MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun” önerisi, muhalefetin “erken seçim” çağrıları ve yurttaşların yoksulluk, şiddet gibi kronikleşen sorunları, Türkiye’nin siyaset gündemini hareketlendirmeye devam ediyor.
Ancak bu hareketlilik, demokrasi ve toplumsal barış konularında ciddi bir kafa karışıklığını da beraberinde getiriyor.
Bahçeli’nin önerisine DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan doğrudan yanıt vererek, "İmralı hazır, sayın Öcalan hazır. Peki, devlet bu duruma hazır mı?" sorusunu sordu.
Bahçeli önerisini tekrarlamasına rağmen, DEM Parti’ye yönelik baskılar hız kesmedi. Halfeti, Batman ve Mardin belediyelerine kayyım atanması, tartışmaları daha da derinleştirdi.
Bu esnada, CHP’nin Kürt sorununa ilişkin pozisyonu dikkat çekiyor. CHP, “Kürt Sorunu vardır ve çözümü Meclis’tir” diyerek tartışmalara parlamenter bir çözüm vurgusuyla dahil oluyor. Ancak kulislerde, hem CHP’li hem de DEM Partili belediyelere yeni kayyımlar atanabileceği söylentileri dolaşıyor.
Tüm bu gelişmeler arasında şu kritik sorular gündeme geliyor: Türkiye, demokrasi trenini çoktan kaçırdı mı? Yoksa demokrasi eksikliğinden kaynaklanan ekonomik ve sosyal sorunları çözmek için hâlâ güçlü bir iradeye sahip olabilir mi?
Bu sorulara yanıt veren Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Ülke Politikalar Vakfı’nın 16 Kasım Cumartesi günü Şişli’de bir otelde düzenlediği Demokrasi Yoluna Dönüş Forumu’nda dünya ülkelerindeki düşünce ve ifade özgürlüğü verilerine ve demokrasi endekslerine atıfta bulunarak yanıt veriyor:
“Türkiye’nin dünya ülkeleriyle ilerlemesi aynı değil, Türkiye bu düzeydeki verileriyle adeta ‘durdurun dünyayı inecek var’ diyor.”
Kalaycıoğlu, Türkiye’nin önündeki en büyük görevin, seçim süreçlerini daha adil ve şeffaf hale getirerek demokratik normları yeniden inşa etmek olduğunu vurguluyor. Demokrasi alanındaki gerilemeyi somut verilerle açıklayan Kalaycıoğlu, Türkiye’nin bir “hibrit demokrasi” haline geldiğini belirtti ve şu uyarıyı yapıyor:
“Türkiye’de hibrit demokrasi var. Otoriter bir rejime geçmesine yalnızca beş basamak kaldı. Demokrasinin en çok gerilediği ülkeler arasında Tanzanya’dan sonra Türkiye geliyor. Türkiye bir nevi Afrika ülkesi.”
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un uluslararası hukuk endekslerine yönelik eleştirisine de değinen Kalaycıoğlu, Tunç’un “Parayla sıralama belirleyen bir endeksi baz alıp Türk yargısını karalamak hadsizliktir” sözlerini hatırlatarak, şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Bu tür endekslerin nasıl hazırlandığını biliyoruz deme hakkımız yok. Çünkü durumumuz iyi değil. Türkiye’nin bu düzeydeki performansıyla demokraside geldiği noktayı görmezden gelmek mümkün değil.”
"Hayal kırıklığı"
"Türkiye’nin önündeki en büyük görev, seçim süreçlerini daha adil ve şeffaf hale getirerek demokratik normları yeniden inşa etmektir" diyen Kalaycıoğlu, demokrasiye dair hayal kırıklığını ise şu sözlerle ifade ediyor:
“Hayal kırıklığı, kırgınlık ve üzüntü ile konuşuyorum. Bunu kabul etmem gerekiyor. Övünülecek bir manzara değil maalesef. Türkiye ile aynı anda yola çıkmış olan, hatta bir iki sene sonra yola çıkmış olan, İkinci Dünya Savaşı'nın yenilmiş devletleri olan Almanya, İtalya ve Japonya bizimle aynı hedefe yönelmiyor. Bugün dünyanın hem belli başlı ekonomik güçleri hem de aynı zamanda gayrisafi yurt içi hasılaları yüksek ülkeleri olarak demokrasilerini pekiştirmiş ülkeler haline geldiler. Bizim durumumuza baktığınızda ise görüntü içler acısı.”
"Türkiye'nin durumu içler acısı"
Kalaycıoğlu, Türkiye’nin demokrasi anlayışında temel bir algı eksikliği olduğunu belirterek, demokrasiye dair Abraham Lincoln’un halkın, halk için, halk tarafından yönetilmesi tanımını hatırlatıyor. Ancak bu idealin Türkiye’de uygulanmasında ciddi sorunlar yaşandığını ifade ediyor:
“Halk tarafından ve halk için bir yönetim olması, halkın alınan siyasal kararların içinde kendini görebilmesi gerekliliğini beraberinde getirir. Ancak büyük ve kalabalık toplumlarda, örneğin Türkiye’de, bu katılımı sağlamak oldukça zordur. Bu nedenle siyasal temsil zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Halk adına kararlar, halkın seçilmiş temsilcileri tarafından alınır. Ancak bu süreç, serbest, adil ve dürüst seçimlerle güvence altına alınmalıdır.”
Seçimlerle demokasi ilişkisi
Kalaycıoğlu, seçimlerin demokratik sürecin temel taşı olduğunun altını çizerken, bu süreçlerin Türkiye’de ciddi şekilde aksadığını belirtiyor. Halkın iradesinin serbest ve dürüst seçimlerle ortaya çıkması gerektiğini savunarak şu tespitte bulunuyor:
“Seçimler, halkın iradesini belirleyen en önemli araçtır. Ancak burada da temel bir varsayım var: Halkın iradesinin gerçekten saptanabilir olduğu varsayılıyor. Bunun bir kolektif irade olduğu oldukça şüphelidir. Seçimlerin sonuçlarının tanınması, demokratik sistemin temel gerekliliklerinden biridir.”
Amerika’daki 2020 seçimlerinde Donald Trump’ın seçim sonuçlarını tanımaması üzerinden örnek veren Kalaycıoğlu, bu durumun ABD’de yarattığı krize dikkat çekerek, seçim normlarının korunmasının demokrasiler için ne kadar hayati olduğunu bir kez daha vurguluyor.
"Türkiye’de hibrit Demokrasi var"
Türkiye’nin demokrasi karnesinin uluslararası değerlendirmelerdeki yerine de değinen Kalaycıoğlu, şu çarpıcı değerlendirmeyi yapıyor:
“Türkiye’de hibrit demokrasi var. Otoriter olmasına sadece beş basamak var. Demokrasinin en çok gerilediği ülkelerden biri Tanzanya, sonrasında ise Türkiye geliyor. Türkiye bir nevi Afrika ülkesi.”
Bu tespitle Türkiye’nin demokrasi konusundaki durumunun vahim bir noktada olduğunu ifade eden Kalaycıoğlu, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un uluslararası hukuk endekslerine yönelik eleştirisine de atıfta bulunarak, endekslerin nesnelliğini sorgulamaktansa bu verilerin ortaya koyduğu olumsuz tabloya odaklanılması gerektiğini belirtiyor.
“Bunlar nasıl hazırlanıyor biliyoruz deme hakkımız yok. Durumumuz iyi değil. Türkiye bu düzeydeki verileri ile ‘durdurun dünyayı inecek var’ diyor.”
Demokratik Normlara Dönüş ve İyileştirme Önerileri
Prof. Dr. Kalaycıoğlu, Türkiye’nin demokratik normlara dönüşü için yapılması gerekenleri ise şu şekilde sıralıyor:
Seçim süreçlerinde şeffaflık ve adillik sağlanmalı.
Halkın siyasal süreçlere daha aktif katılımını sağlayacak mekanizmalar geliştirilmeli.
İfade, örgütlenme ve basın özgürlükleri üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalı.
Muhalefetin siyasal süreçlerde etkin bir şekilde yer alması sağlanmalı.
Türkiye’nin demokrasi trenini kaçırmaması için bu reformların hayata geçirilmesi gerektiğini belirten Kalaycıoğlu, şu uyarıyı yapıyor:
“Türkiye’nin önündeki en büyük görev, seçim süreçlerini daha adil ve şeffaf hale getirerek demokratik normları yeniden inşa etmektir. Eğer bunu başarabilirsek, Türkiye hem siyasi hem de sosyoekonomik olarak büyük bir sıçrama yaşayacaktır.”
"Umudumu kaybetmedim"
Son olarak, Türkiye’nin demokrasi ile olan imtihanında yaşanan hayal kırıklığına rağmen umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini vurgulayan Kalaycıoğlu, demokrasinin bir normlar sistemi olduğunu ve bu normların yeniden inşa edilebileceğini ifade ediyor.
Demokrasiye dair verdiği kapsamlı çerçeve ile Kalaycıoğlu, Türkiye’nin bu konuda ciddi adımlar atmasının zorunlu olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Özel'den bir kez daha kayyım tepkisi: Suç icat etmeye çalışıyorlar
(EMK)