"Kıbrıs'taki seçimlerden sonra Türkiye'nin resmi politikası, KKTC'de Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ve Birleşik Demokrasi Hareketi'nin (BDH) politikalarına yaklaştı" diyen Özuslu, bu gelişmenin KKTC'de statüko yanlılarını zor durumda bıraktığını vurguluyor.
Gelişmeler karşısında KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın ve Ulusal Birlik Partisi'nin (UBP) zor durumda kaldığını belirten Özuslu, bu durumun yeni bir yapılanmaya işaret ettiğini söylüyor:
"KKTC'deki siyasi partilerin ve statüko yanlılarının yenilenmesi gerekiyor. Geçmişte 'Anavatan' söylemi yürütenler, artık geçmişteki söylemleriyle çelişerek yürüyecekler.".
bianet'in sorularını yanıtlayan Özuslu, görüşlerini şöyle açıklıyor:
KKTC'de 14 Aralık'la başlayan süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Erken seçim söz konusu olacak mı?
14 Aralık seçimleriyle ortaya çıkan Meclis aritmetiği, 50 kişilik parlamentoda kilitlenmeye yol açtı; Ne çözüm ve Avrupa Birliği'ni (AB) hedefleyen ne de statükocu partiler hükümet kurabildi.
Ya iki bloktan partilerin yer alacağı bir koalisyon oluşturulacak, ya da erken seçime gidilecekti. 1 Mayıs'ta Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB'ye üyeliği, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye için büyük bir sıkıntı. Bunun aşılabilmesi için de bir hükümet kurulması zorunlu. Bu nedenle, erken seçime herkes karşı.
Seçimlerin ardından Türkiye ile KKTC'de çözüm ve AB'yi savunan partiler arasında bir yakınlaşma gözleniyor. Bu yakınlaşma, KKTC'de muhalefette nasıl değerlendiriliyor?
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin tavrı, Kıbrıs'ta çözümü ve AB'yi talep eden kesimlerle, örtüşüyor. Geçmişle taban tabana zıt, son derece olumlu bir tutumu var.
Kıbrıs'taki seçimlerden önce, Türkiye'de daha çok Aralık ayındaki, Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesi beklenen AB zirvesi mihenk taşı olarak alınıyordu.
Kıbrıs'ta ise, çözümü ve AB'yi savunan partiler önlerine 1 Mayıs'ı koymuşlardı. Seçimlerin hemen ardından, Türkiye, Kıbrıs'ta 1 Mayıs'ı çözüm için önemli gören muhalefete yaklaşmaya başladı.
Dolayısıyla, Türkiye'deki hükümetin tavrı, KKTC'deki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ve Birleşik Demokrasi Hareketi (BDH) hareketinin tavrına yakınlaştı.
Cumhurbaşkanının ve askerin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ankara zirvesinden önce, AKP'nin Türkiye'de askeri kanadın tepkisine yol açan çıkışları endişe uyandırıyordu. Cumhurbaşkanının ve askerin tutumu merak konusuydu.
Dünkü zirveden çıkan metin, bu kuşkuları aştı. Her ne kadar konunun Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) ele alınacağı söylense de, MGK'nın bir karar organı olmadığını Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de dile getirdi. Kıbrıs gibi stratejik konuların MGK'da görüşülmesini normal karşılamak gerekir.
Görüşmeler, çözümü hedefleyen bir hükümet kurulması ihtimalini artırdı mı?
CTP Genel Başkanı Talat liderliğinde, Türkiye'nin dün ortaya koyduğu Kıbrıs politikasıyla işbirliği halinde çalışabilecek bir hükümet kurulması ihtimali güç kazandı.
Türkiye'nin tavrı CTP'yi de, farklı söylemlere sahip DP'yi de rahatlattı. Çünkü, DP içindeki bazı fanatik unsurlar, CTP ağırlığında hükümet kurulmaması konusunda baskı yapıyorlar. Belli yayın organları da, baskı unsuru olarak kullanılıyor.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın uzun süredir AKP hükümeti ile çeliştiği biliniyor. Bu durumda, baba Denktaş'la oğul Denktaş'ın tavırları çelişecek mi?
Liderlerin Ankara'daki toplantısından çıkan metinde, müzakereler için tek görüşmeciye atıfta bulunulmuyor. Cumhurbaşkanı Denktaş'ın bu karara rağmen, Annan Planı ile ilgili olumsuz tavrını sürdürüp sürdürmeyeceğini bilemiyoruz.
Bu, Ankara'da Pazar günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yapacağı görüşmede netlik kazanacak. Bu süre, MGK toplantısına kadar da uzayabilir.
Talat'ın Salı günü görevi iade etmesi veya hükümeti kurması gerekiyor. Cumhurbaşkanı Denktaş'ın tavrı, hükümetin kurulmasını yüzde 100 etkilemeyebilir; ancak DP'nin Denktaş'a rağmen CTP ile kuracağı bir çözüm hükümeti çelişkili görülebilir.
İkinci alternatif, Cumhurbaşkanı Denktaş'ın "Türkiye'nin tepesinden de karar çıktı, ben buna uyarım, işbirliği yaparım" demesi. Tabii, bu zorlukları tamamen ortadan kaldırmayacaktır.
Bugüne kadar hep Türkiye'yi referans alan bir başka güç de, Ulusal Birlik Partisi (UBP). UBP, parlamentoda da güçlü. Çözüm önünde engel oluşturabilir mi?
UBP, parlamentodaki en büyük güç. Bugüne kadar hep Türkiye'yi referans gösteren bir parti, Türkiye'ye doğrudan karşı çıkmayı göze alamaz. Türkiye'nin resmi politikası çözümü hedefledikten sonra, UBP'nin bunun karşısında durabileceğini düşünmüyorum.
Türkiye'nin tavrındaki değişiklik, Kıbrıs'taki statükocu kesimleri nasıl etkiler? Yeni bir yapılanma söz konusu olacak mı?
Türkiye'nin "Çözümü hedefleyen taraf biz olalım" politikası, Denktaş'ı ve UBP'yi fena kıstırdı. DP, seçim sürecinde "Annan Planı ile ilgili itirazlarını baki tutmak kaydıyla, çözüme karşı olmadığını" söyleyerek, bu pozisyondan kurtuldu. Şimdi 1 Mayıs hedefini zikredebiliyor.
Türkiye'deki tüm iktidar odaklarının çözümün yanında yer alması, iki taraftaki çözüm karşıtlarının işbirliğini ortadan kaldırdı. Çözüm karşıtı bazı odakların varlığı biliniyor, ancak bunların Türkiye'de ne kadar güçlü hareket edebileceği, bir soru işareti.
Türkiye'nin geçmişiyle bugünü arasında çok ciddi bir politika farkı var. Şu anda Kıbrıs'ta Türkiye'nin resmi politikasıyla örtüşen, CTP ve BDH'nin politikası.
Dolayısıyla, bugün yeni bir yapılanma söz konusu. Buradaki siyasi partilerin, herkesin yapısında bir yenilik söz konusu. Geçmişte "Anavatan" söylemi yürütenler, artık geçmişteki söylemleriyle çelişerek yürüyecekler.
Zorluklara rağmen, Mayıs'a kadar çözüm sağlanabilir mi?
CTP, BDH'nin de katılacağı bir hükümeti arzuluyor; ama bu çok kolay olmayacak. 26 milletvekili ile iki partili koalisyon kurulacak gibi görünüyor. Dolayısıyla, böyle bir hükümetin kurulması, Erdoğan'ın 28 Ocak'ta gerçekleştireceği ABD ziyaretinde Türkiye'nin AB yolunu büyük oranda rahatlatacak.
Erdoğan, Kofi Annan'a Kıbrıs'ta müzakere sürecinin başlayacağını ve Ankara'nın muhtemelen Mayıs'tan önce bir referanduma destek vereceğini deklare edecek. ABD Başkanı Bush'un Ankara'ya mektupta da zaten bu koşul bildirilmişti.
Müzakereler kısa sürede başlayabilir. Annan Planı temelinde görüşme için Yunanistan'dan gelen çağrıya Türkiye ve Kıbrıs Türk halkı da katılırsa, Kofi Annan görüşme için müzakere sürecini başlatır.
Böyle bir durum, Mayıs'a kadar çözümü mümkün kılabilir. Bu sağlanamasa da, Türkiye'nin müzakere tarihi almasını garantileyecek bir ara formül de öngörülebilir.
Ama, Türk tarafı masada uzlaşmacı bir tavır sergilerse, 1968'de Beyrut'ta başlayan görüşmelerden bu yana, yaklaşık 35 yıldır oturduğu suçlu sandalyesinden kurtulabilir. Bu hem çözüm için bir yöntem, hem de Türkiye'nin AB yolunun açılabilmesi için bir ödevdir. (BB)