Editörlüğünü Dr. Necdet Oral'ın yaptığı “Türkiye’de Tarımın Ekonomi-Politiği (1923-2013)” başlıklı çalışma NotaBene Yayınları'ndan çıktı.
Tarım ürünlerinin insanların gıda, giyim gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olması, bu sektörü diğer üretim sektörlerinden ayırır. Sanayi devriminden bu yana, ekonomik gelişmeye paralel olarak ekonomi içindeki göreli önemi azalsa da günümüzde, dünya nüfusunun yarıdan fazlası kırsal alanlarda yaşıyor ve tarımla uğraşıyor. Açlık ve yoksulluk gibi küresel sorunlar, iklim değişmeleri, üretimde kullanılan doğal kaynakların (toprak, su) kirlenmesi, bozunması ve yok olması gibi sorunlar, gıda güvencesi/güvenliği vb. sorunların ön plana çıkması, öte yandan köylülüğün yoksullaşması ve tasfiyesi gibi sorunlar, tarıma ayrı bir önem kazandırıyor; bu önem gelecekte daha da artacağa benziyor.
Türkiye, sahip olduğu doğal kaynaklar (toprak, su), coğrafi konumu, iklim koşulları gibi özelliklerinden dolayı tarım potansiyeli oldukça yüksek bir ülke. Ancak, 1980’li yıllardan bu yana ABD, AB gibi metropol ülkelerin ve IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası mali kuruluşların dayatmalarıyla uygulanan neo-liberal politikalar sonucu tarımda da net ithalatçı bir konuma düştü. Üretimdeki artış hızı, nüfus artış hızının gerisinde kaldı, gıda açığı giderek büyüdü. Bir yandan bazı bölgelerde yarı-feodal üretim ilişkileri varlığını korurken, öte yandan ülke genelinde çokuluslu gıda tekellerine bağımlı sözleşmeli üreticilik hayata geçirildi. Son yıllarda yerli ve yabancı tarım-hayvancılık şirketleri tarafından büyük çiftlikler kuruldu. Bu olgu mülkiyetin el değiştirmesine ve yabancılaşmaya yol açıyor, ülkenin gıda egemenliği yerli/yabancı tekellere bırakılıyor.
Türkiye’de Cumhuriyetin başlangıcından günümüze kadar tarımsal/kırsal yapıdaki ve tarım politikalarındaki değişimi/gelişimi irdeleyen; bu olguları üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin gelişimi çerçevesinde içsel ve dışsal etkenlerle birlikte değerlendiren çalışmaların sayısı oldukça kısıtlı. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi ve Notabene Yayınları’nın ortaklaşa yayımladığı “Türkiye’de Tarımın Ekonomi-Politiği (1923-2013)” başlıklı bu kitapta, Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin tarımsal değişim ve gelişiminin bilançosunun çıkarılması amaçlanıyor. Osmanlı’nın son döneminden başlayarak Cumhuriyet döneminde tarımsal/kırsal yapıdaki dönüşüm, yaşanan kapitalistleşme süreci, üretim-mülkiyet ilişkileri, uygulanan tarım politikaları ve devlet-tarım ilişkilerini ele alınıyor.
Öte yandan özellikle 1980’lerden bu yana tarıma uygulanan politikaların, tarımdan sanayiye kaynak aktarımı mekanizması olarak işlediği, bu süreçte küçük ölçekli işletmelerin mutlak yoksulluk koşullarına sürüklendiği ortaya konuluyor. Kitapta ayrıca emperyalist-kapitalist sistemin Türkiye tarımında yarattığı yıkımın nedeninin yalnızca dış dinamikler değil; mevcut sistemin üretim-mülkiyet ve bölüşüm ilişkilerinin de olduğunun altı çiziliyor.
***
Tarımın tarihsel gelişimi, ekonominin bütününün nasıl bir seyir izlediği ile doğrudan ilişkili. “Türkiye'nin 90 yıllık sermaye birikim tarihi hangi evrelerden oluşuyor, nasıl dönemlendirilebilir, bu dönemlendirmelere etki eden faktörler nelerdir?” gibi sorular önemlidir.
Kitabın önsözünü Ziraat Mühendisleri Odrası Bursa Şubesi Başkanı Doç. Dr. Ertuğrul Aksoy yazmış.
Tarımın, her alt döneme göre şekillendiği bir gerçektir; iç talebe dönük birikim dönemlerinde farklı bir tarım, dış dünya ile bütünleşmeye geçilen dönemlerde farklı bir tarım. Kitapta bu analizlerin yapılmasını kolaylaştıracak makro çerçeve “90 Yıllık Sermaye Birikimi Sürecinin Kilometre Taşları, 1923-2013” başlıklı yazıda Mustafa Sönmez tarafından çiziliyor.
Korkut Boratav'dan üç makale
“Birikim Biçimleri ve Tarım” başlığında Prof Dr. Korkut Boratav Cumhuriyet tarihinin çeşitli dönemlerinde artığa el koyma mekanizmalarını ifade eden bölüşüm göstergelerinin, ekonominin dış açık, sermaye birikimi ve sınaî büyüme gibi makro göstergeleri ile ilişkilendirilmesi doğrultusunda bir çalışma yapmış. Borotav bu göstergelerin içinde tarıma ait olanların üzerinde özellikle duruyor. Bu çerçevede Cumhuriyetin başlangıcından 1988’e kadar olan dönemde küçük üreticiden fiyat makası (iç ticaret hadleri) ile sanayi sermayesine; ticari marjlar yoluyla ticaret sermayesine kaynak aktarımı ampirik verilerle ortaya koyuyor.
Boratav'ın diğer makalesi “Tarımsal Fiyatlar, İstihdam ve Köylülüğün Kaderi” başlığını taşıyor. Yazıda 1968-2007 yıllarına ait iç ticaret hadlerinin seyrini, seçilmiş yıllara odaklanarak ve dünya ticaretinde tarımsal ürünlere ait ticaret hadleri ile birlikte sunuyor ve ayrıca 1980-2007 arasında istihdam ve verim hareketlerini birlikte ele alıyor.
Boratav'ın üçüncü makalesinde “Son 15 Yılın Bölüşüm Göstergeleri” ise 1998-2012 dönemine ait reel ücretler, emek verimi, işsizlik ve iç ticaret hadleri gibi sınıflar-arası bölüşüm göstergeleri yer alıyor.
1980'a kadar tarım politikaları
“Cumhuriyet Döneminde Uygulanan Tarım Politikaları” başlıklı yazı ise Dr. Necdet Oral, Prof. Dr. Haydar Şengül ve Orhan Sarıbal tarafından kaleme alınmış. Yazarlar Cumhuriyet'in ilk yıllarından başlayarak devletçilik döneminde, II. Dünya Savaşı yıllarında, Demokrat Parti’li yıllarda, içe dönük dışa bağımlı büyüme modelinin uygulandığı 1960’lı ve 1970’li yıllarda, neoliberal politikaların uygulanmaya başladığı 1980 sonrası yıllarda ve nihayet 9 Aralık 1999’da IMF’ye verilen niyet mektubuyla kapsamı belirlenen istikrar programlı yıllarda uygulanan ekonomi politikalarının kırsal kesimde, tarımda yarattığı sonuçlar ortaya koymuş.
Mehmet Tanju Akad'ın “Türkiye’de Kırsal Kesime Müdahaleler: 1960-1980 Dönemi” başlıklı yazısı ise şöyle özetlenebilir: Özellikle 1950 sonrasında tarımda yapısal değişim, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de hızlı bir biçimde gerçekleştirildi. Bu dönemde kırsal kesimin pazara açılmasında dış müdahalelerin etkisi önemli ve kooperatifleşme olgusuna da bu açıdan bakıldı. Bu olgu, üretime veya üretim planlamasına yönelik köklü bir gelişme değildi. Bu sırada bir süre muhalefet potansiyelinin azaltılması önem kazandı ve kooperatifler bu amaçla kullanıldı. Bu dönemde kırsal kesimin pazara açılma süreci büyük ölçüde tamamlanmıştı; dünya pazarlarının yıkıcı etkilerine karşı tüm korumalar kaldırılarak, tarımda yıkımın kapısı ardına kadar açılmıştı.
IMF gözeti ve makro-ekonomik bakış
Türkiye'de tarımın neoliberal politikalar doğrultusunda dönüştürülmesi IMF-Dünya Bankası programları doğrultusunda 2000'lerde gerçekleştirildi. Bu dönemde "farklı iktidarlara rağmen tek politika seçeneği"nin geçerli olduğu “Tarımda IMF-DB Gözetiminde 2000’li Yıllar” başlıklı yazısında vurgulayan Prof Dr. Oğuz Oyan;bu politikalar sonucunda tarımda desteklemenin nitel ve nicel olarak gerilediği, gelir dağılımının bozulduğu, gıda güvenliğinin zayıfladığı, tarım dış ticaretinde net ithalatçı konuma gelindiği, girdi fiyatları ile ürün satış fiyatları arasındaki makasın açılması nedeniyle çiftçinin üretimden soğuduğu ve milyonlarca hektar arazinin ekim alanı dışına çıktığını ortaya koyuyor.
Prof. Şengül ve Sarıbal “Makro-Ekonomik Göstergelerle Türkiye Tarımı” başlıklı yazılarında, günümüz Türkiye tarımının ekonomi içindeki yeri, toplum için önemi, ekonomik ve toplumsal gelişmeye katkıları makro ekonomik verilerle sunuyorlar. Bu makale bir anlamda günümüz Türkiye tarımının ve kırsal ekonominin bir fotoğrafını veriyor,
Bitkisel - Hayvansal üretim
Türkiye; özel coğrafi yapısından dolayı büyük bir toprak ve iklim çeşitliliğine sahip. Bu nedenle birbirinden çok farklı ekolojik istekleri olan bitki türleri yetişebiliyor ve birçok bitki türü için gen merkezi konumunda. “Türkiye’de Bitkisel Üretim” başlıklı yazıda Dr. Oral ve Prof. Şengül tahıllar, yemeklik dane baklagiller ve endüstri bitkileri için 1926-2010 arasındaki beşer yıllık dönemlerde ortalama ekiliş ve üretim düzeyleri ile bu süreçte değişme ve gelişmelere yol açan uygulamalar ana çizgileriyle ortaya konyuyor; meyve ve sebzelerde ise, 1970-2010 dönemini ele alıyorlar.
“Türkiye’de Hayvansal Üretim” başlıklı yazıda ise Prof. Dr. Numan Akman tarımda yanlış ve/veya eksik tanım ve algılara dayalı olarak yapılan hatalı düzenlemelere dikkat çekiyor. Daha sonra hayvansal üretim-beslenme ilişkisi değerlendiriyor. Türkiye'nin hayvan varlığı ve hayvansal üretimi inceleyen Akman, hayvansal üretim değerlerindeki artışı, yalnızca sayısal artışa dayandırmanın gerçekçi olmadığı belirtiyor. Yazıda ayrıca büyük işletmelerin kutsanması, oligopol bir yapı kurma çabaları ve şirket tarımının teşvik edilmesinin yaratacağı olumsuzluklarla hayvan ve hayvansal ürünler ithalatı üzerinde duruluyor.
Toprak, GDO, tohum, organik tarım
“Tarım Arazilerinde Amaç Dışı Kullanım ve Sürdürülebilir Arazi Yönetim Sorunları” başlıklı yazıyı Doç. Dr. Ertuğrul Aksoy ile Yrd. Doç. Dr. Gökhan Özsoy kaleme almış. Yazarlar makalelerinde ülkenin en önemli doğal varlıklarından birisi olan toprakların hatalı ve yanlış kullanımlar sonunda erozyon, sanayi ve yerleşim alanı olarak kullanılma, çoraklaşma ve kirlenme nedeniyle ya tamamen yok olduğu veya eski üretkenliklerine kavuşmaları için uzun yıllar ve pahalı yatırımlar gerektirecek kadar verimsizleşmekte ve bozulmakta olduğu detaylandırıyor. Ayrıca toprak ve arazi kavramı; yönetmelikli ve kanunlu dönemler temelinde tarım arazileri ve yasal süreçler ilişkisi; erozyon, amaç dışı arazi kullanımı, çevre kirliliği ve çoraklaşma konularını tartışıyorlar; amaç dışı arazi kullanımının önlenmesi ve sürdürülebilir arazi yönetimi koşulları değerlendiriyorlar.
Kitapta yer alan “Tohumda Tekelleşme ve Etkileri” başlıklı yazının özeti şöyle verilebilir: Tohumculuk Yasası köy popülasyonlarının sertifikasyonunu, satışını; ayrıca köylülerin yerel tohum ve bunlardan üretilen fideleri satmasını yasakladı.. Günümüzde aynı zamanda tarım ilacı da üreten çoğu yabancı tohum tekellerinin hegemonyası derinleşiyor. Bu süreçte yerel tohumların yok oluşu ivme kazanacak; tarım ilacı kullanımı artacak, köylülerin kırsal alanda tutunması zorlaşacak. Buna karşı yerel tohumları korumak, çiftçi ve doğa dostu tarım sistemlerini yerleştirmek gerekir. Makale Prof. Dr. Tayfun Özkaya'ya ait.
Endüstriyel tarımın günümüzde artık iyice belirginleşen olumsuzluklarına karşı, yine onun içinden bir mekanizma çözüm olarak ortaya atıldı: GDO'lar. İnsanlara; dünya çiftçilerinin özellikle de küçük çiftçilerin hızla GDO'lu tohumlara yöneldiği, bu tohumların verimi yükselttiği, dolayısıyla açlığa çare olacağı, tarım ilacı kullanımını azalttığı, iklim değişikliğine çare olacağı, daha besleyici oldukları, sağlığa hiçbir olumsuz etkilerinin olmadığı anlatıldı. Durum gerçekten bizlere anlatıldığı gibi mi? “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)” başlıklı yazısıda Ahmet Atalık GDO'ların aslında bize anlatıldığı gibi sevimli olmadığı, ülkemizdeki biyogüvenlik mevzuatı, bu çerçevede referans alınan küresel kurumların GDO şirketleri ile ilişkileri ve GDO projesinin gerçekte neyi hedeflediği irdeliyor.
“Türkiye’de Organik Tarımın Gelişimi” başlıklı yazıda; günümüzde endüstriyel tarıma alternatif olarak kabul edilen; toprağı, suyu ve iklimi koruyarak, biyoçeşitliliği geliştirerek, bugün ve gelecek için sağlıklı çiftçilik ve gıda üretimini gerçekleştiren, çevreyi kimyasal girdiler ve GDO’larla kirletmeyen bir tarım sistemi olan “organik tarım”ın dünyada ve ülkemizde tarihçesi, mevcut durumu, mevzuatın gelişimi, kapitalizmin çarkları arasına girişi ve nasıl kurtulabileceği tartışılıyor.
Neoliberal reçeteler
Necdet Oral'ın “Tarım ve Gıdada Çokuluslu Şirketlerin Egemenliği” ve “Tarımda Özelleştirme Uygulamaları” başlıklı yazılar ise şöyle özetlenebilir:
Tarım günümüzde uluslararası sermeyenin birikim yapmak için kullandığı alanlardan biri olup; doğrudan üretim yapmasa bile, girdi ve ürün fiyatlarını kontrol mekanizmalarıyla dolaylı olarak çiftçilerin hangi ürünü, nasıl ve ne kadar üretmeleri gerektiğini belirleyebiliyor. Türkiye’de son 30 yıldır uygulanan neoliberal politikalar sonucu girdi sağlamadan üretime, işleme ve pazarlamaya kadar tüm süreç çokuluslu tarım/gıda şirketleri, onların taşeronları ya da yerli tekelci sermayenin denetimine girmeye başladı. Bu süreç, sözleşmeli üretim aracılığıyla tarımın doğrudan kontrol edilmesiyle ivme kazanıyor.
Öte yandan, tarım sektöründeki yapılan özelleştirmeler, hem üretici hem de tüketiciler aleyhine sonuçlar doğurdu. Tarımsal KİT’lerin boşalttığı alanlar yerli ve yabancı tekeller tarafından dolduruldu, çiftçi ürününü maliyetine bile satamazken, tüketiciler gıda için daha yüksek bedeller ödemek zorunda kaldı. Yine neoliberal reçetelerin temel hedefleri arasında piyasaya çiftçi lehine müdahale eden tarım birliklerin etkisizleştirilmesi bulunuyordu; bu proje büyük ölçüde başarılı oldu.
Kitabın sonunda nüfus, istihdam, katma değer, büyüme hızı, tarımsal dış ticaret, tarım alanlarının kullanılışa göre dağılımı, tarım sayımları, bitkisel üretim, hayvansal üretim, girdiler ve destekleme konularını tarihsel süreci içinde ele alan tablolardan oluşan bir ek yer alıyor.