Çağdaş Hukukçular Derneği Ankara Öğrenci Komisyonu’nun 13 Kasım Çarşamba günü Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde "Türkiye'de Bir Hayalet Dolaşıyor: Gezi Ruhu" başlıklı iki oturumluk bir panel düzenledi.
Etkinliğin ikinci oturumuna katılabildim. İlk oturumda Taksim Dayanışması’ndan Ahmet Saymadı, KAOS GL’den Hayriye Kaya, Çarşı’dan Önder Abay Gezi üzerine konuşmalar yapmıştı.
Pektaş: Gözaltına alınanlara yardım için alanlardaydık
İkinci oturumun ilk konuşmacısı İzmir Baro başkanı Sema Pekdaş, konuşmasına Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi olduğunu ve bu derneğin üyesinin başkanlığını yaptığı ilk Baro olduklarını söyleyerek başladı.
Etkinliği düzenleyen öğrenci ve çoğunluğu Hukuk Fakültesi öğrencilerinin oluşturduğu dinleyicilere de “Meslektaşlarım” diye hitap etti ve böyle bir etkinlikte konuşmacı olarak bulunduğu için memnuniyetini dile getirdi. Öncelikle, eylem ve toplantı yapılmasının hukuka aykırı bir durum olmadığını ve polisten eylem yapılması için izin alınmasının gerekmediğini, sadece eylemcileri korumak adına onlara bir “bildirim” yapılması gerektiğini söyledi. Polisin müdahele hakkı olmadığını, sadece gösteriler istenmeyen boyutlara ulaştığı zamanlarda insanları “dağıtma” yetkisi olduğunu anlattı.
Gezi’nin İzmir’deki ayağından bahsetti ve 1000 kadar gözaltı olduğunu ve bu sayının iller arasında en yüksek olduğunun altını çizdi. Eylemler esnasında hem gözaltına alınanlara yardım etmek hem de kendi haklarını savunmak için sokaklarda olduklarını belirtti. Nöbetçi bir komisyon oluşturarak İzmir’in her yerinde avukatlar görevlendirdiklerinden bahsetti.
Erbilici: Doktorlar ihtiyacı olana yardım eder
İkinci konuşmacı Türkiye Tabipler Birliği’nden Arzu Erbilici’ydi. Revirlerin oluşma sürecinden kısaca bahsetti: “Doktor, ihtiyacı olan insana yardım etmeye çalışır. Eğer ekipmanı yoksa ekipman edinir ve eğer birden fazla kişi varsa ve doktor yeterli gelmiyorsa revirler kurulur. Gezi’deki doktorların bir kısmı öğrencilerden oluşuyordu. Devletin yaraladığı insanları tedavi etmeye çalışan doktorlar dahi gözaltına alındı.”
Erbilici eylemlere hem insanlara yardımcı olmak için hem de AKP döneminde yapılan sağlık konusundaki düzenlemelerden duydukları rahatsızlıkları dile getirmek için katıldıklarını söyledi.
İrat: Türkiye kalabalık ve çirkin ülke
Üçüncü konuşmacı BirGün Gazetesi yazarı Ali Murat İrat’tı. Hukuk ve sağlık gibi ciddi ve ağır konulardan sonra medya konusunda konuşacağı için biraz daha masum ve biraz daha eğlenceli olacağını düşündüğü bir konuşma yapacağını söyleyerek söze başladı.
Gezi’nin birçok insana bir mutluluk tasavvuru verdiğini ve mutlu ve huzurlu olmanın bir yolunu gösterdiğini söyledi. Ülkede yaldızlarla gizlenmiş pek çok şey olduğunu “Yaldızları kazırsanız kurum kurum dökülen Türklük, erkeklik ve Sünniliği görürsünüz” sözleriyle dile getirdi.
İrat eylemlerinin bitmesinin iyi bir şey olduğunu, insanların umutsuzluğa kapılmaması gerektiğini, çünkü Gezi’nin görevini yaptığını ve her şeyin artık eskisinden daha farklı gözlerle görülebildiğini söylediği konuşmasını şöyle sürdürdü: “Gezi sürecinde ‘heteroseksüellerin eşcinsel aşkı’, ‘Sünnilerin Kerbela aşkı’ gibi birbirine zıt kavramları bir arada kullanmak yanlış olmayacaktır. Bu da kavramların nasıl değiştiğini gösteriyor. Nuri Bilge Ceylan, Cannes’tan ödül alırken Türkiye için “Yalnız ve güzel ülkem” demişti; aksine Türkiye “kalabalık ve çirkin ülke”dir. Yurtsever, vatansever, nasıl adlandırırsak adlandıralım asıl yurtseverler kendi kökenini, geldiği yeri beğenmeyen ve onu güzelleştirmek, iyi yönde değiştirmek için çabalayan insanlardır.”
İrat Gezi Direnişi sürecinde medyanın aldığı tavrı da eleştirdi: “Televizyon izlemeyi 90’larda yapılan yalan haberleri fark ettikten sonra bıraktım. Yandaş haber kanallarının eylemleri ilk günlerde haber yapmaması kendilerine yakışan bir tutumdu. Bunun sebebi hükümetin değişmesi durumunda yeni hükümetin iplerini çekmesinden korkmalarıydı. Zaten Gezi’nin televizyonlarda yayınlanmasına ihtiyacı yoktu; kendi medyasını duvarlarda, sokaklarda yarattı. Medyanın ortadan kalkması devletin çıplak bıraktı; böylece yüce devletin aslında polis olduğu görüldü. Bu nedenle artık yeni ve kendimize ait bir dil yaratmamız gerekiyor.”
İrat konuşmasını Wittgenstein’ın “Şişenin içinden dışarı çıkmak isteyen ama sürekli cama toslayarak, sersemleyen sineğe: dışarısını görebilirsin bunu anlıyorum; ama asla dışarı çıkamazsın! Sen cama toslamaya mahkumsun” sözleriyle noktaladı.
Yılmaz: Ali İsmail Korkmaz davası ileri tarihe alınır
Ali Murat İrat’tan sonra ÇHD Ankara’dan Murat Yılmaz sözü aldı ve Ali İsmail Korkmaz’ın davasının Kayseri’ye alınmasının henüz mümkün olmadığını, sadece davanın oraya alınması talebinin yapılabileceğini, dolayısıyla 20 Kasım’da davanın görülmesinin mümkün olmayacağını, daha ileri bir tarihe alınacağını anlattı.
Yılmaz ev sahibi olduğu için sözü çok uzatmayacağını belirterek hemen soru cevap kısmına geçti. TTB’den Arzu Erbilici erken ayrıldığı için sorular Sema Pekdaş ve Ali Murat İrat’a yönlendirildi.
İlk oturumun konuşmacılarından KAOS GL’den Avukat Hayriye Kara’nın Ali Murat İrat’a yönlendirdiği soru günün özeti gibiydi: “Sizce Gezi’den sonra insanların kavramları birleştirmesindeki sıkıntı devam edecek mi? Bir insan hem lezbiyen hem Kürt hem Alevi kimliğinde olamayacak mı? Bir konu hakkında konuşurken insanlar hala o kimliklerini giymek zorunda mı kalacaklar?” (BK/HK)