezini ancak dışarıdan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine verebiliyor, İstanbul Üniversitesi'ne hapise girmesi dolayısıyla alınmıyor.
Sonra ODTÜ'ye giriyor. ODTÜ'ye tüm katkılarına rağmen devlet, ona 12 Mart'tan sonra oradan ayrılmasına neden olarak teşekkür ediyor. Tüm emeğine yetiştirdiği onlarca insana rağmen... Ben yetiştirdiği öğrencilerin ne hepsini bilebilirim, ne de bilsem hepsini sayabilirim ama öğrencilerinden bazıları:
Ayşe Öncü, Nilüfer Göle, Bahattin Akşit, İlhan Tekeli, Sema Erder, Nihal İnceoğlu, Sibel Kalaycıoğlu, Tansu Şenyapılı...
Kıray: "Türkiye'de iç savaş çıkarmak istiyorlar"
Kıray, sağduyuyla her şeyin dönüşebileceğine inanan iyimser bir insandı, tavsiyeleri hep bu doğrultuda olurdu. Son bayramda kendisini ziyaret gittiğimde ilk defa hocamı karamsar gördüm. "Türkiye'de iç savaş çıkacak, çünkü herkes bunu istiyor; bu savaş çıkarsa sonunu kestiremiyorum bile" dedi.
Türkiye'yi gerçekten iyi tanıyan bir sosyoloğun bize üzerine düşünmek için bıraktığı bir söz...
Ölmesine yakın sağlık problemleri artmıştı. Zaten kalp ve böbrek yetmezliği vardı. Eskiden bastonla yürüyebilirdi, son zamanlarda iki kişinin yardımı olmadan yerinden kalkamıyordu. Hastaneye kaldırıldığında ben onunla temas halinde değildim.
"Ben artık gideceğim de, Emine'yi (Kıray'ın kızı) bekliyorum" demiş. Gerçekten de Emine geldikten sonra Kıray'ı yitirdik. Ama onu o kadar seven, ondan o kadar feyz alan vardı ki, yetiştirdiği bu kadar çok insan varken o da sonsuza dek yaşayacak... (ŞA/GG)