Çatışma, barış inşası, karşılaştırmalı siyaset ve Balkan çalışmaları uzmanı Susan Woodward'u bianet'te ağırladık. Yugoslavya'nın dağılması ve ardından gelen barış sürecinden edindiği deneyimler ışığında, Türkiye-Suriye ilişkileri ve Kürt sorununu konuştuk.
New York Şehir Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü olan Woodward, Birleşmiş Milletler Barış Gücü Genel Sekreterliği'nin Analiz ve Değerlendirme Birimi başkanlığını ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Bosna-Hersek özel danışmanlığı yaptı.
Yugoslavya'nın dağılmasına varan süreçteki etnik sorunlarla Türkiye'de yaşananları karşılaştırabilir miyiz? Benzerlikler var mı?
Yugoslavya dağılma noktasına geldiğinde tek partili bir devletti. Çok partili devletlerin çatışmayla başetme yöntemleri farklı oluyor, tabi mutlaka daha iyi olur anlamında söylemiyorum.
Türkiye'de Kürtleri temsil eden politik bir parti var. Bu Yugoslavya örneğinde yaşanmamış bir durumdu. Hükümetlerin küçük tavizler verip sonra bunu geri çekilebileceğini düşünmesi doğru değil, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) Kürt açılımıyla yaptığı da buydu. Birkaç sene önce AKP ile bir değişim, ilerleme olduğunu düşündük ama öyle olmadı.
Türkiye'de islami partiler aşama aşama geldi, her seferinde bir askeri müdahale oldu. Recep Tayyip Erdoğan ile AKP ise kontrolü ele aldı ve daha başarılı oldu. Bu belki de Kürt meselesine karşı askeri bir strateji benimsemesinden kaynaklanıyor olabilir.
Diğer bir mesele de, Türkiye Kosova'nın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke, ama Kafkas ve Kürt coğrafyasında aynı şeyi yapmadı. Yani iç ve dış politikada farklı tutumlar benimsiyor.
Şimdi Türkiye'nin Suriye'ye yönelik yürüttüğü politikalar ve insani yardım koridoru meselesinin gündeme gelmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çatışma dönemlerinde yapılan uluslararası müdahaleleri uluslararası kamuoyunun kararı olarak değerlendiremeyiz, çünkü müdahaleyi kamuoyu değil devletler, hükümetler yapıyor.
1980'lerde, Yugoslavya henüz dağılmadan önce Almanya Hırvatistan'ı desteklemeye başlamıştı. Türkiye de bu olaya çok müdahil oldu. Ama yapılan müdahaleler, halkın istediği gibi bir müdahale değildi.
Suriye'deki çatışmalarla yine uluslararası bir müdahale yapılıp yapılmayacağı gündeme geldi. Orada yaşanan şiddeti durdurmak için yapılacak müdahale herşeyi daha kötü yapabilir.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ordusu Bosna'ya gittiğinde, Bosnalılar askerlere "Bizi korumaya gelmediniz mi?" diye soruyordu, ama onlar Bosnalıları değil gönderilen yardımları korumak için oradaydı. Bu daha fazla asker, daha fazla yıkım ve bombalamaya neden oldu.
İki hafta önceyse Türkiye, Suriye'de bir insani yardım koridoru oluşturulması gerektiğini söyledi. Bu demin bahsettiğim örnekle birebir aynı şey. New York'ta siyasi arenadan konuştuğum herkes bunun savaşa giden yol olduğunu söylüyor. Eğer bir insani yardım koridoru oluşturacaksan, oraya ordu göndereceksin demektir. Eğer bir coğrafyaya ordularını gönderirsen, bu savaştır. Erdoğan ve Davutoğlu bunun farkında olmalılar.
Ortadoğu'daki olaylar Kürt sorununu nasıl etkiliyor? Suriye ve Irak çözüme kavuştuğunda Türkiye'de ne gibi değişiklikler olur?
Srebrenica Katliamı'ndan ve savaşın sonlanmasından önce Balkan Trajedisi isimli kitabımda bahsettiğim gibi, ulusal özerklik gibi bir sisteminiz varsa ve bağımsızlık bu özerk bölgelere göre verilecekse, her özerk bölgede farklı etnisiteler vardır.
Örneğin Bosna'da da, Kosova'da da, Hırvatistan'da da Sırplar vardı. Ama Yugoslavya'daki sınırlar bu uluslara göre çizilmedi. Avrupa, sınırların olduğu halde kalması konusunda ısrar etti. Ben sınırların tekrar çizilmesini savundum. Çünkü Hırvatlar kendilerini yönetme hakkına sahip oluyorsa, Sırplar ve Arnavutlar neden olmasın? Bir Sırbistan devleti veya Arnavut devleti için sınırların tekrar çizilmesi gerekir.
Nuri El Maliki'nin yardımcısı Tarık El Haşimi, Irak'taki siyasi krizin ardından Kerkük'e gitti çünkü her bölgeye özerklik verilen, merkezi olmayan bir sistemi savunuyordu. Maliki ise ülkenin merkezden yönetilmesini ve askeri güçlerin tam kontrolüne sahip olmayı istiyordu. Ama hiç kimse Maliki'nin bu kadar güce sahip olmasını istemiyordu.
ABD, ilk Körfez Savaşı'ndan sonra Kürtlere özerklik verdi. 2003'teki işgalden sonra daha fazla otonomileri oldu, petrolleri vardı.
Sınırın farklı taraflarında olan aynı ulusal kimliğe sahip insanlarla ilgili savıma dönecek olursak, Güneydoğu Anadolu, Kuzey Irak ve belki Suriye'nin bir kısmı için aynı şey geçerli. Tanıdığım birçok insan burada bir Kürt devleti kurulabileceğini söylüyor. Soru bunun nasıl olacağı, sınırların nasıl çizileceği.
Kosova'da 1990'larda paralel bir hükümet kuruldu. Sırplar yönetimdeydi ama Arnavutların yeni bir devletin temellerini atmaya yönelik ayrı bir sistemi var; kendi okulları, kendi hastaneleri vs... Daha sona bu sürecin çok yavaş ilerlediğini söyleyerek şiddete başvurdular.
Bu Kosova örneği aslında Türkiye'de doğudaki duruma benziyor. (ÇT)