* Fotoğraf: Pixabay
Haberin İngilizcesi için tıklayın
2021 su/tarım yılına ilişkin, Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) tarafından hazırlanan “2020-2021 Su Yılı 12 Aylık Alansal Kümülatif Yağış Raporu”na göre, 2021 su/tarım yılı yağışları, normal değerlerin ve geçen yıl aynı dönem yağışlarının altında gerçekleşti.
İklim krizi, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kuraklık, sıcak hava dalgaları, soğuk hava dalgaları, aşırı yağışlar, fırtına gibi çok sayıda aşırı hava olaylarını tetiklerken Türkiye de elbette krizin içinde konumlanıyor.
Sıcaklık rekorları, seller ve fırtına gibi hava olayları çıkışı itibariyle iklim krizine bağlı olsa da ortaya çıkan sonuçları itibariyle ülkedeki iklim politikalarının yetersizliğini gözler önüne seriyor.
İklim krizi ve ülke politikaları çatışması bağlamında en büyük ikilem ise kuraklık hususunda karşımıza çıkıyor. İstanbul başta olmak üzere özellikle Marmara bölgesinde barajların doluluk oranlarının düşmesiyle iki yıldır bir rutin olarak gündemimize giren kuraklık meselesi yaygın medyada sadece iklim kriziyle anılıyor.
Kurumaya yüz tutan İznik Gölü, Tuz Gölü, Keban Barajı, Pabuçdere ve Kazandere barajları da sadece iklim kriziyle anılan son kuraklık örneklerinden… Sanılanın aksine “su zengini” olmayan hatta “su sıkıntısı çeken” ülke konumunda olan Türkiye’de kuraklık tam da bu açıdan yıkıcı etkilere neden olma yolunda.
Peki, kuraklığın ve buna bağlı olarak susuzluğun arkasındaki tek sebep iklim krizi mi? Türkiye’nin mevcut iklim, tarım ve su politikaları nasıl? Hal böyle devam ederse bizleri yakın gelecekte hangi sorunlar bekliyor? İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay bianet’e anlattı.
Vahşi sulama, termik santraller, nüfus…
Kuraklığın ve buna bağlı olarak çekilen su sıkıntısının tek sebebi iklim krizi mi?
Sıcaklıkların artması, yağışların azalması, yıl içindeki yağış dağılımının değişmesi iklim krizinin beklenen etkileri arasında. Ancak su özelinde baktığımızda mesele iklim krizinin dışına çıkıyor. Biz kuraklık meselesini 2020’den itibaren konuşmaya başladık. Medya da bunu çoğunlukla Marmara Bölgesi özelinde gördü. Oysa 2021 yılında Marmara Bölgesi yağışlı olsa da ülkenin geri kalanında ciddi bir kuraklık hakimdi ve bu kuraklık hala özellikle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu bölgelerinde devam ediyor.
2008’de biz ülke olarak 40-45 milyar metreküp kadar su tüketiyor, bunun yüzde 70’ini de tarımsal sulamaya harcıyorduk. 2018’e geldiğimizde su tüketimimiz 15 milyar metreküp kadar arttı. Bunun da en büyük sebebi tarımsal sulama oldu. Burada iki nokta var vahşi sulama yöntemi ve ürün deseni meselesi. Özellikle İç Anadolu gibi kurak bölgelerde tarımda yeraltı sularına da bağımlı kalarak inanılmaz şekilde su tüketiyoruz. Yağışın fazla olduğu bölgelerde şeker pancarı, mısır gibi ürünler; kurak bölgelerde ise buğday, tahıl gibi ürünler yetiştirmemiz gerekirken bunu maalesef yapmıyoruz.
Bir diğer sorun su tüketimi fazla olan sektörlere ağırlık verilmesi… Örneğin Türkiye’de hala çok ciddi su tüketimine neden olan termik santral projeleri var. Bir kısmı suyunu denizden alıyor ama iç kesimlerde yapılmış veya planlanan termik santraller yeraltı ve yerüstü sularını kullanıyor veya kullanmayı planlıyor.
Kentler özelinde de en büyük sorun nüfus artışı. Çünkü nüfus arttıkça buralara kilometrelerce öteden su aktarmak zorunda kalıyorsunuz. Türkiye’de bir kişinin ortalama su tüketimi 200 litre civarında. Bu Türkiye ortalaması, bazı illerde kişi başına günlük 500 litre civarına çıkıyor.
Bir diğer problem, iklim krizinden bağımsız olarak havzaları yapılaşmaya açarak yok ediyoruz. Örneğin, 1980’li yıllarda içme suyu havzası olan Küçükçekmece Gölü çevresindeki Avcılar ve Küçükçekmece ilçelerinin plansız olarak büyümesi, sanayinin de bölgeye girmesi ve buranın atıklarının göle verilmesi sonucu tamamen kullanılmaz hale geldi. Türkiye’de bu şekilde içme suyu havzalarında su kalitesinin bozulduğunu da görüyoruz.
Evet, iklim krizi ve buna bağlı olarak kuraklık, buharlaşmayı arttırıcı olumsuz etkiler var ancak Türkiye’deki mevcut durumun nedenlerini suyu etkin bir şekilde kullanamama, su tasarrufu yapamama, kontrolsüz yapılaşmayla su kaynaklarının tüketilmesi ve özellikle de tarımsal sulamada halen vahşi sulamanın yapılması ve bunun da bir türlü kontrol altına alınmaması olarak sıralamak daha doğru.
"Su fakiri olma yolundayız"
Mevcut iklim, tarım ve su politikalarıyla Türkiye’yi yakın gelecekte ne bekliyor?
Bizim su kaynaklarımız artmıyor, tam aksine azalıyor. Bir bardak suyunuz olduğunu düşünün. Bunun iklim değişikliği ile beraber gelen buharlaşma ve yağışların azalması etkisiyle yüzde 10’unu kaybedeceksiniz. Nüfus artınca bir bardak suyu iki kişi paylaşmak durumunda kalacaksınız. Bir taraftan da bu suyun kirlenme ihtimali çok yüksek, bu defa hiçbiriniz suyu içemeyeceksiniz. Türkiye bu riskle karşı karşıya.
Dünyada su açısından bir sınıflandırma yapıldığında kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1000 metreküpün altındaysa o ülkeler su fakiri ülkeler olarak kabul ediliyor. Bizim şu anda 1200-1300 metreküp civarında kullanılabilir su miktarımız var.
Zaten iklim değişikliği nedeniyle su kaynaklarımız daralıyor. Ancak Türkiye’de tarımsal sulamada her yıl 1 milyar metreküp civarında ek talep var. Eğer bu durum devam eder, ek olarak ülkenin nüfusu da 100 milyonu geçerse bizim 2050’lere doğru su fakiri bir ülke olmamız söz konusu olacak.
“Tarımsal sulamada tasarruf en önemlisi”
Kuraklıkla mücadele nasıl olmalı?
Acilen suyun kıymetini bilerek su tasarrufu sağlayacak önlemler almalıyız. Bu noktada da özellikle tarımdan başlamak gerekiyor çünkü tükettiğimiz suyun yüzde 70 kadarını tarımda kullanıyoruz. Evlerde tükettiğimiz su toplam su tüketimimizin yüzde 10’u kadar. Dolayısıyla evde tükettiğimiz sudan yüzde 1 tasarruf etsek bile tarımsal alanda ettiğimiz yüzde 1 tasarruf kadar etkili olmaz. O nedenle suyu daha fazla tükettiğimiz alanlara odaklanarak acilen buralarda su tüketimini azaltacak çözümler bulmamız lazım. Bunun başında da modern sulama yöntemlerinin kullanılması geliyor.
Ürün deseni çok önemli. İklim değişikliğini dikkate alarak sadece yağmur sularıyla beslenebilen tarım metoduna geçmemiz, bölgenin iklim ve toprak koşullarına uygun ürün deseni oluşturmamız gerekiyor.
TIKLAYIN - "Ülkeler az su gerektiren tarım ürünlerine yönelmeli"
Yağmur hasadı diye bir kavram var. İnsanlar bunu evlerde yağmur suyu giderinin altına bir depo kurarak burada suyu toplamak gibi algılıyor. Halbuki en iyi yağmur suyu hasadı suyu toprağa sızdırmaktır. Suyu toprağa sızdırırsanız yeraltı sularınız beslenir. O suyun toprakta depolanması sonucunda da tarımsal alanlardaki verimliliği arttırırsınız ve aynı zamanda seli önleyip suyunuzu kaybetmemiş olursunuz. Bu bağlamda yüksek dağlık alanlarda erozyon nedeniyle çıplak hale gelmiş, bitki örtüsünün kaybedildiği yerlerin eski haline getirilmesi ve yağışın sele dönüşmeden toprağa sızdırılmasını sağlayacak onarım çalışmalarının yapılması gerekiyor.
COP26’da Türkiye’nin taahhütleri arasında kuraklık sorununa ilişkin bir eylem yer alıyor muydu?
Doğrudan suyla ilgili bir madde yoktu ama örneğin Türkiye’nin de taahhüt ettiği ormansızlaşma ve arazi tahribatının durdurulmasına yönelik anlaşma dolaylı yoldan suyla ilgili bir anlaşma. Tahrip olmuş alanlarda suyu kaybediyoruz, yağan yağmur üstten akıp sellere neden olurken toprağa sızdırılmıyor ve biz bu suyu kullanamıyoruz.
Bu bağlamda arazi tahribatının durdurulması ve bozulmuş arazilerin ıslahı suyun depolanmasını ve toprağa sızdırılmasını sağlamak, ayrıca sellere engel olmak açısından oldukça önemli.
“Su krizi gıda krizi demek”
Başka krizleri tetikler mi?
Kuraklık meselesinin sadece barajlardaki su seviyesi azaldığı zaman hatırlanmaması gerekiyor. Su, Türkiye’nin en önemli sorunlarından bir tanesi. Çünkü su tüm canlılar için temel yaşam gereksinimi.
Suyla aynı zamanda gıda da üretiyoruz. Kuraklık demek susuzluğa ek olarak gıda krizi de demek. Sağlık demek çünkü temiz ve yeterli suya ulaşamadığınız takdirde bir sürü hastalıkla yüz yüze kalabiliyorsunuz. Tüm bu nedenlerle suyu öncelikli politika haline getirmek, en verimli ve en temiz şekilde kullanacak yöntemleri uygulamak gerekiyor. Tüm toplumda da artık bir su tasarruf kültürü oluşturulması gerekiyor. Hayatımızın her alanında tükettiğimiz suyu birey olarak en azından bir miktar azaltmamız lazım. Ama çok daha büyüğü için tabii ki ülke düzeyinde ulusal tarım politikaları, su politikaları geliştirilmesi gerekiyor.
(TP)
TIKLAYIN - İstanbul'a su sağlayan iki baraj kuruma noktasına geldi
TIKLAYIN - Konya'daki Suğla Gölü'nde sular çekildi
TIKLAYIN - Türkiye'nin en uzun nehri Kızılırmak'ta sular çekildi
TIKLAYIN - Van Gölü Havzasındaki kuraklık kuşların yaşam alanlarını daralttı
TIKLAYIN - "Konya'da yüzey yarıklarının asıl sebebi yanlış tarım politikaları"