Kadıoğlu, kişilerin de küresel iklim değişikliğinin sonuçlarına hazırlanmak ve bu etkileri azaltmakla ilgili yapabileceği birçok şey olduğuna işaret ediyor, "Yöneticilere bu konuda duyarlı olduğumuzu hissettirmemiz ve baskı oluşturmamız gerekiyor" diyor.
Mikdat Kadıoğlu'yla "küresel ısınma" olarak da bilinen küresel iklim değişikliğinin Türkiye'deki olası sonuçlarını ve yapılması gerekenleri konuştuk.
Kuraklık, tarımda düşüş, sağlık sorunları, büyüyen afetler kapıda
Kadıoğlu küresel iklim değişikliğinin Türkiye'deki olası sonuçlarını şöyle özetliyor.
Tarım: Hadley İklim Tahmin ve Araştırma Merkezi'nin modellemesine göre, Türkiye'de tarım alanlarında yalnızca iklim değişikliği nedeniyle yüzde 20 oranında azalma bekleniyor. Buna tarım alanlarının insan eliyle azaltılması dahil değil.
Su kaynakları: Kadıoğlu hem nüfus artışı hem de iklim değişikliği nedeniyle oluşacak kuraklık nedeniyle kişi başına düşen suyun azalacağını, 2050 yılında kişi başına düşen yıllık su miktarının 700 metreküpe düşmesinin öngörüldüğünü söylüyor. Bunun için de "su havzalarının tek bir çakılına kadar korunması gerekiyor" diyor.
Sağlık sorunları: Sıtma, sarı humma gibi vektörel hastalıklarda artış öngörülüyor. Suyun kıtlığı, sıcak havanın artmasıyla birlikte hijyen sorunları ve kolera riski de var. Sıcak hava dalgaları büyük sorun: Ağustos 2003'te Avrupa'da 35 bin kişinin öldüğünü anımsatan Kadıoğlu, büyük şehirlerde üst katlarda yaşayanlar, kilolu insanlar, yaşlılar ve çocuklar risk grubunda.
* Endüstriyel kirlilik yazın kentlerde ozon üremesine neden oluyor. Bu, akciğer kanserinin belli başlı nedenlerinden. Bu nedenle, birçok ülkede yazın, güneşli havalarda "arabasız günler" ilan ediliyor ki, gece nefes alınabilsin. Park alanlarında araçların boşa çalışması, bu yüzden yasaklanıyor.
* Kötü ozon artarken iyi ozon azalıyor. Bu ultraviole ışınlarında artış demek. Bitkilerde ozon yaralanması denen kurumalar oluşuyor; bu tarımsal üretimi düşüren faktörlerden biri. İnsanlarda cilt sorunları, gözde katarakt olabiliyor. Bağışıklık sisteminin zayıflamasına da neden oluyor. Kadıoğlu, bu nedenle, "gölgede ve beyaz kalın, hafif yavaş ve sulu bir yaşam sürün" sloganını anımsatıyor.
Afetler: Kadıoğlu, küresel iklim değişikliğinin mevcut afetlerin büyüklüğünü ve sayısını artıracağını söylüyor; bunların yaşanmaya başlandığına dikkat çekiyor. Türkiye için geçerli olacak afetlerdeki değişiklikleriyse şöyle sıralıyor:
* En büyük doğal afet olan kuraklığın büyüklüğünde ve sayısında artış olacak. Kuraklık sıcak hava dalgaları, orman yangınları, su kıtlığı, tarımsal haşerelerde artış gibi sonuçları da doğuracak.
* Ani seller. Şiddetli yağmurlarla ve yıldırımlarla birlikte sellerde artış olacak. Şehir sellerindeki artışlar yaşanmaya başladı.
* Deniz su seviyesinin yükselmesi. Türkiye'nin 8 bin kilometre kıyı şeridi var. Deniz suyunun düşey yönde 1 santimetre yükselmesi, yatay olarak 100 santimetrelik erozyona neden olabiliyor. Düşeydeki küçük değerler, yatayda 100 katına çıkıyor. Su 10 santimetre yükseldiğinde, bu kıyılarda 10 metre erozyon demek.
Kadıoğlu: Türkiye Kyoto'yu imzalamasa bile gereğini yapmalı
Kadıoğlu, ülkesel bir uyum ve eylem planı, yol haritası olmasını öneriyor. Türkiye'nin "dünyanın ortak aklı" olarak nitelediği Kyoto Protokolü'nü imzalamasa bile gereklerini yerine getirmesinin zorunluluğunu vurguluyor.
"Protokol sadece sera gazı salım oranlarının azaltılması gibi anlaşılıyor, ama Kyoto bundan çok daha kapsamlı" diyen Kadıoğlu, Protokol'ün getirdiklerini şöyle özetliyor:
Enerji verimliliğinin artırılması: Üretimin bir biriminde kullanılan enerjiyi azaltmak gerek. En temiz enerji kullanılmayan enerjidir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi: Türkiye, rüzgar, güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları konusunda çok zengin. Bu, doğalgaz gibi dış kaynaklı enerjilere bağımlılığı azaltmak için de bir olanak.
Sürdürülebilir tarımın desteklenmesi: Tarım alanlarının korunması gerek. Aşırı, yanlış sulamayla tarım alanlarının tuzlandırılmaması, bu alanların amaç dışı kullanılmaması gerek.
Metan salımlarının geri kazanılması: Çöplüklerin patlaması gibi olaylar, metan gazı salımından kaynaklanıyor. Oysa metandan enerji üretimine yönelebilinir.
Sera gazı salımlarının azaltılması: Kyoto'yu imzalamayanların en büyük gerekçesi.
Sera gazı yutaklarının korunması, yaygınlaştırılması: Orman kaynaklarının yaygınlaştırılması gerek. Orman, karbondioksiti yutup oksijeni geri verir. Ağaçları ortadan kaldırırsanız, sera gazının azaltılmasını engellersiniz.
"Kişiler önce bilgilenmeli"
"Bildiğiniz Havaların Sonu Küresel İklim Değişimi ve Türkiye" kitabının da yazarı olan Kadıoğlu, ana ilkenin "az tüket, yeniden kullan, geri döndür" olduğunu vurguluyor; kişilerin bu süreçte yapabileceklerini de şöyle sıralıyor.
Bilgilenme: Kadıoğlu, ilk işin iklimle ve havayla ilgili bilgilenmekolduğunu söylüyor. "Ancak bilgi olursa fikir yürütebiliriz. Türkiye'de eğitimdeki coğrafya kitaplarında yer alan iklimle ilgili bilgilerin çoğu yanlış."
Enerji tasarrufu: Tükettiğimiz enerji fosil yakıtların yakılmasından geliyor. Daha az enerji kullanmak, bu tüketimin, dolayısıyla sera gazı salımlarının azalmasına da katkıda bulunmak demek. Kadıoğlu, pratik önerilerini sıralıyor: "Kışın pencere açmak yerine kaloriferi kısın. Eski klasik ampuller yerine, enerji tasarruflu ampulleri kullanın. Önemli olan boşa enerji harcamamak. Elektronik cihazları uzaktan kumandayla kapatıp beklemede bırakmayın, düğmeden kapatın. İstanbul'da 13 milyon kişinin bunu yapması çok şey fark ettirir."
Ağaç dikme:Kadıoğlu sera gazı yutaklarının artırılması için bireylerin ağaç dikmelerinin katkısı olduğunu söylüyor.
Su kullanımı: Kadığolu, bireylerin su kullanımını düzenleyebileceğini anımsatıyor: "Diş fırçalarken suyu boşa akıtmayın. Bizim klozetlerde, sifonlarda kullandığımız su, içme suyu. Oysa birçok ülkede, burada kullanılmış olan su yeniden kullanılıyor. Evlerde ve hatlardaki su kaçakları giderilmeli."
Kadıoğlu, tarımdaki sulamanın düzenlenmesinin önemine de değiniyor: "Türkiye'de tarım amaçlı sulama, tatlı suyun yüzde 65-70'ini kullanıyor. Eski usul salma sulama tekniğinin kullanılması, rüzgarlı, güneşli günde gündüz sulama, hem su kaybına hem de tarım arazisinde tuzlanmaya neden oluyor. Doğru sulama teknolojisi ve yöntemleri iyi bir şekilde yayınlaştırmalı."
Yapay kuraklığın önlenmesi: Bir kentte su kaynakları potansiyelinin yeteceği insan sayısının, sanayi büyüklüğünün hesaplanabileceğini anımsatan Kadıoğlu, "ama bunları düşünmeden birkaç kat nüfus ve sanayiyle donatınca yapay kuraklık oluşturuyoruz" diyor. "Şehir planlamasında da bunu düşünmek gerekiyor. Kontrolsüz büyüme en büyük sorunlardan."
Ulaşım: Kadıoğlu, ulaşımdan kaynaklanan sera gazı salımlarının da azaltılabileceğini söylüyor. "Gereksiz seyahatlerin kısılması önemli. Otobüsle, trenle gidilecek mesafeye uçakla gitmemeli. Uçak yakıtlarının yüzde 70'i karbondioksitten oluşuyor. Uçaklar fosil yakıtları en çok tırmanırken yakıyor.
"Uçaklar, sera gazı salımlarının yüzde 3,5'una neden oluyor, ama bu payın artması bekleniyor. Bu nedenle ulaşımın ülke düzeyinde planlanması da gerekiyor."
Kadıoğlu, üç kilometre içindeki alanda araç kullanmak yerine yürümeyi öneriyor. Hatta, yemek yemek için yapılan seyahatlerin azaltılmasını da önerirken, birçok ülkede gerçekleştirilen "evde yemek yapmayı öğrenin" kampanyalarını anımsatıyor. (TK)