*Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani. Fotoğraf: AA.
Açık Radyo'da Ekonomi Politik programında akademisyen ve programcı Ömer Madra, politik-iktisat uzmanı Ali Bilge ve akademisyen Özdeş Özbay, Türkiye ile Katar arasındaki anlaşmaları yorumladı.
Ali Bilge, "Geçen haftalarda söylediğimiz gibi Katar da dahil Türkiye'nin son olarak Azerbaycan'la birlikte; BM, NATO ve kendi inisiyatifiyle 14 ülkede askeri bulunuyor" vurgusu yapıyor.
Bilge, Katar-Türkiye ilişkileri hakkında bilgisi olan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'ın bildiklerini anlatması gerektiğini söylüyor. Bilge şöyle devam ediyor:
"Bu askeri harcamaların niteliğini, nasıl kaynak ayrıldığını bilmiyoruz, buralara harcanan paraları bilmiyoruz. Ayrıca askeri olarak müdahil olduğunuz bu durumlar dünya tarafından tasvip edilmiyor, dolayısıyla yaptırımlar gündeme geliyor."
"Varlıkların akıbetleri hakkında yeterli bilgi yok"
En zengin ülke
|
"İki gündür Borsanın satış değeri üzerine hepimiz çalıştık, Varlık Fonu sığınağına giren varlıkların akıbetleri hakkında yeterli bilgimiz yok" diyen Bilge şöyle devam etti:
"BİST İstanbul anonim şirketinin yüzde 10'unun ne kadar olduğunu açıklanmasının üzerinden birkaç gün geçmesine rağmen bilmiyoruz.
Varlık Fonu sığınağına girdiğinizde özel kanunla korunuyorsunuz, hiçbir şekilde vergi de ödemiyorsunuz, hiçbir şekilde kanunlara uyulmuyor, muafsınız, ihale kanunlarına, Sayıştay'a, Meclise tabi olmuyorsunuz.
Dolayısıyla tümüyle Katar'la olan bu anlaşma mutabakat zaptı, ki çoğu maddesi temenni ve yapılması gerekenleri sıralıyor, parasal hükümler azı, 3-5 madde satış- para meseleleri var, BİST'e ve İstinye Park'ta var, Altınboynuz'da var, ki o da ortak yatırım mutabakatı, Antalya liman işletmesi var, bunlardan para girişi oluyor ya da olacak.
Akçalı kısım 3-4 anlaşmada
Diğerleri, serbest bölgeler aralarında mutabakat zaptı, ileriye matuf şeyler, komisyon kurulması vb. şeyler. Yani akçalı kısım 3-4 tanesinde.
Gelelim anlaşmada yer alan su yönetimi meselesine. Ben de işin peşine düştüm açıkçası.
Gerçekten muğlak bir madde, açıklık yok. Böyle durumlarda elbette hemen DSİ kaynakları aklımıza gelir.
O arkadaşlara da sordum, çok değişik ülkelerle su yönetimi mutabakatları çalışmalarına katılmış, anlaşma imzalamış arkadaşlara da sorduk.
Her iki ülkenin su yönetimi üzerine anlaşma yapması maddesi de -diğerlerinde de olduğu gibi- açıklık olmadığı için sorular uçuşuyor, olsa olsa şu olur, bu olur diyorsunuz.
Türkiye eğer bir su kaynağını satmak istiyorsa -ki kaynağı kıt bir ülke, kurak bir dönemdeyiz üstelik -bunun da bir prosedürü vardır.
Türkiye'deki temiz su, içilebilir su kaynaklarını göndermesi borularla hiç mümkün değil, ancak pahalıya gelse de dev kargo, gemi ve uçaklarıyla olabilir, raflarda satılacak su gidebilir ya da büyük bir olasılıkla Türkiye'deki Katar sermayesi su piyasasına girebilir.
Katar'da deniz suyunu arıtıyorlar, deniz suyunu arıtmak çok pahalı, çok yüksek enerjiye ihtiyaç var. Parada bir sıkıntısı yok doğalgazı, petrolü olduğu için pahalıya rahatlıkla üretebilir, şu anda da onu yapıyor.
Türk müteahhitlik firmaları deniz suyu arıtmasında ihalelere giriyor ve üstleniyorlarmış. Teçhizatı dışarıdan alıyorlar ama işin yüklenicisi konumunda olabiliyorlar.
TÜBİTAK'ın da içinde su projelerinde çalışmalar olduğunu öğrendim, yani mühendislik ve müşavirlik hizmetleri verilebilir diye düşündük. Türkiye içinde ise nasıl banka satın alıyorsa, nasıl Borsa hissesi satın alabiliyorsa su şirketleri ve kaynaklarını satın alabilir.
Diğer bir husus geçmişte örneklerini bildiğimiz, su projeleri için Körfez ülkelerinden sağladığımız krediler olabilir. Melen çayı projesi Kuveyt fonuyla yapılmıştı hatırladığım kadarıyla, çok eski bir proje.
İslam kalkınma ve ülke fonlarından Türkiye'nin su yönetimiyle ilişkili projelerinde kredi alınmıştı Katar'dan. Böyle bir amaçla kredi alınabilir. Açık bir madde değil, ayrıca ilgili kuruluşlardan da şu ana kadar açıklama gelmedi.
Ne akçalı tarafıyla ne akçasız tarafıyla açıklama gelmediği için."
Katar güvenliğini Batı'ya emanet etmiş bir ülke
Ömer Madra ise, "Kanal İstanbul'la yapılan anlaşma nedir? Mesela bunu bilmiyoruz" sorusunu yöneltti. Ali Bilge şöyle konuştu:
"Hem Kanal İstanbul bir muamma, hem Kanal İstanbul'un kaynağı bir muamma. O kadar büyük bir kaynağı Türkiye'nin şu aşamada temin etmesi dışardan çok zor, bir tek Katar akla gelebiliyor.
Ancak Katar meselesi de açıkçası çok gözümüzde büyütülmesin. Dediğim gibi Katar'a yapılan boykotu ve Katar'ın körfez ülkeleriyle ilişkisini düzeltmek üzere ABD devrede.
Şu anki Amerikan Trump yönetimi de, -Biden yönetimi de bu görüşte- Katar'ın S.Arabistan ilişkisini düzeltme yolunda pek çok görüşme, toplantı yapılıyor.
Yakında bu ilişkinin düzeleceği konuşuluyor, düzelmesi isteniyor ve büyük bir baskı kurulmuş durumda. Dolayısıyla Katar'ın Türkiye ile yakın olmaktan çıkıp öbür tarafa doğru gideceği hesaplanıyor.
Yeni yönetimle birlikte bu iş çözülecek gibi, çünkü Katar güvenliğini Batı'ya emanet etmiş bir ülke. Körfez'deki en büyük Amerikan üslerinden biri orada, en uzun piste sahip Amerikan üssü bulunuyor.
"Korkuluk üsse" ne kadra para harcanıyor?
"Türkiye'nin de göstermelik bir üssü bulunuyor artık, kimileri gecekondu üssü, korkuluk üs dese de, Türkiye burada askeri üs kurdu ve asker gönderdi. Nereden ve ne kadar para harcanıyor ve ne gerek var diye pek soran olmuyor.
Türkiye'nin son Azerbaycan'la birlikte 14 ülkede, üssü ya da askeri bulunuyor. Bunun bir kısmı NATO, BM çerçevesinde, 6'sı galiba bu şekilde.
Diğerleri kendi tezkereleriyle gittiği yerler. Şimdi Türkiye Katar'a üs kurdu asker gönderdi ama S. Arabistan ve diğer körfez ülkelerinin Katar'a uyguladığı ambargonun bitirilme şartlarından biri Türkiye'nin oradaki askeri üssün kalkması, şartlardan bir tanesi de bu.
Dolayısıyla, Türkiye-Katar ilişkileri de gelecekte pek parlak olmayabilir zaten çok dengesiz bir ilişki. Doğu Akdeniz'de olduğu gibi çatışan alanlarınızda var. Ayrıca 82 milyonluk bir ülkesiniz, tek bir ülkeyle ilişki kurarak dış politika hayatınızı sürdüremezsiniz.
Batı'yı, Ortadoğu'yu, AB'yi, ABD 'yi sırtınızı döneceksiniz, Körfez'de minnacık ve askeri eğitimini ve güvenliğini İngilizlere, Amerikalılara ve Fransızlara bırakmış küçük bir emirlikle, monarşik bir ülkeyle hayatınızı sürdürecek anlaşmalar yapacaksınız.
Geçiniz, bunlar olmaz yani!
Yaşananlar çaresizliğe işaret ediyor
Bütün bu yaşadıklarımız, Türkiye'nin çaresizlik içerisinde olduğuna, otokrasinin çaresizliğine işaret ediyor. Neoliberal bir düzende oyun kurallarının dışına çıktınız, ekonominizi çok kötü yönettiniz, ekonominiz çok berbat bir hale geldi.
Dolayısıyla yönetiminiz ciddi bunalım yaşıyor, tam teşekküllü otokrasi iki yıldır uygulanıyor ve Türkiye yönetilemez bir hale geldi.
Üstüne üstlük bir salgınla, bir afetle karşı karşıyasınız, vatandaşın cebine para koyamıyorsunuz, maskeyi bile parayla satıyorsunuz, aşı bulan/bulacak ülkelerden değilsiniz, yeterli test bile yapamıyorsunuz, Covid'i en kötü şekilde yönettiğiniz de ortada ve paranız döviziniz kaynağınız yok.
Sonra gidiyorsunuz Katar'dan üç-beş gelsin, kırıntılar gelsin istiyorsunuz ve bunu da şeffaf olmayan bir şekilde yapıyorsunuz, ülke varlıklarını satıyorsunuz.
Muhalefetin 'arkadaş biz yurt içinde ve yurt dışında yapılan bu muğlak anlaşmaları, kontratları yok hükmünde sayıyoruz çünkü bunlar şeffaf değil ve bir iktidar transferi, değişimi söz konusu olursa, bunlar iptal edilecektir, herkes bunu bilsin' demesi gerekiyor."
(PT)