jale karabekir tiyatroya farklı ve başka bir yerden bakan, dahası öyle de yapan bir tiyatrocu, bir sosyolog, çok daha önemlisi bir “feminist”. ama onunla tanışıklığım yeşiller içindeki çalışmalarına kadar gidiyor.
arkadaşlarıyla birlikte kurduğu “tiyatro boyalıkuş”u izledim ve zaman zaman oynadıkları oyunlara dair yazdım; bianet okurları, onları okudu, muhtemelen bu yazıların dışında da onu tanıyorlar ve yaptıklarını biliyorlar.
jale karabekir’in bu alanda önemli bir kitabı, “türkiye’de kadınlarla ezilenlerin tiyatrosu” geçen ay içinde agora kitaplığı tarafından yayınlandı. yalnız tiyatroculara yönelik bir yapıt değil bu.
kitaptan önce bilgisini benimle paylaşmıştı,
şöyle diyordu tanıtım yazısında:
kitap augusto boal'ın hayatını ve ezilenlerin tiyatrosu'nu kurma aşamalarını ele alırken, dünyadaki kadın çalışmalarını ve hindistan'daki jana sanskriti hareketini örnek olarak okuyucuya sunuyor. ayrıca kitapta türkiye'de kadınlar için eğitim söyleminin ve sosyal hizmetlerin değişim süreçleri de tartışılıyor. judith butler'in performatiflik kuramıyla ezilenlerin tiyatrosu ilişkisi feminist bir metodoloji önerisiyle sunuluyor.
2000-2012 yılları arasında gerçekleştirilen kadın çalışmalarının değerlendirildiği kitapta, atölye ve gösteriler okmeydanı'nda ezilenlerin tiyatrosu çalışmalarına katılmış kadın katılımcıların sözleriyle birlikte okuyucuya aktarılıyor. kitabın diğer bölümlerinde ise tiyatro boyalı kuş gönüllüleri arzu candoğan, ebru yavuz, meryem güldürdak, rahmet uysal'ın deneyim aktarımlarıyla; sevi bayraktar, gül ersürmeli yılmaz, nelin dükkancı, feride eralp ve eğitimsen istanbul 4 nolu şubeyle yapılan söyleşiler yer alıyor.
görüldüğü gibi kitap en azından iki farklı boyutu bir arada ele alan bir nitelikte. kitaba erişince bir eleştiri yazısı yazmak yerine kendisiyle bir söyleşi yapmayı düşündüm. şu sıralar buralarda olduğum için de bu söyleşi düşüncesi gerçekleşti.
sevgili jale karabekir, sorduğum sorulara, en doğrudan ve net karşılıklar verdi. bunda kuşkusuz onun tüm kişisel özelliklerinin ve becerilerinin etkisi ve katkısı vardı. bu söyleşiden sizlerin de benim gibi hem bir çok şey öğreneceğinizi ve hem de keyif alacağınızdan eminim.
tiyatro politiktir
yeni yayınlanan kitabınız tiyatronun aslında bilinen ama çok da öne çıkarılmayan bir gerçeğini ortaya koyuyor. tüm biçimleriyle tiyatro neden politiktir?
tiyatroyu insandan ve politikadan ayırmak imkansız diye düşünüyorum. binlerce yıldır insanlığın kendini var etme sürecinin temelinde tiyatro yatıyor. tiyatroyu -bir sanat dalı olarak- sevip sevmemekle ilgili bir mesele değil bu aslında. ses, ritim, müzik ve söz; hareket, dans ve eylemden ve kuşkusuz çatışmadan oluşan bir hayatımız var insanlar olarak. shakespeare’in söylediği gibi “dünya bir sahne, biz de oyuncularız.” insanı nasıl tiyatrodan ayıramıyorsak, tiyatroyu da politikadan ayıramayız.
boal insani tüm eylemlerin, faaliyetlerin politik olduğunu söyler. benzer bir şekilde tiyatronun da aklınıza gelen her çeşidi, her biçimi bir politikanın ürünüdür ya da bir politika üretir.
türkiye’de çoğunlukla tartıştığımız, sanat sanat içindir, sanat halk içindir meselesine de boal’ın bakış açısıyla baktığımızda sanatın da politik olduğunu görürüz. devrimci bir tiyatro oyunu da bulvar komedisi de politiktir. bu iki biçim farklı politikaları gösterir bize ama sonuçta politiktir.
basite indirgersek, bir tarafta devrimci bir oyun halkı bilinçlendirmeyi hedeflerken, bulvar komedisi bir anlamda halkı gerçekliklerden uzaklaştırarak, halkın karşı çıkışını bastırmayı hedefleyebilir. kısacası tiyatro yapıyorsanız, zaten politik bir eylemde bulunuyorsunuz!
“ezilenlerin tiyatrosu” ve “forum tiyatro” bu politik boyut içinde, nerede duruyor? neden?
ezilenlerin tiyatrosu’nun en temel amacı ezilenlerin özgürleşmesini sağlayan bir tiyatro biçimini gerçekleştirmektir. böylece düşlediğimiz demokrasiye ulaşabiliriz. boal batı tiyatrosuna yaptığı eleştirilerde bunu detaylı olarak anlatır. tiyatro yüzyıllardır egemenlerin elinde bir güç olarak gelişmiş.
tiyatro halkın bastırılması, belli bir düzeni kabul etmesi ve idame ettirmesi amacıyla kullanılmış. bunu ister tiran, ister kral, ister kilise yapsın... halk hep seyirci konumunda tutulmuş. seyirci sahnede seyrettiğini anlayıp, özümsesin, kendi hayatına geçirsin istenmiş. sahne hep bir monoloğu öngörmüş aslında.
seyircisine ders veren, öğüt veren ya da korkutan bir yapıyı benimsemiş. forum tiyatrosu işte bu anlamda ezilenleri özgürleştirici bir yapıya sahip. çünkü forum tiyatrosu’nda yüzyıllardır süre gelen monolog anlayışı yerini diyaloga bırakır. adından da anlaşılacağı gibi, bir forum yani tartışma ortamı açar, seyircisiyle birlikte gösterilen çatışmaya olası çözüm yolları arar, sorular sorar. seyirci pasif izleyen rolünü bırakıp, aktif seyredene dönüşür.
boal bu yeni seyirci kavramını seyirci-oyuncu olarak niteler. artık seyirci-oyuncu seyrettiği oyunla harekete geçen zihinsel faaliyetini sahneye çıkıp eyleme geçirerek, bu ezilmeye ve baskıya nasıl karşı çıkabileceğini dener. bunu da tiyatroda, sahnede yani güvenli bir prova alanında gerçekleştirir. daha sonra da bunu kendi hayatına geçirir.
boal ve ezilenlerin tiyatrosu
bu yöntemi ortaya koyan ve geliştiren augusto boal sizin için kimdir, yolunuz nerede kesişti? boal neden böyle bir şeye ihtiyaç duymuş?
augusto boal benim kendi yaşam yolculuğumdaki en önemli rehberlerden biri. tıpkı judith butler, caryl churchill gibi. 1996 yılından beri kadınlarla tiyatro çalışıyorum. kadın meselesini ele alan, erkek egemen sistemi sorgulayan birçok kısa oyun çıkardık, seyirciyle paylaştık. ancak bir süre sonra sadece soruna odaklanmak yeterli gelmemeye başladı. boal’ın ezilenlerin tiyatrosu teorisi ve uygulamaları benim çalışmalarıma yön verdi, diyebilirim.
brezilyalı tiyatro insanı augusto boal’ın da ezilenlerin tiyatrosu yolculuğu bu şekilde gelişiyor aslında. 1931 doğumlu boal, aslında kimya mühendisi. new york’a yüksek lisans eğitimi almaya gittiğinde tiyatro bölümünden de dersler almaya başlıyor ve new york’taki çeşitli yazar, yönetmen ve oyuncularla tanışıyor. brezilya’ya döndüğünde de arena tiyatrosu’na katılıyor.
yenilikçi bir tiyatro olan arena tiyatrosu’nda toplumsal gerçekçiliği hem biçim hem içerik olarak sahneye taşımaya çalışıyorlar. brezilya’nın politik olarak çok çalkantılı olduğu dönemler, 1950ler ve 1960lar. halkla, işçilerle, köylülerle ilgili oyunlar sahneye koydukları dönemde, boal kendi kendine şu soruları yöneltmeye başlıyor: kim için oyun yönetiyorum? seyirciler kim? daha sonra brezilya’nın kırsalına turne yapmaya başlıyorlar ve ‘gerçek’ seyircilerini aramaya başlıyorlar.
ancak bu da yeterli olmuyor tabii! seyircilerin soruları, sorgulamalarıyla boal adım adım ezilenlerin tiyatrosu’nu hem teori hem de uygulama açısından kurmaya başlıyor. yüzyıllardır halkın elinden alınmış olan tiyatroyu, halka iade ediyor bir bakıma. ‘tiyatrocuların’ yaptığı ve halkın seyirci konumunda tutulduğu tiyatroyu, halkın aktif olduğu bir tiyatroya dönüştürüyor. bu oldukça devrimci bir yaklaşım.
“ezilenlerin tiyatrosu”nun türkiye’deki yolculuğunun satır başları neler? kimler uğraştı, neler yapıldı bu konuda?
türkiye çalışmalarının çok yeni olduğunu söylemeliyim. anadolu üniversitesi tiyatro bölümü’nden doç. dr. ebru gökdağ’ın öğrencilerle ve gençlerle sistematik uygulamaları, hapishane vs. gibi mekanlarda çalışmaları var.
ebru’yla benzer dönemlerde ezilenlerin tiyatrosu uygulamaları yapmışız. bu da 90’ların sonuna tekabül ediyor. ancak farklı illerde olduğumuzdan daha sonra birbirimizden haberdar olabildik.
aslında türkiye’de ezilenlerin tiyatrosu öncüleriyiz sanırım. sistematik olarak ezilenlerin tiyatrosu çalışan birey ve topluluklar olarak 2008 yılında ezilenlerin tiyatrosu merkezi- türkiye’yi kurduk. çalıştığımız birçok konu var. örneğin toplumsal cinsiyet ve patriyarka, kadına yönelik şiddet, hekimlere yönelik şiddet, öğretmenlerin maruz kaldığı mobbing, lbgtı topluluklarının sorunları, öğrenci hakları, vatandaşlık hakları, hapishanelerdeki şiddet, çocuk gelinler, ensest, akraba evliliği, zorla evlendirme vb.
forum tiyatrosu tam olarak ne demek?
forum tiyatrosu ezilenlerin tiyatrosu tekniklerinden sadece biri. ama en çok kullanılan yöntemlerin başında geliyor. gazete tiyatrosu, imge tiyatrosu, görünmez tiyatro, yasama tiyatrosu, arzu gökkuşağı, kafadaki polis gibi toplulukların ve halkın ihtiyaçlarına göre boal’ın yarattığı çeşitli teknikler var.
bir de boal’ın ölmeden önce geliştirdiği ezilenlerin estetiği’nden bahsetmeden geçmeyeyim. tüm teknikleri birleştirdiği ve sanatın tüm dallarını kapsayan örgütlenmeyi, katılımı ve çoğalmayı tarif ettiği ezilenlerin estetiği. kitapta elimden geldiğince detaylı bir şekilde ele almaya çalıştım. forum tiyatrosu’nu biraz önce kısaca anlatmaya çalışmıştım.
genel olarak forum tiyatrosu’nda şu şekilde çalışıyoruz: talep eden toplulukla bir atölye çalışması yapıyoruz. bu atölye çalışmasında çeşitli egzersiz ve oyunların ışığında ve imge çalışmalarının desteğiyle, topluluğun ortak baskı ve ezilmesini ortaya çıkarıyoruz. imge çalışmaları bedensel çalışmalardır. sözün olmadığı, fotoğraf karelerini anımsatan hatta heykel diyebileceğimiz çalışmalar. bu imgeler ezilenin baskıyı ve ezilmeyi ifade etmesini, görselleştirip, şekillendirmesini sağlar. ortak baskı ve ezilme bulunduktan sonra bunu topluluk doğaçlayarak oyunlaştırır. f
orum tiyatrosu oyunları genelde çok uzun olmaz, bir ya da bir kaç çatışmayı ele alan bir oyundur. ancak alışageldiğimiz tiyatrodan farklı olarak, forum oyunları çatışmanın krizleştiği hatta krizin en yüksek anında biter. işte o andan sonra oyun seyirciye açılır. seyretmiş olduğu bu baskı ve ezilmeye karşı, ezilen karakterin yerini alarak karşı çıkmaya ve çözüm yolları bulmaya çalışır. seyirci-oyuncu zihninde düşündüğü stratejileri ve olasılıkları eyleyerek sahnede prova etmeye çalışır. bu eylemlilik kuşkusuz bu teatral alandan çıktıktan sonra da sürecektir.
tiyatro ve feminizm
senin bu konuyu öncelikli uğraş alanı olarak seçmiş olmanın temelinde neler, hangi ihtiyaçlar ya da yaklaşımlar var?
uğraş alanından öte, tiyatro ve feminizm benim kendimi ifade edebildiğim, kendimi özgürleştirebileceğimi düşündüğüm alanlar. yıllar içinde ben de çeşitli topluluklarla, birçok konuda ezilenlerin tiyatrosu çalıştım. kitapta sadece kadınlarla yaptığım çalışmaya odaklandım. on dokuz yıldır kadınlarla tiyatro çalışıyorum.
ayrıca on beş yıldır da feminist tiyatro yapıyoruz. aslında topluluklarla yaptığımız birçok ezilenlerin tiyatrosu çalışması benim tiyatroya bakışımı, tiyatronun işlevini öğrenme sürecimi de gösteriyor. ancak bu iki aşamalı sanırım.
birincisi kadınlarla yaptığımız ezilenlerin tiyatrosu çalışmalarının benim kendimi, feminizmi, erkek egemen sistemin kadınlara tanımladığı tüm o toplumsal rol ve kimlikleri hala tartıştığım bir aşama...
ikincisi de profesyonel anlamda tiyatronun inanılmaz derecede erkek egemen olmasından kaynaklanan bir başka mücadele alanı. benim de sanırım aldığım yol, tiyatronun bu eril, erkek egemen yapısıyla ilgili.
o mücadeleyi de sanırım tiyatro boyalı kuş içinde veriyoruz. ama aslında yıllar geçtikçe bu iki aşamanın çok da birbirinden ayrı olmadığını fark ettik. yani tiyatro boyalı kuş yaptığımız tüm insani ve teatral faaliyetleri kapsayan bir yapıya büründü.
kadınların bu süreçte aktif-öncü-önder olduğu anlatılıyor kitap boyunca, bu neden kaynaklandı?
patriyarka her yerde farklı mekanizmalarla ve farklı sistemlerle işbirliği içinde çalışıyor. kapitalizm, milliyetçilik, militarizm, heteroseksizmin patriyarkayla çok güçlü bir akrabalığı var, diyebilirim.
bu açıdan bakıldığından kadınların ezilmesi meselesinde tüm bu sistemleri görebiliyoruz. ben kitapta özellikle dünyadaki ve türkiye’deki ezilenlerin tiyatrosu kadın çalışmalarına odaklanarak, yaptığımız çalışmaların değerlendirmesini yapmaya çalıştım. zaten topluluklarla çalışmaya gittiğinizde katılımcıların çoğunun kadınlar olduğunu da görürsünüz. bu hiç şaşırtıcı değil. örneğin tiyatro boyalı kuş bünyesinde 2008 yılında gönüllülerimizle forum tiyatrosu çalışmaları yapmak için çağrı yaptık. katılanların hepsi kadın arkadaşlarımızdı. atölyenin sonucunda da kadına yönelik şiddet ile ilgili bir forum oyunu çıkardık. tesadüfi olduğunu düşünmüyorum.
bir ezilenlerin tiyatrosu hareketi olan hintli topluluk jana sanskriti’de de kadınların öncülüğü göze çarpıyor. kadınlar değişim istiyor! kadınlar özgürlük istiyor!
“forum tiyatrosu”
tıp ve hukuk temalı bazı çalışmalar da yaptığınızı biliyoruz, onlardan da kısaca söz edebilir misin? nasıl sonuçlar alındı, aldınız?
iki yılı aşkın süredir istanbul tabip odası’ndaki arkadaşlarla hekime yönelik şiddet üzerine çalışıyoruz. son dönemde türkiye’deki temel sistemlerdeki değişimler ve neoliberal politikalar toplumu olumsuz yönde etkiliyor. sağlık alanında da hekimlere yönelik şiddet doruğa ulaştı. hekim intiharları, hekimlere yönelik fiziksel şiddet, hekimlerin öldürülmesi, ekonomik şiddet, psikolojik şiddet, çalışma koşullarının etik boyuttan uzaklaştırılması vb. forum tiyatrosu aracılığıyla bu sorunlara nasıl birlikte çözüm bulabiliriz’i seyircilerimizle birlikte araştırmaya çalışıyoruz.
tabii ki çok kolay değil, hatta bazı noktalarda imkansız gibi görünüyor. ancak burada önemli olan farkındalığı yaratmak, eylemliliği teşvik etmek ve örgütlenmek, birlikte hareket etmek. ezilenlerin tiyatrosu ve özelde de forum tiyatrosu topluluklara bir reçete sunmuyor maalesef. ama ezilenin özgürleşmesi yolunda bir araç ve alan sağlıyor. istanbul tabip odası’ndaki hekim arkadaşların da bu çalışmaları devam ettirmesini umuyorum. çoğalma dediğimiz böyle bir şey!
peki hukuk konusu?
gezi sürecinde de direnişin hukuk atölyesi ve gezi hukuku’yla birlikte çalıştık. yoğurtçu parkı’nda hukukçu ve psikolog arkadaşlarla bir etkinlik düzenledik. var olan yasal haklarımızın neler olduğu üzerine gerçekleşecek bir sunumda, biz de ezilenlerin tiyatrosu merkezi olarak bir çağrıda bulunduk. sanırım etkinlik saat 20.00’deydi. biz saat 17.00’de yoğurtçu parkı’nda buluşmak, kısa bir atölye yapmak ve forum oyunları çıkarmak üzere açık bir çağrı yaptık. gelen katılımcılarla birlikte hukukçu arkadaşlarımızın konuşacağı konuları irdeleyerek kısa oyunlar çıkardık. bunlar evlerimize polis baskını olduğunda neler yapılacağı, gözaltına alındığımızda neler yapıp yapmayacağımız vb. üzerine oldukça pratik konulardı. o dönemde bu konular çok önem arz ediyordu. öğrenmenin birçok yolu var. forum tiyatrosu da bunlardan biri aslında. seyirci-oyuncu’nun zihninde düşündüğü bir stratejiyi parktaki o oyun alanında denemesi, prova etmesi, işleyip işlemediğini görmesi, hukukçuların yorumları, hepimize farklı bir deneyim yaşattı diyebilirim. yüzlerce insan park forumunda forum tiyatrosu ile yasal haklarını nasıl kullanması gerektiği üzerine pratik ve teorik bir çalışmanın içindeydi. daha sonra ezilenlerin tiyatrosu merkezi’ndeki arkadaşlarımızdan bazıları park forumlarında farklı ezilenlerin tiyatrosu çalışmaları da yürüttüler.
21. yy yeni bir yüzyıl ve gerçekten bu coğrafya başta olmak üzere tüm dünyada daha önce yaşanmamış çeşitli değişimler, dönüşümler, hatta bir anlamda “devrimler” yaşanıyor. iki yıl önce yaşadığımız ama aslında tüm sıcaklığıyla hâlâ gündemimizde olan “gezi direnişi”, henüz “bitmeyen” bir direnişin sürdüğü “kobané” ve onun da içinde yer aldığı “rojava devrimi”, yarın yapılacak ve başka bir “sonuçun mümkün görüldüğü” belki bir “7 haziran seçimleri” bağlamında ezilenlerin tiyatrosu, ya da “forum tiyatrosu” nereye oturuyor, neler var ve vaât ediyor?
ezilenlerin tiyatrosu ezileni özgürleştirmeyi hedefleyen yapısıyla aktifleşmeyi, eylemliliği, katılımı, örgütlenmeyi ve çoğalmayı öngörür. soru sormayı, sorgulamayı, eleştirmeyi, ezilme ve baskıya karşı çıkmayı, bunlara karşı mücadele etmeyi amaçlar. ezilenlerin tiyatrosu ezilenin özgür olduğu, olacağı bir toplumsal değişimi hedefler. tüm bunları da tiyatro ve sanat yoluyla yapar.
gezi ile birlikte hepimiz değiştik ve dönüştük. başka bir dünyanın mümkün olduğunu hayal etmeye başladık, bu hayali nasıl gerçekleştirebileceğimiz üzerine çalışmaya başladık. toplumsal olarak bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. şu an belki seçimlere odaklanmış durumdayız. yarın oy vermeye gideceğiz. akşamında yine sokaklarda olacağız. belki kutlayacağız, belki protesto edeceğiz. ama halk olarak sokakta olacağız. seçimin sonucu ne olursa olsun, bu çok önemli bir mücadele. demokrasi ve özgürlük için verilen bir mücadele! boal da 1990’larda rio’ya meclis üyesi olarak seçiliyor ve yasama tiyatrosu’yla yirmiye yakın yasa çıkarıyorlar o dönemde. seçim kampanyası da tiyatro ve sanatla yapılıyor. ezilenlerin tiyatrosu’nun yani tiyatro ve sanatın çok büyük bir gücü var. gezi ile başlayan bu sürecin umutlu olduğunu düşünüyorum ve tabii bizlerin ezilenlerin tiyatrosu’nu daha çok çoğaltmamız, halkın, insanların talep ve ihtiyaçlarına göre kullanmalarını sağlamamız gerekiyor.
kitabın hikâyesi
kitabın yayınlanma sürecine dair söyleyeceklerini de merak ediyorum?
bu kitabı on yıldır, aralıklarla yazıyorum. aslında okmeydanı’nda yaptığım iki yıllık bir çalışmanın değerlendirmesini içeren bir yüksek lisans teziydi. ingilizce olarak boğaziçi üniversitesi sosyoloji bölümü’ne teslim edilen bir araştırma. on yıldır ingilizcesi birçok internet sitesinde erişime açık; okuyanlar, bana eposta atanlar oluyor. araştırmacılara, uygulayıcılara bir kaynak oldu.
ancak türkçeleştirmek benim için çok zorlu bir süreçti. çünkü çalışmış olduğumuz toplum merkezi kapatılmıştı, türkiye’deki birçok sistem, örneğin sosyal hizmet etkinlik alanını değiştirmişti, tezde tartışmış olduğum ve eleştirdiğim birçok mesele artık önemini yitirmişti.
tezimi de çok severek yazdığımı söyleyemem. politik, feminist dertlerle yazdığım bir tezdi akademik dertlerden çok. ezilenlerin tiyatrosu’nun nasıl bir feminist metodoloji ve bilinç yükseltme yöntemi olduğunu da anlatmak istiyordum. tezden sonra da birçok çalışma yapmıştım, bunları nasıl kitaplaştırabilirdim?
sonunda elinizde tuttuğumuz bu şekle büründü. okmeydanı çalışmalarını bir bütün olarak ele aldım. daha sonra yaptığımız çalışmaları söyleşilerle birlikte ek bölümünde aktarmaya çalıştım.
kitap yayınlanalı çok olmadı ama ilk tepkiler neler?
birbirinden farklı tepkiler geliyor. e-posta atanlar, arayanlar, mesaj atanlar... okmeydanı’ndan ezilenlerin tiyatrosu çalışmalarına katılmış bir kadın arkadaşım, kitabı ağlayarak okuduğunu söyledi. o günlere döndüğünü söyledi... bir başka kadın arkadaş, benim de bu dünyada dikili bir ağacım oldu dedi.
bu anlamda on yılımı almış olsa da, bu kitabı bitirebildiğim ve bu deneyimleri türkiye okuyucusuyla paylaşabildiğim için çok mutluyum. bizlerin yaptığı bu çalışmalar, umuyorum birçok kadın çalışmasına ışık tutar, yön verir, böylece farklı yöntemler geliştirirler. bir kısım okuyucu ise içinde birçok bilgi olduğunu söyledi. bir kısım ezilenlerin tiyatrosu’nu bildiği halde kitabı okurken bu bilginin pekiştiğini ifade etti. bunların hepsi beni çok mutlu ediyor tabii!
kitabın her ne kadar bir "tiyatro" kitabı sanılsa da aslında öyle değil, bu bağlamda size yansıdığı kadarıyla tiyatrocular dışındaki kişilerin tepkileri, değerlendirmeleri nasıl?
bana göre bu kitap feminist bir tiyatro kitabı. kitapta sadece ezilenlerin tiyatrosu’nu ele almıyorum. ezilenlerin tiyatrosu yapılan coğrafyayı, alanı, mekanı, bağlamı, tartıştığı söylemleri ve teorileri de irdeliyorum.
kadınlarla ezilenlerin tiyatrosu yaptığınızda ve hele de bunu toplum merkezi gibi bir mekanda yaptığınızda karşınıza çıkan söylemler neler oluyor, bunlara da bakmak istedim.
kadınlar için eğitim diye bir söylemin nasıl hayat bulduğunu, nasıl tekrar tekrar üretildiğini, günümüz politikasını etkileyen projeciliği, kurumsallaşmayı, devletin sosyal hizmet politikalarını vb. anlatmadan sadece atölye ve gösterileri anlatmanın mümkün olmayacağını gördüm. ayrıca judith butler’ın performatiflik kuramıyla ezilenlerin tiyatrosu’nu nasıl okuyabileceğimiz üzerine de düşündüm.
ezilenlerin tiyatrosu’nun nasıl bir feminist metodoloji ve feminist bilinç yükseltme yöntemi olabileceğini sadece yazmadım, bu savlarımı okmeydanı’ndaki kadın katılımcıların sözleriyle ve söyleşilerle destekleyerek okuyucuyla paylaştım. bu anlamda belki okuyucuya sunduklarım geniş bir yelpazede görülebilir.
ancak okuyucuyu da özgür bir alan bırakmak istedim, o yüzden bölümler arasında organik bağlar kurmamaya özen gösterdim. okuma seçeneklerinde zaten yazıyorum, istenilen sırayla okunabilir diye. bunu samimiyetle söylüyorum.
sevgili jale karabekir’in bu söylediklerinden sonra onun, kitabın tanıtım mesajında yer verdiği çağrısına katılıyor ve yineliyorum:
bu kitabın ezilenlerin tiyatrosu çalışmalarına yeni ufuklar açması dileğiyle…
* türkiye’de kadınlarla ezilenlerin tiyatrosu, agora kitaplığı, mayıs 2015
iletişim için: [email protected]
Jale Karabekir kimdir? |
1999 yılında İstanbul Üniversitesi Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü’nden mezun olan Jale Karabekir 2004 yılında Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde yüksek lisansını tamamladı. 2002-2006 yılları arasında aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 2007 yılından bu yana Işık Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak ders vermektedir. Jale Karabekir kadınlarla tiyatro çalışmalarına 1996 yılında Gazi Mahallesi’nde başladı. 1998-2002 yılları arasında Okmeydanı Toplum Merkezi’nde kadınlarla tiyatro, Ezilenlerin Tiyatrosu, yaratıcı yazma gibi çalışmalar yaptı. Kadınlarla, gençlerle, öğrencilerle, karma gruplarla, aktivistlerle ve meslek gruplarıyla yurt içinde ve yurt dışında birçok farklı temada Ezilenlerin Tiyatrosu atölye çalışmaları yapmayı sürdürmektedir. 2008 yılında kurulan Ezilenlerin Tiyatrosu Merkezi-Türkiye’nin kurucu üyesi, Ezilenlerin Tiyatrosu kolaylaştırıcısı ve jokeridir. Ayrıca, 2015 yılında Hindistan’da kurulan Jana Sanskriti Uluslararası Ezilenlerin Tiyatrosu Araştırma Enstitüsü’nün yönetim ekibinde yer almaktadır. Karabekir 2000 yılında feminist tiyatro topluluğu Tiyatro Boyalı Kuş’u kurdu, halen grubun genel sanat yönetmenliğini yürütmektedir. Magdalena Project-Çağdaş Tiyatroda Kadın Ağı ve Uluslararası Ezilenlerin Tiyatrosu Organizasyonu (ITO) üyesi olan Tiyatro Boyalı Kuş, Nora/Nurê adlı oyunlarıyla 2009 Uluslararası Ibsen Ödülleri’ne (Ibsen Awards), Karabekir de feminist tiyatro çalışmalarından dolayı 2014 Direklerarası Özel Jüri Ödülü’ne layık görülmüştür. Alternatif oyunlar sahneleyen Tiyatro Boyalı Kuş, ayrıca gönüllüleriyle Feminist Dramaturjiyle Okuma Tiyatrosu etkinlikleri gerçekleştirmektedir. Toplumsal cinsiyet ve performans konularında çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış yazıları ve ulusal ve uluslararası konferanslarda sunulmuş bildirileri bulunan Karabekir’in, Feride Eralp ile birlikte Türkçe’ye çevirdiği Henrik Ibsen’in “Bir Bebek Evi (Nora)” ile yayına hazırladığı Şahabettin Süleyman’ın “Çıkmaz Sokak” ve August Strindberg’in “Matmazel Julie” adlı kitapları Agora Kitaplığı tarafından yayımlanmıştır. |