Sabah güneşi, Eylül ayı için fazlasıyla yakıcıydı o gün. Beyoğlu'nun arka sokaklarından birindeki evinden çıkan Kostas, kapı komşusu Mehmet'e her zaman olduğu gibi 'merhaba' dedi.
50 yıllık arkadaşı Mehmet, yüzünde o muzip gülümsemesiyle verdi karşılığı; 'Kalimera komşi'. İkisi de gülüşüp, yılladır arşınladıkları Beyoğlu'nun parke taşlı yollarında ilerlediler.
Korku tüm kenti kapladı
Kostas, sattığı has ipeklerle adına yaraşır bir ün salmış sahibi olduğu mağazanın kapısından içeri girdi. Günün ilk kahvesini içip, komşu esnafla şakalaştı. Gün öğleyi devirdiğinde bir uğultu yükseldi Taksim'den.
Kırılan camların sesleri, "Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır" sloganlarını bastırıyordu neredeyse. Kostas, kafasını şöyle bir uzatıp dışarı baktı. Gördükleri karşısında hissettiği ve üzerine kara bir bulut gibi çöken korku tüm kenti kapladı.
Herete komşi
Öfkeli ve kalabalık gruplar ellerinde sopalar, baltalar, taşlar, Rumlara ait her dükkanı tahrip edip, yağmalıyordu. Taksim'in üzerinde yanan iş yerlerinin alevleri yükseliyordu. O sırada Kostas'ın mağazasına yöneldi bir grup. Kimisi dövüp sövüyor, kimisi de mağazanın vitrinlerini indiriyordu.
Kendisini dövenlere, "Ben Türküm. Ben Türküm" diye yalvaran Kostas, o sırada göz göze geldiği ve elindeki bir makasla yola serdiği ipek toplarını kesen yarım asırlık arkadaşı Mehmet'e baktı; "Efaristo poli komşi. Herete" dedi güçlükle. Mehmet, kendisine "Teşekkür ederim. Elveda" dediği ve kalabalığın arasında yitirdiği Kostas'ı o günden sonra bir daha hiç görmedi.
Balon haber
1955 yılında yaşanan ve 6 - 7 Eylül Olayları olarak hafızalara kazınan o günlerden bu yana yarım asır geçti. O öğlen Türkiye radyolarından verilen ve İstanbul Ekspres Gazetesi'nin de akşam baskısı yaparak duyurduğu, "Atatürk'ün doğduğu Selanik'teki evin bombalandığı" yolundaki balon haberdi ortalığı allak bullak eden. Kıbrıs'taki şiddet olaylarından ötürü zaten gerilen halk, bu son haberle zıvanadan çıktı.
Kıbrıs Türktür Derneği başı çekti
Kıbrıs Türktür Derneği'nin (KTD) Genel Sekreteri, iki baskı yaparak balon haberi şehrin dört bir yanına ulaştıran Ekspres Gazetesi'ne verdiği demeçte, "Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalıya ödeteceğiz" diyordu.
Öyle de oldu. Derneğin, Taksim'de düzenlediği mitingin ardından başta Beyoğlu olmak üzere adeta tüm kenti, yok etme arzusuyla kıvranan vandallar sardı.
Nasıl bir anda organize oldukları, çok sonraları anlaşılabilen kalabalıklar ellerinde Atatürk portreleri ve Türk bayraklarıyla kentin değişik yerlerinde aynı zamanda beliriverdi. Her şey çığırından çıktı...
Cinayet, yağma, kundaklama, tecavüz
Dayak atılıp yerlerde sürüklenen Rumlara ait iş yerleri yağmalandı, kiliseler, okullar ateşe verildi, evleri taşlandı. O da yetmedi. Teknelerle Adalar'a çıkan gruplar, oradaki Rumlar'a da paylarını verdi.
Sözcükler, o günün dehşetini anlatmaya yetmese de bilançoyu öğrenmemize yardım eder: 2 gün süren olaylarda İstanbul'da 16 Rum öldü, onlarcası yaralandı, 73 Rum kilisesi, 1 havra, 8 ayazma, 2 manastır, 3 bin 584'ü Rumlara ait olmak üzere 5 bin 538 gayrimenkul yakılıp yıkıldı. Kimisine göre 50 kimisine göre 200 Rum kadına tecavüz edildi.
Mezarlar dahi açıldı
İzmir'e de sıçrayan olaylarda Yunan konsolosluğu, fuardaki Yunan pavyonu, 14 ev, 5 dükkan yıkılıp ateşe verildi Rumlara ait mezarlar dahi açılarak kemikler dışarı atıldı.
Hatta kimin Türk olup olmadığını anlamak için sünnetli olup olmadığı dahi kontrol edildi o gün. Olaylar 7 Eylül sabahına kadar sürdü ve aceleyle sıkıyönetim ilan edildi.
Sorumlular bulundu: Komünistler
'Sorumlular' aynı gün bulunmuştu. Emir verildi: 'Servet düşmanı komünistleri tutuklayın'. Aralarında Aziz Nesin, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo gibi isimlerin de bulunduğu 45 fişli komünist tutuklansa da sonradan birer ikişer serbest kaldı.
O zaman da olayları, 'Milli Galeyan' deyip geçiştirdiler. Ancak, Türkiye'nin darbeler tarihinde yerini alan 27 Mayıs 1960'tan sonra Yassıada'da kurulan mahkemedeki yargılamalarda olayın iç yüzü anlaşıldı. Bu olayları, dönemin iktidarı Demokrat Parti'nin (DP) el altından tertiplediği ifadeler sonucu anlaşıldı.
Planlı provokasyon
Her ne kadar KTD'nin düzenlediği mitingin ardından gelişen spontane bir olay gibi gözükse de 6/7 Eylül dehşetinin dikkatle hazırlanmış bir provokasyon olduğu ortaya çıktı.
Yassıada yargılamalarında verilen ifadeler, dehşeti yaşayanların tanıklıkları ve araştırmalar sonucu ulaşılan bilgiler ürkütücüydü.
Camilerde vaazlar
Olaylardan günler önce camilerde Rumlara karşı kışkırtıcı vaazlar verildiği, azınlıklara ait ev ve iş yerlerinin önceden tespit edildiği, bombalama haberinin daha gerçekleşmeden DP yanlısı Ekspres Gazetesi'nde dizildiği, haberin fotoğraflarının ise Türk konsolosunun karısı tarafından bizzat çekilip Selanik'te bir fotoğrafçıda bastırıldıktan sonra Türkiye'ye getirildiği, olaylarda kullanılan balta, kazma ve küreklerin tek tip ve yeni olduğu gibi ayrıntılar birer birer ortaya çıktı.
Polisler seyirci kaldı
Tanıklar, polisin olaylara seyirci kaldığını, Rum evlerine saldıranların, "Canınıza zarar vermeyeceğiz. Sadece yıkıp gideceğiz. Emir böyle" dediklerini, bir de, Celal Bayar'ın, İstiklal Caddesi'nde gördüklerinin ardından, "Galiba dozu kaçırdık" yorumunu aktarır.
Bombacı MİT görevlisi oldu
Rum azınlığa karşı girişilen böyle bir olayla, gerektiğinde Kıbrıs için savaşın dahi göze alınabileceğinin mesajı verilmek istenmiştir. Bu provokasyonun gerçekleşmesi için de Atatürk'ün Selanik'teki evinin bombalanması emri verilir.
Hulusi Dosdoğru 'nun Bağlam Yayınlarından çıkan 6-7 Eylül kitabına göre, o yıllarda Selanik'te öğrenci olan ve bombalama işiyle görevlendirilen Oktay Engin, sonraki yıllarda uzun süre MİT'e çalıştı; 1992 yılında Nevşehir Valisi olarak görevlendirildi.
Gayrimüslimler etkisizleştirildi
Bu acemi ajan yakayı ele verdiğinde ise İstanbullu Rumlar dehşeti yaşamıştır artık. 1942'de Varlık Vergisi'yle adımları atılan gayrimüslimlerin etkisizleştirilme politikası, utanç günleri olarak tarihe geçen 6/7 Eylül olaylarıyla tırmandırılmış oldu.
Sonraki yıllarda Yunanistan'la her büyük bunalımda Türkiyeli Rumlar, küskün kardeş yüreklerinde sıla hasretiyle evlerini mülklerini geride bırakarak doğdukları toprakları terke zorlandı. Birilerinin dilemekte geciktiği özür tarihi değiştirip yitirilenleri telafi etmez ama yaşlı gözlerle "Merhaba" diyecek Kostas'lara, tekrar "Kalimera" yanıtı verilebilir. (AŞ/BA)