* Adalet Arayana Destek Grubu’nun hazırladığı “İş Cinayetleri Almanağı 2013”te Genel Maden İşçileri Sendikası Başkanı Eyüp Alabaş ile yapılan röportajı yayınlıyoruz.
Sendikanız açısından madencilik sektöründe gördüğünüz en büyük sorun nedir?
Eyüp Alabaş: Madencilik dünyanın en zor mesleği. Madencilik sektörünü tek bir soruna indirgemek doğru bir yaklaşım olmaz. Öncelikle iş güvenliği bu sektördeki en büyük sorunlardan biri. Çünkü Türkiye'nin müstakil bir iş güvenliği kanunu olmasına rağmen denetimlerdeki eksiklikler nedeniyle maalesef madenlerde iş cinayetleri ve "iş kazaları" meydana gelmeye devam ediyor. Türkiye, "iş kazalarının önlenmesine yönelik ILO'nun 176 nolu madenlerde iş güvenliği ve iş sağlığı sözleşmesini bütün gayretlere rağmen şu âna kadar imzalamadı. ILO'nun 176 nolu sözleşmesi, madenlerde işçi sağlığı ve iş güvenliğini uluslararası alanda da güvence altına alacak bir sözleşmedir. Bizim madenciler olarak en büyük sorunumuz can güvenliğimiz. Özellikle taşeronlaşmadan sonra iş cinayetlerinin artması can güvenliğimiz konusundaki endişelerimizi daha da artırdı.
Madencilik sektöründe kaç işçi çalışıyor ve kaçı sendikalı?
Çalışma Bakanlığı'nın 31 Temmuz 2013 tarihli istatistiklerine göre, Türkiye'de madencilik sektöründe toplam 200 bin işçi statüsünde çalışan var. Bunun yaklaşık 35 bini örgütlü, geri kalanı sendikasız olarak çalışıyor. Bunun dışında tabii kayıtdışı olarak çalışanlar da var. Ocak-Temmuz 2013 arasında madencilik sektöründe yaklaşık 15 bin istihdam artışı oldu. Maden kenti olan Zonguldak'ta ve bölgemizde taşkömürü madenciliğinde örgütlü işçi sayısı 11 bin. Bu rakama Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ile HEMA ve Star şirketlerinde çalışanlar dahil. Resmi olarak net bir rakam olmasa da rödovanslı sahalarda çalışan 4 bin kadar da örgütsüz maden işçisi olduğu tahmin ediliyor.
"Herkesin bildiği bir şey nasıl kaçak oluyor?"
Hem resmi ocaklarda kayıtdışı çalışanların olduğu, hem de kaçak ocak diye tanımlanan, kendilerinin ruhsatsız ocak diye tanımladığı işyerleri var. Buralardaki çalışan sayısı hakkında bir bilginiz var mı?
Zonguldak'ın kanayan en büyük yaralarından biri kaçak ocak ya da ruhsatsız ocaklar. Bizim anlamadığımız şey şu: Herkesin bildiği bir şey nasıl kaçak oluyor? Geçmişte, kamuoyuna yansıyan kısmıyla kaçak ocak sahipleri diye tabir ettiğimiz insanlarla devletin valisi, ilgili birimleri toplantılar yapmışlardır. Dolayısıyla herkesin bildiği bir şeyin kaçak diye tabir edilmesi doğru değil.
Ruhsatsız işletmeler konusunda biz Genel Maden işçileri Sendikası (GMİS) olarak birçok defa devlete, devlet adına yönetenlere, kamuoyuna şunu söyledik: Bizim bölge insanımızın yapabileceği başka bir iş yok. Bu tür ruhsatsız ocaklarda iş güvenliği tedbiri alınmadan, mühendislik hizmetleri alınmadan, teknik şartnamelere uygun olmayan köstebek yuvası gibi, maden ocağı bile demlemeyecek yerlerde maden işçilerinin göz göre göre ölmelerine seyirci kalınması doğru değil. Bu tür kaçak ocaklarda iş cinayetlerine kurban giden arkadaşlarımızın ve bundan sonra yaşanacak "iş kazaları" davalarına GMİS olarak doğrudan mü-dahil olup sorumlu kişiler hakkında yasal yollara başvuracağımızın, takipçisi olacağımızın bilinmesini isteriz.
Sayı vermek mümkün mü? Kaç kişi çalışıyor?
Çoluk çocuğuyla ailesiyle beraber bahçesinden kömür çıkaranlar, ayrıca kaçak olarak maden ocağı işletip ticaretini yapan insanlar da var. Ama bölgemizde kaçak ocaklarda 3 bin civarında çalışan olduğu kamuoyuna yansıyor.
İşçilerin yasal haklarını bildiklerini düşünüyor musunuz?
Sendikalı işyerlerindeki işçiler her ne kadar yasal haklarını tam anlamıyla bilmeseler de öğrenebilecekleri bir örgütleri, başvurabilecekleri bir kurumları var. Ama sorun sendikasız işyerlerindeki çalışanların gerek 4857 sayılı İş Kanunu gerekse Sendikalar ve Toplu Sözleşme Kanunu ve diğer kanunlardan doğan yasal haklarını bilmemeleridir. Bunların yanı sıra, yasal haklarını öğrenip kullanmaya çalışan insanlar da işverenlerin farklı baskıları sonucu yasal haklarını tam kullanamıyor.
"Taşeron ölümdür' dedik, başımıza geldi"
Madencilik sektöründe taşeronlaştırma ve özelleştirmelere bakışınız nedir? Taşeronlaştırma ve özelleştirmelerin son dönemlerde artan iş cinayetlerindeki payı nedir?
GMİS olarak öteden beri taşeronlaşma-ya karşı olduk, karşı olmaya da devam edeceğiz. Havzamızda yeraltında taşeron uygulamalarının başladığı 2004'te, GMİS olarak özellikle madencilik sektöründe taşeron uygulamalarının olamayacağını bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurmuştuk.
2010'da TTK Karadon Müessesi'nde yeni servis kuyusunda 30 arkadaşımızın iş cinayetinde hayatını kaybettiği "kaza"da gördük ki anayolda, havalandırmanın en iyi yerinde, "ocağın otobanı" diyebileceğimiz yerde grizu patlaması oldu.
Dünya madencilik literatüründe böyle bir grizu patlaması yok, dolayısıyla bizim sadece taşeron uygulamasından 6 yıl sonra o günden söylediğimiz şey başımıza geldi.
Yine Ocak 2013'te Kozlu Müessesi'nde havza tarihinin en büyük degaj patlaması meydana geldi. Biz 1992'de 263 arkadaşımızı kaybettiğimiz Kozlu'daki grizu faciasından sonra havzamızda iş güvenliği tedbirlerinin alınmasıyla artık çok ölümlü "iş kazalarını unuttuk, her ne kadar yeterli olmasa bile iş güvenliği tedbirleri alındı derken, taşeron uygulamasının başlamasıyla birlikte çok ölümlü iş cinayetlerini yeniden hatırlar hale geldik.
GMİS olarak özellikle madencilik sektöründe havzamızda ve tüm Türkiye'de taşeron uygulamalarının kaldırılmasını; taşeron demenin ölüm demek olduğunu, taşeron demenin iş cinayeti demek olduğunu, 2013'e baktığımızda çok ölümlü “kaza”ların tamamının Türkiye'nin birçok yerinde; özellikle Adana, Samsun, Balıkesir, Bursa'da taşeron şirketlerde olduğunu görüyoruz. Bununla ilgili işçi sınıfının ya da Türkiye'deki çalışanların yapacağı her türlü eylemde, koyacağı her türlü tavırda GMİS'in yanlarında olduğunu bilmelerini isteriz.
Tavır koymamız gereken yerlerde gerekli tavrı koyduğumuzun da kamuoyu tarafından bir kez daha bilinmesini istiyoruz.
"Denetçiler maaşını kurumdan alırsa, denetim sağlıklı olmaz"
Sendikanızın örgütlü olduğu Zonguldak'ta Türkiye'nin hiçbir kentinde olmayan bir maden şehitleri anıtı var. Madenlerde ölen 5 bine yakın işçinin adlarının yazılı olduğu bu anıtta neredeyse Zonguldak'ın her köyünden, her mahallesinden, belki de her evinden madende yaşamını yitirmiş bir insan var. Bir kentin bu kadar acı çekmesine rağmen "kaza"ların meydana gelmeye devam ettiğini düşündüğümüzde devletin, devlet adına burada görev yapan kamu kurumlarının, sendikaların ve meslek örgülerinin ne yapması gerekir ki bunlar tekrar yaşanmasın?
Ben de bir maden şehidi babanın oğluyum. Benim babam da 1995'te TTK Üzülmez Müessesi'nde meydana gelen bir "iş kazası"nda hayatını kaybetti. Zonguldak Türkiye'nin sanayileşmesine 5 bin şehidiyle, alınteriyle, kanıyla canıyla katkı koymuş bir şehir. Ama maalesef bu şehir gerek iş güvenliği tedbirleri açısından gerek sonraki süreçte bugün ülkenin kamburu, ülkenin sırtından atılması gereken bir yük gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu kadar maden şehidinin olması bölge insanını biraz kadercilik anlayışına itmiştir. Maalesef, işçilerin yasal haklarını ve bir istatistiğe göre Türkiye'deki "iş kazalarının yüzde 98'inin önlenebilir nitelikte olduğunu bilmemeleri yüzünden iş cinayetlerine maruz kalan ailelerde bu durum kader gibi algılanmaktadır.
Geçen yıl sizin Armutçuk şubenizin de desteğiyle yapılan 4Aralık Madenciler Günü'nde ve 7 Mart Armutçuk Grizu Şehitleri anmasında şöyle bir öneride bulunulmuştu: Denetimler kurumların kendilerinden alınsın, kurumlardaki iş güvenliği uzmanları doğrudan bakanlık kadrosunda ve bakanlıktan maaş alarak çalışsın, denetimlerde sendika bir müfettiş yetkisiyle yer alsın. Aynı zamanda Maden Mühendisleri Odası o bölgedeki Tabip Odası'nın temsilcileri bu denetim ekibinin içinde yer alsın. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Maden ocaklarını denetleyen resmi nezaretçilerin, kurumların kendilerinden maaş alan teknik nezaretçilerin o kurumları sağlıklı denetleyemeyeceği Maden Mühendisleri Odası'nın, sendikamızın ve diğer sendikaların uzun zamandır dillendirdiği bir konu. Ama maalesef bununla ilgili ciddi bir adım atılamadı.
Bunun tek çözümü az önce sizin de söylediğiniz gibi Maden Mühendisleri Odası'nın bizlerle birlikte uzun zamandır savunduğu gibi kurumları denetleyen teknik nezaretçilerin bağımsız olması ve bakanlıktan veya bir fondan maaşını almaları durumunda iş güvenliği açısından daha sağlıklı denetimler yapacağıdır. Biran önce bu şekilde bağımsız nezaretçilerin madencilik sektöründeki işyerlerini denetler hale getirilmesi sağlanmalıdır. Önemli olan yasa çıkarmak değil yasanın uygulanıp uygulanmadığını sağlıklı bir şekilde denetleyebilmektir. (ÇT)