* Fotoğraf: TİHV - Mahmut Bozarslan, VOA
Bileşmiş Milletler (BM) İşkence Özel Raportörünün işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezalara ilişkin mevcut durumu ve zorlukları değerlendirmek üzere Türkiye’ye yaptığı ziyaretin üzerinden beş yıl geçti.
Beş insan hakları örgütü bugün yaptıkları ortak açıklamada, Türkiye’deki yetkililerin iddia edilen “işkenceye sıfır tolerans” politikasına rağmen işkencenin yaygınlaşmaya devam etmesini ve ülkedeki en endişe verici insan hakları sorunlarından biri olmayı sürdürmesini kınadı.
Özel Raportörün ziyaretinin beşinci yıldönümünde Türkiye’deki yetkililere acil ve etkili eylem çağrısında bulunan hak örgütleri, “İşkence karşıtı bir gündemin yeniden masaya getirilmesi ülke için çok ihtiyaç duyulan daha geniş bir hukukun üstünlüğü gündemi için yaşamsal öneme sahip bir meseledir” dedi.
Ortak açıklamada imzası bulunan örgütler şöyle: İşkence, Savaş ve Şiddet Mağdurları için Sosyal Yardımlaşma, Rehabilitasyon ve Adaptasyon Merkezi (SOHRAM CASRA), Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CISST), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İşkenceye Karşı Dünya Örgütü – Avrupa, OMCT Avrupa.
“İnsanlık dışı veya aşağılayıcı muamelede artış”
Açıklamada, Türkiye’deki yetkililerin, işkence ve diğer kötü muamele biçimlerinin sorumlularını soruşturma, kovuşturma ve cezalandırma konusunda taahhütlerini belirtmiş olsalar da, gerçeğin farklı olduğu ifade edildi:
“Cezasızlıkla mücadele ve temel insan haklarının güvence altına alınması açısından bazı tedbirler uygulamaya konulmuştu. Son yıllarda polis ve askerin yaptığı gözaltılarda ve hapishanelerde işkence, kötü muamele, zalimane ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele vakalarındaki artış, Türkiye’nin bu alanda daha önce kaydettiği ilerlemeyi gölgeliyor. Bu durum, çeşitli faktörlerin yanı sıra, devletin çeşitli düzeylerinde yaygın bir uygulama haline gelen usul güvencelerinin ihlali, uzun gözaltı süreleri ve kasıtlı ihmalden kaynaklanıyor.
“Ayrıca, savcıların terörle mücadele yasasını kişilere yönelik kullanmasında da istikrarlı bir artış var. Geniş ve muğlak tanımıyla oldukça sorunlu olan “terör suçları” kavramı, siyasi muhalifleri susturmak, bastırmak ve kriminalize etmek için bir bahane olarak araçsallaştırılmakta ve suistimal edilmekte.”
“En yüksek hapsetme oranına sahip ülke”
“Avrupa Konseyi tarafından sağlanan verilere göre, Türkiye terör bağlantılı suçlardan hüküm giyen en fazla mahkûm nüfusuna sahip ülke.
“Ülkenin cezaevi nüfus oranı son 10 yılda yüzde 115,3 artmış ve 2020’de Türkiye 47 Avrupa Konseyi (AK) ülkesi arasında en yüksek hapsetme oranına sahip ülke olmuştur.”
Siyasi tutuklular kapsam dışı kaldı
Hak örgütleri, hükümetin, pandemi süresince de baskıcı bir yönetim şeklini izlediği ifade edildi:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Nisan 2020’de pandemi nedeniyle ülkenin aşırı kalabalık cezaevlerindeki mahpus sayısını azaltmayı amaçlayan bir erken şartlı tahliye yasasını çıkardığında, yasa ülkenin tartışmalı terörle mücadele kanunları kapsamında hüküm giyen siyasi tutuklular, gazeteciler, avukatlar, akademisyenler ve insan hakları savunucuları gibi siyasi mahpuslar kapsam dışı bırakmıştı.
- NOT: Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) Temmuz 2016’dan bu yana Türkiye’ye üç özel amaçlı ve iki periyodik ziyaret gerçekleştirirken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti polis gözetiminde kötü muameleyi ve cezaevlerindeki aşağılayıcı koşullar ile aşırı kalabalığı tespit eden CPT raporlarından sadece ikisinin yayınlanmasına izin verdi. Türkiye’deki STK’ların gözaltı yerlerine erişiminin olmaması da bağımsız izleme ve önleme mekanizmalarının yokluğunu ortaya koyuyor ve bu sorunu daha da kötüleştiriyor.
“İfade ve toplanma özgürlüğü saldırı altında”
Açıklamada, “Muhalif politikacıların, gazetecilerin, insan hakları savunucularının ve hükümetin politikalarını eleştiren herkesin ifade özgürlüğü, örgütlenme ve toplanma özgürlüğü sürekli saldırı altında” dendi.
“Muhalif sesler bu hakkın kullanılması nedeniyle sürekli olarak çeşitli gerekçelerle yargının taciziyle karşı karşıya kalıyor.
“İfade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü yetkililer tarafından yasal kısıtlamalar ve suistimal edici uygulamaları ile ciddi şekilde kısıtlanmıştır ve belirli gruplar özellikle damgalanmış ve marjinalleştirilmiştir. Yetkililer, Onur Yürüyüşleri gibi etkinlikleri yasaklayarak ve üst düzey devlet yetkililerinin homofobik konuşmalarını onaylayarak özellikle kadınları ve LGBTİ+ gruplarını hedef aldı.”
“Cumartesi Anneleri/İnsanları davası simge oldu”
“Türkiye’de güvenlik görevlileri tarafından işkence ve kötü muamele uzun süredir yaygın bir şekilde kullanılıyor ve gösterileri polis aracılığıyla kontrol ederken toplantıların barışçıl yapısını dikkate almadığı için Türkiye uluslararası aktörler tarafından defalarca eleştirildi.
“Bunun başlıca nedeni, üst düzey yetkililerin bu uygulamaları kınamaması ve iddiaları soruşturmak yerine örtbas etmeye istekli olmaları.
“Cumartesi Anneleri/İnsanları davası, barışçıl protestoların Türkiye’deki yetkililer nezdinde suç sayılmasının simgesidir.” (AS)