Sinop'tan güneye doğru yürüyen oradan Orta Karadeniz'deki dağları aşıp Orta Anadolu düzlüğüne yaklaşan ve Toros Dağları'nın kuzey yamaçlarını aşan bir yolcu, sırayla Fransa'dan Sibirya'ya, İran'dan Çin'e ve İspanya'dan Filistin'e uzanan çeşitli coğrafyalarının doğal güzelliklerini görmüş oluyor.
Yeryüzünde çok az yerde böyle bir coğrafya var.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) uyum sürecinde tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin korunması için hazırladığı tasarının yakın bir zamanda Meclis'te onaylanması bekleniyor.
Yaşam savunucuları, tasarının "üstün kamu hizmeti" gerekçesiyle doğayı "koruma" yerine kullanıma amacı taşıdığı için geri çekilip baştan yazılmasını istiyor.
Türkiye'de şu anda çeşitli statülerde 1624 koruma alanı var; yüzde 76'sı doğal sit alanı. Bu alanlar yüzölçümünün yaklaşık yüzde 5'ine denk geliyor. Dünyada korunma altındaki alanlar ise yüzölçümünün yüzde 13'üne denk geliyor.
Doğa Derneği, yaptığı araştırma sonucu Türkiye'nin yüzölçümünün yüzde 25'ine denk gelen 305 koruma alanı tespit etti.
Peki, koruma alanı nedir, neye göre belirlenir, Türkiye'de mevcut durum ne, yeni yasa ne getiriyor, hangi alanlar tehlike altında?
bianet'e konuşan Doğa Derneği Nehirler Programı Koordinatörü Dicle Tuğba Kılıç, tüm bu soruları yanıtladı.
"Ormanı güzel, gölü var diye koruma alanı olmaz"
Koruma alanı nedir, neye göre belirlenir?
Bir bölgeyi koruma alanı ilan etmeniz için iki şeye bakmak gerekiyor. Birincisi, bölgede yaşayan canlı türlerinin neslinin tehlike altında olup olmadığına bakılır.
Yani gidip de bir yeri "çok güzel yeşil orman, güzel bir göl var" diye koruma alanı seçemezsiniz. Amaç dünyadaki biyolojik çeşitliliği koruyarak, gelecek nesillere göstermek. Nesli tükenmekte olan bir canlının bulunduğu alan acilen koruma altına alınmalı.
İkincisi, habitat veya biyom yani yaşam birlikleri durumuna bakılır. Mesela bir bölge nesli tehlike altında olan türler içermiyordur ama dünya için çok önemli yaşam birlikleri yaşam alanları olabilir. Sulak alanlar, ormanlar ve deltalar.
Mesela Akdeniz'e özgü sedir ormanları. Ya da Tuz gölünün tuzcul bozkırları dünyada eşi bezeri olmayan bitki çeşitliliğine sahiptir. Zaten nesli tükenmekte olan canlı türlerine göre bir alanı koruma alanı olarak seçtiğinizde otomatik olarak özel habitatları ve yaşam birliklerini bulmuş olursunuz.
"Sürmeli kız kuşları da uçar, tarım da devam eder"
Türkiye'ye bakınca durum nedir?
Ne yazık ki korunan alanların pek çoğu böyle bir kriter sisteminden yoksun. Korunan alanların neye göre korunduğu ya da hangisinin öncelikli olduğuna dair mevzuat mevcut değil.
Bu kanun tasarısının hikayesi 10 yıl öncesine dayanıyor ve bizlerin talebiydi. İlk olarak ülkemizde hangi alanların korunacağı uluslararası kotalarla yani bilimsel bir kriter sistemiyle belirlenmeli. Kişilerin inisiyatifine kalmamalı.
İkinci olarak korunan alanların yönetim planları sorunlu. Planlarda yöre halkı söz sahibi olamıyor. Korunan alanı ilan etmek oranın etrafını çevirmek demek değil. Her alanın hiç girilmemesi gereken bölgeleri de var; içine girerek canlıları tehdit etmeyecek türden hassas olmayan bölgeleri de var.
Mesela bu alan bir göl ise balıkçılık yapılacak ama neslini tüketmeyecek şekilde yönetilecek. Ya da bozkırda yaşayan toy kuşları, nesli tehlike altında olan sürmeli kız kuşları; bu kuşlar orman değil buğday tarlalarını kullanıyor. Ama bu demek değil ki bu tarlalarda tarım yapılmayacak. Bu alanlar koruma altına alınarak ekim ve hasat zamanı kuşlara göre belirlenmeli.
"Üstün kamu yararı mı şirket yararı mı?"
Peki yasada tüm bu saydıklarınız nasıl düzenleniyor?
Bu kanun, karmaşayı ortadan kaldıracağını iddia ediyor ancak bunu nasıl yapacak? Türkiye'nin biyoçeşitliliği çok farklı. Yarı çöl, bozkırlar, insan girmeyen ılıman ormanlar, Akdeniz ormanları, 2000 metrenin üstünde Alpin dağ eko sistemi…Hepsinin koruma sistemi birbirinin aynı olamıyor.
İşte hepsinin koruma statüleri de çeşitlilik göstermeli. Ancak buna kim karar verecek? Kanun tasarısından "üstün kamu yararı" ifadesi demek "üstün şirket yararı" demek. İstenildiğinde bir şirketin gelip bir koruma alanına maden ya da HES inşa edebilmesi demek.
Buna karar verecek komisyon oluşacağı öngörülüyor ama bu komisyonlar devletin belirlediği ve ondan para alan akademisyen ya da uzmanlardan oluşacak. Bu da devletin politikalarından farklı hareket edilemeyeceği anlamına geliyor. Komisyon kesinlikle bağımsız uzmanlardan oluşmalı. Zaten bu yasa geri çekilip baştan yazılmalı.
Biz korunması gereken alanın şu ankinin beş katına yani yüzde 25'e çıkarılması gerektiğini söylüyoruz; ancak bu yasa ile varolan yüzde 5'lik kesime de yatırımcı sokulmak isteniyor. Oysa Türkiye 2010'da toplanan Dünya Biyolojik Çeşitlilik Konferansı’nda, bunun 2020’de yüzde 17'ye çıkaracağını söylemişti.
"Sulak alanlar acilen korunmalı"
Şu anda en acil olarak Türkiye'de korunması gereken alanlar nedir?
Sulak alanlar. Türkiye'de en hızlı yok olan canlı türlerinin başında çift yaşamlılar ve iç su balıkları geliyor. Sulak alanı kaybettiğinizde bu canlıları sonsuz kadar kaybediyorsunuz, çünkü başka bir yere gitme şansları yok.
Mesela kuşlar bir alanı kaybedince başka bir alan varsa gidip ikinci bir yer bulabiliyor ama ama iç su balıkları için bu geçerli değil. Derelerde de HES'ler yüzünden alabalıklar tükenmek üzere. (NV)
* Fotoğraf: M. Sözen