"Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi", 121. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 13 ülke tarafından imzalandı.
Sözleşmeye ilk imzayı Türkiye adına, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu attı. Sözleşmeyi imzalayan diğer ülkeler Avusturya, Almanya, Yunanistan, İzlanda, Karadağ, Portekiz, Finlandiya, Fransa, İspanya, İsveç, Slovakya ve Lüksemburg.
Aile içi şiddetle mücadele ve kadına yönelik şiddetin önlenmesinde bir dönüm noktası sayılan sözleşme ile kadına yönelik şiddet ilk kez açıkça insan hakkı ihlali ve ayrımcılık olarak tanımlanıyor ve imzacı ülkeler, koruma tedbirlerini hayata geçirmekle yükümlü kılınıyor. Hukuki bağlayıcılığı bulunan sözleşme pratik uygulamalar öngörüyor.
Sözleşmenin devrimsel boyutu
Avrupa Konseyi'nde sözleşme ile müzakereleri Türkiye adına yürüten ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feride Acar, "Sözleşmenin devrimsel boyutu, kadına yönelik şiddeti bir sosyal problem olarak değil, bir insan hakkı ihlali olarak kabul etmesi" diyor.
"İnsan hakkı ihlali olarak kabul edilmesi demek, adalete erişim taleplerini güçlendiriyor. Diğer bir deyişle, devlete başvuran şiddet mağduru bir kadına, yetkililer, 'Bu bir aile meselesidir. Kendi içinizde halledin' diyerek sırt çeviremeyecek." diyor.
Radikal gazetesinden Barçın Yinanç'a verdiği röportajda Acar, sözleşmenin şiddetle ilgili çok geniş bir tanım getirdiğine de dikkat çekiyor:
"Şiddet denince sadece fiziksel olanı algılanıyor. Hâlbuki ekonomik, psikolojik şiddet de var. Parasız bırakmak, özgürlüğünü kısıtlamak, takip etmek, musallat olmak, zorla hamile bırakmak ya da zorla kısırlaştırmak."
"Bütüncüllük Türkiye açısından çok önemli"
Sözleşme metni "Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi", "Şiddet mağdurlarının korunması", "Suçluların cezalandırılması" ve "Kadına karşı şiddetle mücadele alanında bütüncül, entegre ve koordineli politikaların uygulanması" ilkeleri çerçevesinde hazırlanmış. "Önleme", "yargılama", "koruma" ve "politika" kelimeleri İngilizcede "P" harfi ile başladığı için bu ilkeler "Dört P" olarak anılıyor.
Acar, "Bütüncüllük Türkiye açısından en eksik boyut. Kadına yönelik şiddetin aslında bir kadın-erkek eşitsizliği olarak görülüp ona göre politikalar üretilmesi gerekir" diyor.
"Devlet şiddeti önlemekle yükümlü"
Sözleşme, devletin kadına yönelik şiddet konusunda sorumluluktan muaf tutulamayacağını vurguluyor. Sözleşmede, taraf devletlerin şiddet eylemlerini her koşulda önleme ve şiddet mağdurlarını koruma sorumluluğuna geniş yer veriliyor. Kadınların şiddete maruz kalmadan ve şiddet mağduru olduktan sonra korunmasıyla ilgili düzenlemeler yer alıyor.
Sözleşmede şiddet gören kadınlar için sığınma evleri ve 24 saat hizmet veren çağrı merkezleri bulunması, koruma emirlerinin zaman geçirilmeden çıkarılması, şiddet gören kadın şikayetini geri çekse de savcıların soruşturmayı sürdürmesi gibi hükümler mevcut.
Sözleşme, taraf devletleri ceza hukuku alanında somut önlemler almakla da yükümlü kılıyor; şiddet mağdurlarına ücretsiz hukuksal destek sağlanmasını öngörüyor. Ayrıca, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ile ilişkili iltica talepleri ve geri göndermeme ilkesi konusunda güvenceler getiriyor.
Sözleşmeye göre taraf devletlerin kadın - erkek eşitliği, kadına yönelik şiddet, karşılıklı saygı konularını eğitim müfredatına eklemeleri gerekiyor.
Sözleşme, taraf devletlerin uygulamalarını izlemek üzere bir denetim mekanizması oluşturulmasını öngörüyor.(BB)