Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) kuruluşunun 50. yılı kutlanıyor. Bu yıl boyunca bir dizi etkinlik düzenlenecek. Etkinlik takvimi yarın (pazar) 13.00'da Mimarlar Odası İstanbul Şubesi'nin Karaköy'de bulunan binasında açıklanacak. Toplantıya partinin değişik dönemlerde yöneticiliğini yapmış isimler de katılacak.
TİP 13 Şubat 1961'de dönemin işçi hareketinin en militan kesimi olan İstanbul İşçi Sendikaları Birliği üyesi 13 işçi-sendikacı tarafından kuruldu. İşçi sınıfının haklarını savunmak için siyasete müdahalenin gerekli olduğunu düşünen sendikacılar bir süre diğer toplumsal kesimlere de açılmaya karar verdiler.
Mehmet Ali Aybar'ın genel başkan olması ile TİP önemli bir odak olmaya başladı. Böylece TİP, işçi sınıfı hareketinin, aydınların, Kürt hareketinin, gençliğin, öğretmen hareketinin, köylü hareketinin sol ve ilerici temsilcilerinin bir araya geldiği bir harekete dönüşmeye başladı. Parti çevresinde oluşan bu birlik uzun yıllar Türkiye siyasal yaşamında ana akımlardan birini oluşturdu. Günümüze kadar uzanan izler bıraktı.
TİP'le ilgili Abdurrahman Atalay'ın 1988'de yayınlanan Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi'nde yer alan değerlendirmesini aktarıyoruz:
İngiliz tarihçi Edward Hallett Carr, tarihe yaşadığımız günün sorunları penceresinden bakarız diyor. Çünkü tarih aynı zamanda da gelecek için yazılıyor. Bu nedenlerle TİP tarihini değerlendirmemizin, sosyalist hareketin bugünkü sorunları ve gelecekten beklentilerimiz ekseninde gelişmesi kaçınılmaz oluyor. 1969 sonrasında sürekli bölünen ve daralan sol parti ve çevrelerin üzerinde '70 öncesi TİP'i adeta bir altın dönem olarak parıldıyor. Gerçekten de bu dönem TİP'inin siyasal pratiğinden öğrenilecek çok şeyin olduğu görülüyor. TİP deneyiminden yalnızca Marksistler değil, diğer politik akımlar ve liderlerinin de önemli dersler çıkardıkları görülüyor. Süngü zoruyla politika sahnesinden atılan Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit, 1983'te yeniden varolma mücadelelerinde partilerine '70 öncesi TİP'i örnek olarak gösteriyorlardı. Yeni düşüncelere dayanan ve düşünce üreten bir avuç TİP milletvekilinin parlamentonun ve ülkenin siyasal yaşamını değiştirdiğinde birleşen iki lider bu mücadeleyi saygıyla anıyorlardı.
TİP değerlendirmesine kanımca iki ön saptama ile başlamak yararlı sonuçlar çıkarmamızı kolaylaştıracak.
Birincisi, 1961-69 TİP'i ile sonraki TİP tarihinin farklı özellikleri olduğunu saptamak gerekiyor. TİP'in en önemli döneminin '61-69 dönemi olduğunu, partinin sonraki yıllarda "sol"laşan ve daralan bir süreç yaşandığı görülüyor. İkincisi, 1961-71 TİP'inde ne aradığımız henüz yeni yeni belirleniyor. Öyle ki bir dönem Marksist solun-kolayca mahkum ettiği, TİP'lilerin dahi kurtulmak için çaba gösterdikleri kimi konular yeni bir kitlesel hareket için temel önemde konular olarak önümüze çıkıyor. Parlamentarizm, demokrasi ve demokratik yol, legalizm vb. gibi tartışmalara günümüzde yaşadığımız sorunları dikkate alarak yeniden dönmek gerekiyor.
'60'lar ülkemizde ilerici hareketlerin hızla yaygınlaşıp güçlendiği yıllardı. Bu gelişme çok uygun uluslararası ve ulusal koşulların bir ürünüydü. Ülkemizde '60'larda ilerici demokratik hareket güçlü bir uluslararası dalganın üzerine oturdu. Bu etkenlerden birincisi, 1917 Devrimi ile başlayan 1945'te yaygınlaşan toplumsal dönüşümlerin ve komünist partilerin artan etkisidir. İkincisi, '60'larda büyük sıçrayışlar yapan anti-emperyalist halk devrimleri ve hareketleridir. Üçüncüsü ise '68 kitle eylemleri ile doruğa ulaşan, özellikle Avrupa'da aydınlar ve gençlik içinde gelişen düşünceler ve hareketlerdir.
Ülkede ise 1950'lerden sonra üretici güçler çok hızlı bir tempoda gelişiyordu. Sınıf ayrımları ve çatışmaları daha belirgin hale geldi, sertleşti. Devlet yapısında, siyasal, toplumsal ve ekonomik alanda yeni egemenlik biçimleri oluşmaya, bir dönem önce ikincil olanın başa geçtiği, yönetici konumda olanın yeni oluşan hegemonyada geriye düştüğü dinamik bir süreç gelişmeye başlandı. Sınıflar arası mücadele geleneksel DP-CHP mücadelesini çok aştı. Değişik sınıflar kendi talepleriyle ve örgütleriyle siyasal arenaya çıkabilecek ölçüde güçlendi. Bu gelişmeler zengin bir siyasal yaşam oluşturdu. Mücadelenin '60'lardaki baş aktörleri, CHP-AP-asker ve bürokrat çevreler, etkinlik kazanmak için yoğun bir siyasal mücadeleye tutuştular. Taraflar güçlenmek için yandaşlar aradılar, ittifaklara yöneldiler. Sonuç olarak geleneksel yönetici kesimlerin iç çatışmaları ve henüz bir gücün ağırlığını koymamış olması '60-'70 arasında ülkede gelişkin bir demokratik ortamın nesnel temellerini hazırladı. Türkiye İşçi Partisi bu koşullarda filizlendi ve hızla gelişti.
DP iktidarının uygulamalarından zarar gören asker- bürokrat-aydın kesim 27 Mayıs Darbesi'yle tepkilerini ortaya koydu. Aynı olumsuzlukların bir daha yaşanmaması için siyasal iktidarlara karşı garantiler oluşturmayı amaçladılar. Bu çabalar her bakımdan gelişkin bir demokratik çerçeve sunan 61 Anayasası'nı yarattı. Temel devlet kurumları neredeyse siyasal iktidarın etkisinin dışına çıkarıldı. Ayrıca Anayasa Mahkemesi vb. yollarla siyasal iktidarlar üzerine denetleyici organlar oluşturdular. Bu önlemler bir dönem için siyasal iktidarların ilerici akımlar üzerine baskı uygulamalarını oldukça sınırlandırdı. Yine aynı kaygularla 61 Anayasası burjuvazinin ekonomide ölçüsüz hakimiyetine engel olmak için sosyal devlet, planlı kalkınma, toprak reformu, ekonomik demokratik hakları savunma örgütlerinin kuruluşunu desteklemek gibi görüşler getirdi. Bütün bunlar ilerici hareketlerin mücadeleleri açısından geniş bir toplumsal meşruiyetin koşullarını oluşturdu.
27 Mayıs'ı gerçekleştiren güçler seçim yapmaya karar verdiklerinde yeniden DP'nin mirasçılarının iktidar olamayacağına inanıyorlardı. Ancak bütün çabalara karşılık '61, '63 ve '65 seçimlerinde CHP başarısız oldu. DP kitlesini toparlayan AP ezici biçimde iktidara geldi. Diğer yandan CHP, '65'lere kadar kurduğu değişik koalisyonlarda 27 Mayıs ruhuna uygun bir çizgi izlemedi. Birçok noktada 27 Mayıs'ın kazanımlarını geri götürdü. CHP bir türlü tutucu güçlerin yönetiminden kurtulamadı. Sonuç olarak çıkarlarının köklü demokratik dönüşümlerin yapılmasında ve demokrasinin geliştirilmesinde olduğunu kavramaya başlayan işçiler, aydınlar, öğretmenler, gençler CHP ile bir yere ulaşamayacaklarına kesin olarak inandılar. Bu kitlesel arayışlar, Yön hareketini ve Türkiye İşçi Partisi'ni yarattı. Daha sonraki yıllarda biraz da zoraki biçimlerde yaşatılmak istenen sol parti ve hareketlerin tersine TİP, varoluş gücünü değişik toplumsal kesimlerin yeni bir partiye duydukları gereksiniminden aldı. İşte bu nesnel durumdur ki işçi-sendikacı aydın, sanatçı, genç, öğretmen, köylüler ve Kürt demokratlarından oluşan geniş bir kitleyi TİP çevresinde birleştirdi ve uzun yıllar TİP'e güçlü bir dinamizm kazandırdı.
Sendikacılar ve aydınlar
Yeni bir parti için ilk girişim sendikal hareketin radikal kanadını oluşturan İstanbul sendikacılarından geldi. Çünkü sendikal hareket, grev ve toplu sözleşme hakkı, iş mevzuatı gibi temel konuların siyasal düzeyde çözümlenmesi gerektiğini sezinliyordu. Ancak işçi sınıfının sorunlarıyla etkin biçimde uğraşmaya aday bir parti de göremiyorlardı. Çareyi yeni bir parti kurmakta buldular. Durgun geçen bir yıldan sonra partiye canlılık kazandırmak için sosyalist aydınları davet ettiler. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, sendikacıların, toplumda varolan anti-komünist ön yargılara rağmen partiyi sosyalist aydınlara açmakta gösterdikleri cesarettir.
1961'de yayınlanan Yön Bildirisi'nin ilerici akımların yayılmasında ve düşüncelerinin biçimlenmesinde çok önemli işlevi oldu. Ancak yine de bu görüşlere Tanzimat'la başlayan, Kemalizm'le devam eden elitist aydın bakışı, devletin çıkarlarını üstte tutma yaklaşımı egemendi. TİP ise çok kısa bir sürede geleneksel, resmî ideolojiyle bağlarını kopardı. İç ve dış politikada geniş yığınların aleyhine durumlar yaratan genel mutabakatları şiddetle eleştirdi, reddetti. TİP'İn bu başarısı büyük ölçüde Marksist düşüncenin gücünün bir ürünü. oldu. Her ne kadar TİP, 1966'ya gelene kadar Marksizme ve Bilimsel Sosyalizm'e açıkça atıfta bulunmasa da 1962'den başlayarak Marksizm'in etkisi altındaydı. Parti'de Marksizmi bilen çok az sayıda insan vardı. Dahası zaman zaman parti çizgisinde anti-Marksist çıkışlar bile görülüyordu. Ancak '64 Programı'nın hazırlanması Marksist aydınların bir yıllık emeklerinin ürünü oldu. Parti, ülke tarihini ve siyasal savaşımı, sınıflar mücadelesi, sınıfların egemenlik olarak devlet, sömürü, bağımlılık, toplumsal dönüşümlerde yığınların rolü vb. gibi kavramlarla açıklıyordu. Sistem tepeden tırnağa eleştiriliyor, bu eleştiri devlette, toplumda ve ekonomide köklü demokratik dönüşümlerle bütünleniyordu. Ancak önemle belirtmeliyim ki TİP'İn Marksist Devrim teorisini kavrayışı bütün yaşamı boyunca çok zayıf oldu.
Yön hareketinin birçok bakımdan Kemalizm'i aşan yönleri vardı. Ancak yine de kalkınma sorununda asker- bürokrat-aydınların rolüne ve elitist yöntemlere ilgisi daha fazlaydı. TİP bu sorulara tam ters açıdan yaklaştı. İlk olarak "devlet "in bir kurtarıcı değil, baskıcı olduğu görüşünü getirdi. Kemalizm'in köklü bir eleştirisini yaptı. TİP'e göre sosyalizm yalnızca bir kalkınma yöntemi değildi. Aynı zamanda toplumsal yaşamın yığınların çıkarlarına olan değerlere göre yeniden düzenlenmesiydi. Bu sonuç da ancak her aşamada yığınların daha çok mücadele içine çekilmesiyle elde edilebilirdi. "Kestirme yol yoktur" diyordu, Behice Boran. "Demokratik yolu ve yığınları uyandırmayı başa koymak gerekir, reformlar köklü değişikliklerde çıkarı olan sınıfların uyanması ve teşkilatlanması ile gerçekleştirilebilir." Yine Behice Boran, TİP'in görevini, yığınları, memleketin siyasal sahnesirde kendi çıkarlarını savunmak için aktif rol oynamaya hazırlamak olarak tanımlıyordu. Bütün siyasal yaşamı boyunca, '70 sonrasında dahi TİP bu çizgisini korudu.
Milli Demokratik Cephe
TİP, politik çözümlemesine '60'larda ülke koşullarının devrime elverişli olmadığı saptamasıyla başladı. Bu nedenle ana sorun işçilerin ve halkın bilinçlendirilip, teşkilatlandırılmasıydı. Bu yığınsal bir hazırlık demekti. Hazırlığın ekseni demokrasi mücadelesi olacaktı. Yeni bir toplum kuruculuğuna demokrasiyi savunarak gidilebileceğini savundu. Sosyalizme demokratik geçişin olanaklı olduğunu, bu geçişin koşullarını hazırlamak gerektiğini savundu. Bu elbette ki uzun bir hazırlık dönemi olacaktı. Ancak başka yol yoktu veya yol olarak görülenler sonuçsuzluğa mahkûmdu. TİP, bu amaçla bütün ilerici güçlere, '61 Anayasası'na sahip çıkmayı önerdi. Türkiye tarihinde hiçbir anayasa, '61 Anayasası kadar halk kitlelerine mal olmadı. Anayasa, yığınların elinde gerçek devrimci bir silah durumuna geldi.
Ulusal bağımsızlık ve egemenlik sorununda geleneksel görüşlere aykırı, barışçı, bağımsızlıkçı bir çizgi izledi. TİP, 1965 Genel Seçimlerinden 15 milletvekili kazanarak çıkınca bu çizgisini parlamentoda da sürdürdü. Yığınların çıkarlarını temel alan yepyeni bir sesi parlamentodan bütün ülkeye yaydı. Anayasa Mahkemesi'nde en çok davayı TİP açtı. Anayasa hukukunun oluşmasına önemli katkılarda bulundu. Bütün bunların etkisiyle yılların politikacısı İsmet İnönü 1965 Genel Seçimleri sonrasında şöyle diyordu: "Bu ülkede ancak CHP ve TİP'ten ilerici hamleler beklenebilir." TİP birleşik savaşım önerisini demokrasiden çıkarı olan bütün kesimlerin birlikte oluşturacağı "Milli Demokratik Cephe" ile somutladı. "Milli Cephe"nin temelini demokratik ve anti-emperyalist savaşım oluşturacaktı.
TİP tek cepheye giden yolda bir kongre toplanmasını önerdi. Kongrede değişik kesimler, örgütler ve aydınlar tartışarak ortak sonuçlara varabilirler, bunları bir programda birleştirebilirler, ortak eylemle takipçisi olabilirlerdi. Ortak demokrasi savaşımı üzerine Behice Boran'ın 1963 tarihli "İlerici Demokratik Hareketin Başarı Şartları" yazısında görülebileceği gibi gelişkin görüşler ortaya konuldu. Uygulamada da önemli adımlar atıldı.
Anti-demokratik yasalar kampanyası
'61 Anayasası'nın kabulünden sonra belli bir süreç içinde '61 Anayasası ile çelişen yasa maddeleri için aykırılık davası açılabileceği hükmü getirildi. TİP bütün dikkatini bu soruna yöneltti. Bir süre sonra Bağımsız Senatör Niyazi Ağırnaslı'nın TİP'e üye olmasıyla Anayasa Mahkemesi'nde dava açma hakkı da elde edildi. Anti-demokratik yasalar kampanyası hızla yayıldı.
Bu savaşıma TİP, Yön, bazı CHP'liler gençlik örgütleri ve sendikalar, birçok seçkin aydın, bürokrat ve önemli sayıda subay katıldı. TİP, insan hakları ve demokrasinin partisi olmanın canlı ve etkin örneklerini veriyordu. Zaten kurucularının özelliği sonucu işçi sınıfı ve sendikal hareketin sorunlarıyla yakından ilgileniyordu. Grev ve toplu sözleşme yasası, iş mevzuatının düzenlenmesi ve sendikal yasaların düzeltilmesi için fabrikalardaki savaşımları destekledi, meclis yasa önerileri sundu, Anayasa Mahkemesi'ne davalar açtı, kamuoyu oluşturmak için toplantılar, açıklamalar gösteriler düzenlendi.
Alevi ve Kürt sorunu
TİP, demokratik hakların savunulması çerçevesinde 1963'ten başlayarak Kürt halkına ve Alevilere baskı yapılmasına karşı çıkarak, eşit biçimde yurttaşlık koşullarından yararlanmaları için mücadele etti. Bu kesimlerden geniş bir ilgi gördü. Parlamento'ya girmesinden sonra, 1967'de Doğu Mitingleri'nde, 1969-'70'lerde Doğu'da yapılan jandarma baskınları sırasında, IV. Kongre'de bu çizgisini sürekli korudu.
TİP'e kişilerin ve toplumsal kesimlerin sosyalist görüşü benimsedikleri için yöneldikleri, ancak herbirinin de kendine göre ayrı bir sosyalizm anlayışının olduğu sıkça yinelenen bir doğrudur. Ancak bugün daha iyi görülüyor ki bu TİP açısından bir zaaf değil, zenginlikti; güç kaynağıydı. '60'tan sonra ilerici akımlar TİP ve Yön çevresinde toplandılar. 1963'te Talat Aydemir'in başarısız darbe girişimlerinden sonra 1971'e kadar darbeler dönemi kapandı. Böylece Yön'ün '68-69'a kadar tezlerinin nesnel dayanakları zayıflarken, yığınlara dayanmayı, parlamentoyu ve seçimleri önemseyen TİP'in pozisyonu güçlendi. Farklı kalkış noktaları olsa da değişimden yana güçlerin bütününe yakın kısmı ilerici dönüşümleri savunan tek parti olan TİP'in çevresinde toparlandı.
Çatışma
1960'dan sonra politik arenada TİP'le birlikte varolan diğer ilerici akımlar şunlardı: Yön hareketi; '65'lerden başlayarak gelişen Milli Demokratik Devrim (MDD) hareketi; '68 ruhunun yarattığı, ağırlıklı olarak gençliğe dayanan hareketler; çalışmasını yurtdışında sürdürse de bir etken olan TKP hareketi; CHP'de gelişmekte olan ortanın solu hareketi... TİP bu hareketlerle ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtamadı. Diğer ilerici akımlardan farklı görüşleri vardı. Bu farklılıklar nedeniyle, diğer hareketleri eleştirmesi doğaldı. Ancak bu akımlar da ülkedeki toplumsal ilerlemeye önemli katkılarda bulunuyorlardı. TİP bu durumu gözden kaçırdı, giderek daha çok ayrım noktalarını öne çıkarır oldu.
TİP'in pratik tutumlarına benmerkezci yaklaşımlar, kendine güvensizlik, kolayca hasım psikolojisine sürüklenmek vb. gibi duygular yön verdi. Ülkemiz solunda hâlâ çok güçlü biçimde hakim olan çatışmacı politik kültürün etkisinde olan TİP, bu etkiyle artan bir tempoda çatışan ilişkiler içine girdi. 1964 I. Kongre'de İlk belirtileri görülen hasımca ilişkiler, 1966'da II. Kongre'de iyice açığa çıktı ve her aşamada tırmanarak gelişti. TİP-TKP ilişkileri bunun istisnasıdır. TKP, sosyalist fikirlerin yayılmasında TİP'e ve TİP'in yasal çalışmasına çok önem veriyordu. TKP, TİP'in lehine ülkedeki örgütlenmesini sınırladı. Kendisi yurtdışındaki işçi ve öğrenciler arasında çalıştı. İlişkiler biraz belirsiz de olsa 1974'e kadar sorunsuz biçimde sürdü.
TİP yönetiminin, 1969'da başa güreşeceğiz gibi aşırı iyimser beklentileri TİP'i diğer ilerici akımları gizlice küçümsemeye götürüyordu. Dahası bu hareketler zaman zaman iktidara yürüyen partinin ayak bağları olarak görülebiliyordu. TİP bu hareketlerin kimi tutumlarını ve eleştirilerini doğrudan kendi varlığına yönelik olarak değerlendirdi. Çatışmanın TİP içinde de yoğun biçimde sürmesi sorunu ağırlaştırıyordu. Çünkü sorun, aynı parti içinde bulunan ve bu partinin yönetim için çatışan taraflar arasındaki ilişkiye dönüşüyordu. 1966'da Yön, TİP'i eleştirmeye başladı. Ve TİP içindeki Mihri Belli, MDD çevresiyle ittifaka girdi. Bu durum TİP yönetimi tarafından daha baştan bir yandan kökleri 1951 TKP davasına dayanan gruplaşmaların partiye sızması, diğer yandan da "tepeden inmeci Yön'ün" TİP'i etkisizleştirme çabaları olarak görüldü. Böylece sorun politik değil örgütsel önlemlerle çözülmek istendi. Görüşler tartışılmaz oldu. Disiplin kurulu kararları ve olayların tartışılması öne çıktı. Kuşkuların ve ön yargıların hakim olduğu tam bir kördövüşü başladı.
Yine TİP, 1968 kitle hareketleriyle doruğa çıkan dalganın düşünsel ve politik önemini görmedi. Marksizme güncel katkı çabalarını ve bazı önemli tıkanıklıklara getirilmek istenen açılımları dikkate bile almadı. Bu akımın temsilcileriyle parti içindeki hasımlıklar nedeniyle '68 hareketlerinin teorisini ve pratiğini toptan reddetti. Bu tutum alış da TİP'in '68'den başlayarak Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin (SBKP) etki alanındaki kamplaşmaya yönelmesinin de önemli rolü oldu. Bu kampla sorunlu ilişkiler içinde olan bütün düşünsel akımlar ve politik hareketlere karşı TİP de hemen tutum almaya başladı. TİP'in bu kamp içinde yeralmasının parti eylemi ve düşüncesi üzerinde özel olarak ele alınması gereken derin etkileri oldu.
Ortanın solu hareketi yılların devletçi partisi CHP'yi her bakımdan yeniliyor, dönüştürüyor ve sola çekiyordu. Üstelik bu değişimde TİP'in ve Yön'ün rolü çok büyüktü. Ancak sorun bu kapsamda değerlendirilmedi. Ortanın solu TİP'in önünü kesmek için İsmet Paşa'nın oyunu olarak görüldü ve karşı tutum alındı. Ortanın solu hareketine karşı tavırda da görüldüğü gibi diğer ilerici akımlara daha köklü bir yaklaşım yerine günlük politika gereklerine göre belirlenen politikalar ağır basıyordu. Sonuç olarak '60'lardan sonra ilerici hareketler arasında ilişkilerin olumsuz bir duruma gelmesine TİP de kendi açısından yeterli katkılarda bulundu.
Seçim yıkımı
1968, TİP için her anlamda bir dönüm noktası oldu. TİP'e önemli etkinlik alanı açan parlamentodan yararlanma olanağı seçim yasasında yapılan değişiklikle önemli ölçüde ortadan kalktı. '68 Ara Seçimleri'nde TİP seçime katıldığı yörelerde oyunu yüzde 3.3'ten yüzde 5.2'ye çıkartmışken, '69 Genel Seçimleri'nde '65 Seçimine göre yüzde 37 oranında oy kaybetti.
Bu durum yeni bir muhalefet biçimi belirleyememiş TİP için ağır bir yıkım oldu. Parti üzerinde moral ve psikolojik bakımdan sarsıcı sonuçları yarattı. Bu sarsıntı her düzeyde yaşandı. Dinamik kadroların ve çevrelerin önemli bir bölümü yeni muhalefet biçimleri öneren hareketlere yöneldiler. Parti liderliği de çatladı. Parti yönetimine aday olan ekip TİP'in dağılmakta olan potansiyellerini toplayacak bir etkinlik gösteremedi. Kanımca nesnel olarak bu olanaklı da değildi. Gerçekçi olan olumsuz süreci birkaç aşamada geri çevirecek bir plan oluşturabilmekti. Bu yapılamadı.
Yeni parti liderliği teorik-politik düzeyde de serinkanlılığını kaybetti. Art arda tepki teorileri geliştirmeye başladı. Bağımsızlık savaşımının başa alınması tezlerine karşı, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesinin bir ve daha vahimi aynı bileşimle verilecek mücadele olduğunu savundu. Gelişmekte olan yığın hareketlerine karşı bütünlüklü bir politika oluşturma yerine, daha çok, bu hareketler içinde öne çıkan politik akımlara göre tutum almaya başladı. İşçi sınıfının öncülüğü, çevresinde fırtınaların koptuğu, ama içi boş bir tartışma olarak gelişti. 1969-70'lere gelindiğinde TİP sosyalist devrim tezini savunmaktaydı. Bu tezin nasıl geliştiğini yine en iyi Behice Boran açıkladı: "Sosyalist devrim tezi bir sonuç olarak ortaya çıktı." Ancak bu sonuç, daha çok teorik düzeyde tepkiselliğin yarattığı bir sonuçtu.
TİP'in Türkiye ekonomik ve politik tarihine ilişkin çok değerli görüşleri vardı. Özellikle ülkemizin üretici güçlerinin gelişme düzeyi ve demokrasinin önemi konusundaki görüşleri dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Ancak bu önemli saptamalar teorik düzlemde sollaşan yaklaşımların etkisiyle güçlü politik stratejilere dönüşemedi. Bu durum yalnızca TİP'in yaşadığı bir olumsuzluk değildi. '60'larda işe cılız bir sosyalist kadro ve düşünce birikimi ile başlandı. Önemli bir teorik boşluk, ülkenin tahlilinde yetersizlikler vardı. '68'e, çatışmaların başladığı yıllara kadar bu açık kapatılamadı, tersine daha çok derinleşti. Bazı aydınların doğmatizmi, reel Marksizmin kabalaştırmaya elverişli özellikleri durumu daha da ağırlaştırdı. En önemlisi günlük politik ve örgütsel kaygular politikaların olumsuz biçimde oluşmasına neden oldu. Diğer ilerici hareketler gibi TİP de yanlışlarının ve eksiklerinin faturasını ağır ödedi. (AA/EÜ)
_______________________________________________________________________________
* TİP 12 Mart 1971 muhtırasının ardından kapatıldı; yöneticileri tutuklandı; bir kısmı 1974 affıyla serbest kaldı. 1975'te Behice Boran önderliğinde yeniden kuruldu ancak etkili olamadı; 1977 seçimlerinde binde 1 oy aldı. 1980 darbesiyle yeniden kapatıldı, Boran dahil yöneticilerinin bir kısmı sürgüne gitti. 1987'de TKP'yle birleşerek TBKP'nin kuruluşuyla kendisini fesh etti.
** Ara başlıklar bianet'e ait.