Dünya’nın birçok yerinde kendi ülkesini var olan koşullardan, savaştan açlıktan terk etmek zorunda kalan sayısız insan bulunuyor. Suriye’de savaşın başlamasıyla Türkiye’ye de sığınan yüzbinlerce insan oldu. Yaşadıklarını, gördüklerini anlatma isteği hem göç etmek zorunda kalanlarda hem de tüm yaşananlara tanıklık edenlerde oluştu. Aylan bebeğin (Alan Kurdî) bedeni Bodrum kıyılarına vurduğunda gözardı ettiklerimizle yüzleştik. Toplumsal her olayın sanata yansıması kaçılmaz.
Erkan Cilak’ın yazdığı Petrol ve Sinekler oyunu bu yansımalardan biri. Oyun İzmir Karşıyaka Boyoz Akademi Sanat Merkezi’nde gösterime başladı. Oyunda 9 yaşında Türkiye’ye yerleşmiş hayatını burada sürdüren aslen Suriyeli olan emekli öğretmen Emir ile Suriye’den yakın zamanda savaş mültecisi olarak kaçan dayısının oğlu Vahap’ın Midilli üzerinden İtalya’ya kaçma çabasındayken Türkiye’de geçirdiği süreçte yaşadıklarını anlatıyor.
Erkan Cilak, Hazal Sunak ve Hakan Urul’un oynadığı oyunda Hakan Urul sahnede bir yandan eş zamanlı olarak resim çiziyor ve oyun bittiğinde tuvalde Aylan bebeği (Alan Kurdî) görüyoruz. Oyunu yazma sürecini yazar ve oyuncu Erkan Cilak ile konuştuk.
"Hikaye kıyıya vurma durumunu anlatıyor"
Sizi tanıyabilir miyiz? Petrol ve Sinekler’in hikayesi nasıl oluştu?
Ben Ayvalık'ta yaşıyorum. Aslında mühendisim ısıtma ve soğutma üzerine projeler yapıyorum. Üniversite hayatım boyunca da tiyatro ve sinema ile hep iç içe oldum. Birçok oyun yazdım, birçok oyunda ve filmde oynadım.
Petrol ve Sinekler'in hikayesi iki yaz önce Midilli’ye gittiğimde mültecilerin orada yaşadıklarını gördüğümde şekillenmeye başladı. Dramatik bir durum ama oyunu ajite ederek yazmadım. Ayvalık'ta da tanıştığım mülteciler oldu onlarla ve hayatları ile ilgili epey konuştum. Derdim milleti ağlatmak falan değil; siyasi manevralar sonucu ortada sıkışan hayatlar var. Bizlerin yaptığı bu fotoğrafı komik bir dille ortaya koymak. Bir taraf olmadan durumu anlattığımız için çok fazla siyasi yönlenmeye gerek kalmıyor.
Biliyorsundur Aylan Bebek (Alan Kurdî); kıyıya vuran bebeğin dramı. Hikaye biraz da bu kıyıya vurmaları anlatıyor. Aynı zamanda oyunda canlı müzik var ve oyuncumuz Hakan Urul'da sahnede yapıyor bir yandan. Kötü tepki almadık; aşırı milliyetçiler oyunun isminden ve bazı tematik fotoğraflardan yanlı yorumlar yaptılar ama onları da oyuna bekliyoruz ne demek istediğimizi anlayacaklardır.
Bu hikayenin içinde komik bir dili nasıl kurdunuz ?
Vahap aslında İtalya’ya kaçmaya çalışırken 10.5 aydır Ege kıyısında kalmış iş bulmuş ümidini kaybetmemiş çocuklarına kavuşacağı günü bekleyen yarım Türkçesi olan fakat komik biri.
Karşısındaki 9 yaşında Türkiye'ye gelmiş halasının oğlu var o ise emekli öğretmen aynı zamanda ressam. Aralarında büyük bir kültür farkı ve farklı mizah anlayışı var. İkisinin diyalogları ve yaşama yaklaşımları ile doğan çatışmadan komik bir üslup ortaya çıkıyor. Olay örgüsündeki olayların tanımı yapılırken kullanılan dil ve çatışma kara mizah aslında.
"Kaosun tek sebebi petrol yatakları"
Oyunun ismi neden Petrol ve Sinekler ?
Oyunun içerisinde bir yerde Emir burada sinek olmaz çünkü kanallara mazot döküyorlar sinekler üreme zamanında üreyemiyor diyor. Buna karşılık Vahap, “Enteresan hayvan hayatında petrol varsa kan emiciler yok, ama insan hayatında petrol varsa kan emiciler var” diyor. Aslında Ortadoğu'daki karmaşanın kan emicilerin yaptıkları kaosun tek sebebi azalan petrol yatakları. Savaşlar ölümler hep bu petrolün peşindeki kan emiciler yüzünden. Bu yüzden adı “Petrol ve Sinekler”.
Özellikle son dönemlerde toplumsal olaylar sanatı nasıl etkiledi? Yasaklanan oyunlar, tutuklu yazarlar, göç etmek zorunda kalan sanatçılar hakkında neler söylemek isterseniz? Bu süreçten siz nasıl etkilendiniz?
Tabii ki iç karartıcı bir durum. Etkilenmememiz mümkün değil. Artık gün gün zorlaşıyor kısıtlanıyoruz. Farkında olmadan zerk edildi bünyemize baskı. Yasaklanan oyunlar, kısıtlamalar bunlar bu çağın 50 sene öncesinde kalmış travmatik durumlar. Korku baskıyı getirir; baskı da korkuyu... Bir şeylerden çekindikçe özgür bireyleri azaltıp sanatı yoksunlaştırıyorlar. Baskı yaptıkları süre içerisinde de bizde engel olunacağız kaygısı yaşıyoruz. Halbuki özgürlüğe ve demokrasiye inansalar çekinceleri kalmayacak...
"Yaşanandan daha fazla ajite edemeyiz zaten"
Mültecilerin hayat şartlarıyla ilgili gözlemlediklerinizden aktarmak istedikleriniz var mı?
Mülteciler için herkes “savaşta vatanını bırakıp kaçtı” diyor. Ama atladıkları şu o ülkenin insanları başka bir ülkeyle savaş halindeyken kaçmadı ki kendi devletleri kendi evlerini çoluğunu çocuğunu vurmaya başladı? Ne yapacaklardı? Üstelik kaçınca burada yaşadıkları deniz yolunda hayatlarını kaybetmeleri kaybolan aileler, neresinden tutsanız başka bir dram. Ben de aslında biraz neden ülkemize geliyorlar diye düşünüyordum ama Midilli de gördüklerim tümden fikrim değişti.
Taraftarlığı ve tarafkarlığı çok sever olduk. Biz hikayelerimizde taraf olmayı sevmiyoruz. Herkesin haklı ve haksız yanları vardır. Biz bir fotoğrafı ayıplarıyla, hatalarıyla ortaya çıkarıyoruz. Mülteci meselesi de öyle. Mesele Suriyeliler ülkemize gelsin gelmesin meselesi değil. Onlara fazladan verilen hakları da eleştiriyoruz ama sonuçta bir dramdır. Hem Suriyeliler için hem de bizim ülkemizde yaşanan sıkıntılar adına. Biz iki tarafta da meseleyi ele almak istedik ve bunu biraz da kendi durumumuza atıflarda bulunarak mizahi bir hale de getirdik. Ajite etmeye gerek yok yaşanandan daha fazla ajite edemeyiz zaten. Düşünün kıyılara cesetler vuruyor üstüne ne konuşulabilir ki? (HY/EA)