ODTÜ'de siyasal bilimler öğrenimine devam eden ve Almanya gazetesi "Junge Welt", Almanca yayınlanan internet dergisi "re:volt", ABD'de yayınlanan "Jacobin" için yazılar yazan araştırmacı yazar Max Zirngast, üç ay cezaevinde kaldıktan sonra 24 Aralık'ta tahliye edildi.
"TKP/Kıvılcım örgütüyle irtibatı olduğu" gerekçesiyle 11 Eylül'de gözaltına alınan ve 21 Eylül'de tutuklanan Hatice Göz ve Mithatcan Türetken ile birlikte "adli kontrol kontrol şartı" ile serbest bırakıldı.
İddianamesi üç ay sonra sunulan 11 Nisan'da ilk duruşması görülecek olan Zirngast, cezaevi koşullarını, ev baskınını ve süreci bianet'e anlattı.
Çok iyi Türkçe konuşuyorsunuz. Hakkınızda fazla bir şey bilmiyoruz. Ne kadar süredir Türkiye'desiniz? Ne kadar süredir gazetecilik yapıyorsunuz?
Ben üç buçuk senedir Türkiye'deyim. Avusturya'dan 2015'te geldim. Yazmaya Viyana'da başlamıştım. Akademik anlamda yazıyorum, dört beş senedir gazetecilik de yapıyorum.
Viyana'dayken orada öğrenim gören Türkiyeli öğrencilerle tanışmıştım, gelmeden önce de biraz Türkçe biliyordum. Bölgeyle, Türkiye ile ilgileniyordum. Gezi döneminde de hem bilimsel hem gazetecilik gözlemleriyle yazılar yazmıştım.
2015'te doğrudan Türkiye'ye geldim, ODTÜ'de akademik çalışmalarımı da İngilizce yapabilme imkanım vardı.
"Türkiye'de tam sabah 06:00'da kim gelebilir"
11 Eylül sabahına gidersek sabah 05:00'te evine yapılan bir baskınla uyanacağınızı tahmin eder miydiniz?
Türkiye'de tabii olabilir. Saat 06:00'da geldiler aslında. Sabah 5'te tesadüfen kalkmıştım, bir yazı üzerinde çalışıyordum. Uykuda yakalanmadım, o daha kötü bir psikoloji olabilirdi. Kapı çalınca ne olduğunu anlamıştım. Çünkü tam saat 06:00'da Türkiye'de kim gelebilir?
Kitaplarımızı aldılar, bilgisayar, telefon alındı. Standart bir prosedür, o anda bana uygulanan özel bir prosedür yoktu.
"Baskın Avrupalı olduğum için değil muhalif olduğum için yapıldı"
Hemen ardından tutuklanmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başka bir ülkenin bir vatandaşına yönelik operasyon ya da tutuklama olduğunu düşünmüyorum. Avrupa'da bazen öyle bakılıyor. Ben öyle görmüyorum.
Aslında demokratik muhalefete yönelik bir baskındı bu, onun kapsamında ben de alındım.
Avusturya'dan özellikle dayanışma mesajları geldi, o mesajlar ne hissettirdi cezaevindeyken? Aileniz karşıladı sizi serbest bırakılırken...
Ailem serbest bırakıldığım hafta aslında görüşe gelmişti tesadüfen. Ama o gün çıktım. Avrupa'daki tepkiler beni biraz şaşırttı. Bu kadar yaygın bir dayanışma beklemiyordum. Tabii ki tepki bekliyordum ama bu kadarını beklemiyordum.
Yazarlar, aydınlar, gazeteciler gerçekten muazzam bir dayanışma gösterdi. Toplum tarafından saygı duyulan kişiler, sadece sol kökenli kişiler değil, önemli isimler beni sahiplenmiş. Bu beni onurlandırdı.
Tabii bu dayanışmanın küçük bir kısmı bize ulaşabildi cezaevindeyken, baya tecrit koşullarındaydık. Arkadaş görüşleri, ziyaretçi talepleri uzun süre onaylanmadı, itiraz ettik, itiraz onaylanmadan çıktık.
Bütün bu süre boyunca arkadaşlarımızı göremedik, çok az iletişimimiz vardı, ailemizle konuşabildik, bize gerçekten güç verdi, moral verdi cezaevinde. Bu konuda yabancı olduğum için ailem de her görüşe özel izinle gelmesi gerekiyordu, o yüzden 3 ay boyunca toplam sadece 3 kere görüş yapabildik. Dışarıdaki dayanışma bize gerçekten güç verdi, moral verdi cezaevinde.
"Mektuplar gelmedi, spor yapıp, kitap okuduk"
Cezaevi koşulları nasıldı sizin açınızdan, tecrit şartlarında nasıl zaman geçti?
Sanıyorum Sincan'daki koşullar Türkiye şartlarına baktığımızda o kadar kötü değil, çok daha kötü cezaevleri var anladığım kadarıyla. Standart bir F-tipi cezaevidir.
Bizim için en büyük problem tecritti gerçekten, mektupların bir çoğu da gelmedi, sevgilimin attığı mektuplar bile gelmedi, yarısından fazlası, onu da üç aydır göremedim. Bunun dışında küçük problemler, su akmıyordu, uzun zaman radyo alamadık. Küçük çaplı hak ihlalleri, öyle diyelim.
Bunlardı en önemli problemler, özellikle uzun süreli kalan tutsaklar varsa, biz şanslıydık, hızlı bir şekilde çıktık.
Tabii ki dayanışma ve uluslararası destek de etkiliydi, tam olarak hangi faktörler vardı bilemiyoruz.
Kendi aramızda disiplinli yaşıyorduk. Sabahları spor yapıyorduk, sonrası kitap, gazete okuyorduk. Epey de mektup yazdım, üç yazım yayınlandı, arkadaşlar hemen çevirdiler Almanca ve İngilizce olarak yayınlandı.
Benim için zor olan kısmı dışarıya çıkabilmesi için tamamen Türkçe yazmak zorunda olmamdı, normalden daha uzun sürdü.
"Uyduruk da olsa delil gösterecekler sanmıştım"
Peki iddianamedeki tutarsızlıklar arasında size en saçma gelen nelerdi?
İddianamenin içi boş. Şöyle aslında biz "terör örgütü üyeliği" ile suçlanıyoruz ama ona dair herhangi bir delil yok. Hatta cezaevine gönderilirken de herhangi bir delil sunulmadı. İddianame olmadan 3 ay tutuklu kaldık. Beni şaşırtan o oldu, hiçbir şey gösterilmeden cezaevine konulduk.
Bir şey uyduruk da olsa gösterecekler diye düşünmüştüm (gülüyor). Ama hiçbir şey yok, çoğu yerde de bu yazıyor herhangi bir delil yok. Bunun ötesinde de bir şey yok. Yani benim baştan söyledim zaten, yazdıklarım ortada, herkes bunları okuyabilir, e bunun ötesinde bir şey yok. Ona dair savunma da yapamıyorum çünkü bir şey yok.
Avusturyalı Gazeteciler Kulübü'nün (ÖJC) verdiği "Karl Renner Dayanışma Ödülü"nün bu yılki sahibi siz oldunuz. Nasıl hissettirdi?
Çok şaşırdım, hiç beklemiyordum. Ama gerçekten bana destek veren, sahip çıkan o kadar çok kurum ve insan oldu ki gerçekten güzel bir şey.
O ödül çok anlamlı benim için, çünkü ana akım medyada çalışmıyorum, sarı basın kartım yok. Ama düzenli olarak her ay birkaç yazı yazıyorum. O yüzden bu dayanışma da çok özel bir şey oldu.
Serbest bırakılmanız ya da en başından tutuklanmanızla ilgili herhangi bir uluslararası durum var mıydı size göre? Az önce belirttiğiniz gibi tamamen muhalif bakış açısına yönelik bir tutuklama mıydı?
Benim alınmam bence Avusturya ya da Avrupa Birliği ile alakalı değildi. Ondan sonra Avusturya ne yaptı ne yapmadı bilmiyorum, zaten onu söylemezler bize.
Belki seneler sonra öğrenebiliriz. Elbette görüşmeler oldu, onu biliyorum, konsolosluk da benimle ilgileniyordu, bunun ötesini bilemiyorum.
"Yurtdışı yasağı ile sınır dışı arasında bir yerdeyim"
Avusturya vatandaşı olarak Türkiye'de "yurtdışına çıkış yasağı" ile serbest kalmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tahliye kararına itiraz edildi, o itiraza dair henüz bir karar çıkmadı. Bir sonraki duruşmada karar verilebilir. Bir yandan yurtdışına çıkış yasağıylaöte yandan sınır dışı edilmek arasında kaldım.
Şimdilik buradayım. İlk haftalar bir geçsin istedim, zaten yakın zamanda avukatlarla birlikte bir strateji belirleyeceğiz. Nerede, nelere itiraz edeceğimize karar vereceğiz.
"Psikolojik açıdan en zoru yaşadığımız belirsizlikler"
Türkiye'de yaşamayı ve çalışmayı düşünüyor musunuz bundan sonra?
(Gülüyor) Bu çok zor bir soru. Şu anda en azından bir süre burada kalmak zorundayım. Sonra da ülkeden kovulabilirim. O zaman mecbur başka bir yerde hayatımı kurmak zorunda kalacağım. Yani özetle şimdilik araftayım.
Psikolojik açıdan benim için en zor şey de bu belirsizlik aslında. Hep, ne zaman iddianame olacak, ne zaman ilk duruşma olacak, hangi suçlamalarla karşı karşıya kalacağız gibi sorular vardı.
Şimdi çıktım, bir nevi bu belirsizlik devam ediyor. Bunun ötesinde ben Türkiye'ye karşı asla nefret ya da kin duymuyorum, hiçbir zaman da duymadım.
Eleştirel bir tutum sergilediysem de Türkiye'deki siyasi ve toplumsal koşullarla ilgili bu, seve seve kalmaya da devam edebilirim.
Keşke serbestçe bu kararı verebilsem. Ama mümkün olup olmayacağını bilmiyorum.
"Kendimi özel bir yere koyarsam haksızlık olur"
Son günlerde Avrupa basınına verdiğim röportajlarda da hep şunu vurguladım. Benim durumum Avrupa için özel ama Türkiye için özel değil.
Burada on binlerce siyasi tutsak var, akademisyenler, gazeteciler, öğrenciler... Ben kendimi özellikle bir yere koysam bu haksızlık olur, onlara haksızlık olur ki doğru da değil zaten.
Orada bana odaklı bir bakış var. Burada doğal olarak öyle büyük bir ilgi yoktu, çünkü Türkiye'de o kadar çok insan cezaevinde, hukuki baskı altında ki... (PT)