Avrupa Birliği (AB) hazırlık süreci uzmanı ve Bahçeşehir Üniversitesi AB Merkezi Başkanı Cengiz Aktar ve Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Brüksel Temsilcisi Dr. Bahadır Kaleağası, çerçeve belgesi üzerindeki tartışmaları ve 3 Ekim'e olası etkilerini bianet'e değerlendirdiler.
Cengiz Aktar, "COREPER'de her üyenin 'Müzakere Çerçeve Belgesi'ne bir şey sokuşturmaya çalıştığı haberleri çıkıyor hükümet de bunları reddettiğini açıklıyor ama," diyor "eklemeye çalıştıkları hiçbir şey girmeyecek.Süreci engellemeye çalışanlar süreci geri döndüremeyecek.Komisyonun sunduğu belge olduğu gibi kabul edilecek."
Bahadır Kaleağası, çerçeve belgesinin nitelikleri farklı iki boyutu bulunduğunu belirtiyor: "Belgenin, AB Komisyonu'nun gövdesini ve temel prensiplerini oluşturan ana bölümü ve genişlemeye karşı üye ülkelerin iç kamuoylarını sakinleştirmeyi hedefleyen siyasi söylem boyutu var."
Çerçeve belgesinin altına Türkiye'nin imza atmayacağına dikkat çeken Kaleağası, müzakerelere başlamanın, çerçeve belgesinin içindeki her şeyi kabul etmek anlamına gelmeyeceğinide vurguladı.
AB'nin yürütme organı olan AB Komisyonu'nca hazırlanarak 29 haziranda onaya sunulan "Müzakere Çerçeve Belgesi"nin 3 ekimde müzakerelerin resmen başlamasından önce, AB karar organı AB Konseyi'nde onaylanması gerekiyor.
AP Ek Protokolü bugün oylayacak
Avrupa Parlamentosu genel kurulu, Gümrük Birliği'nin AB'nin yeni üyelerini de kapsayacak şekilde uygulanmasını öngören Ek Protokolü, bugün oylayacak.
Ek protokolün, Avrupa Parlamentosu'nun 5-8 eylülde yaptığı genel kurul toplantılarında tartışılarak oylanması planlanmış, ancak oylama başkanlık divanının aldığı karar uyarınca ay sonundaki toplantılara ertelenmişti.
Hıristiyan Demokrat ve Sosyalist Gruplar, "AB'nin Kıbrıs karşı deklarasyonunun içeriğinin tam belli olmadığı" gerekçesiyle Ek Protokolün onaylanmasının ileri bir tarihe bırakılması görüşünü benimsemişti.
AB üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarından oluşan AB Konseyi, geçtiğimiz yıl 17 aralıktaki zirvede, Türkiye'nin belirli koşulları yerine getirmesi halinde tam üyelik müzakerelerinin 3 ekimde başlamasını kararlaştırmıştı.
Türkiye belli koşulları yerine getirmiş ve Gümrük Birliği'nin, Kıbrıs Rum yönetimi dahil AB'ye yeni katılan 10 üyeye de uyarlanması için Ankara Anlaşması'nın Ek Protokolünü 29 temmuzda imzalamıştı.
Aktar:Hükümet şu ana kadar sıkı duruyor
Kapalı kapılar ardında sıkı bir pazarlık sürdüğünü belirten Aktar, bu süreçte hükümetin komisyonun sunduğu belgenin dışında hiçbir şeyi kabul etmeyeceği öngörüsünü ileri sürüyor ve ekliyor: "Hükümet sıkı duruyor."
Avrupa Parlamentosu'nun yarın Strasbourg'da oylayacağı Türkiye kararında, Türkiye'nin Güney Kıbrıs'ı üyelik müzakerelerinin başında tanımasını isteyeceği yönünde basında yer alan haberlere ilişkin olarak da Aktar'ın yorumu şöyle: "AP pek çok şey ister ama verdiği kararların bağlayıcılığı yoktur.Türkiye vereceğini verdi, daha fazla vereceği bir şey yok."
Cengiz Aktar'a göre AB içindeki pek çok kesim Türkiye'ye havlu attırmaya çalışıyor, ama "Türkiye'nin itidalli davranarak, moralini bozmadan hedefe doğru yürümesi gerekiyor."
Aktar artık 3 Ekim'i değil, 3 Ekim sonrası müzakereleri düşünmeye başlamak gerekir diyor ama "Türkiye'nin 3 Ekim sonrasına hiç hazır olmadığını" düşünüyor.
"Müzakerelerin başlamaması olasılığı yok"
3 Ekim'de müzakerelerin başlamaması gibi bir ihtimalin çok düşük olduğunu ifade eden Aktar sözlerini şöyle sürdürdü: "Hiçbir şey yüzde yüz değildir. Başlamazsa her şey çok kötü olur.AB içinde kıyamet kopar. Türkiye bir şoka girer, düşünmek dahi istemeyeceğim şeyler olur. 3 Ekimde müzakereler başlamazsa hiçbir zaman başlamaz."
Kaleağası: Türkiye'yi asıl zayıflatan iç tartışmalar
Bahadır Kaleağası, Türkiye'nin önüne sürülen "imtiyazlı ortaklık", "serbest dolaşım", "Kıbrıs" gibi konulardaki itirazlarını ve kendi yaklaşımlarını, soğukkanlı, Avrupalı bir üslupla ve özgüven içerisinde dünya kamuoyuna anlatması gerektiğini söyledi.
Kaleağası, Türkiye'nin sakin bir tutum içerisinde itirazlarını belirtmemesi durumunda ise AB'nin öne sürdüğü konuları zımnen kabul etmiş olacağını ifade etti.
Türkiye asıl "zayıflatan"ın zaman iyi kullanamaması ve kendi içindeki tartışmalarda "zavallı" konuma düşmesi olduğunu belirten Kaleağası,"'Bizi bölmeye çalışıyorlar' paranoyasıyla yaşayan ülkeler bölünmeye mahkumdurlar.İç siyasette muhalefetin sergilediği bu anlayış bizi Avrupa'ya psikopat gibi gösteriyor" dedi.
Müzakerelerin ucu açık olmasının tartışma konusu yapılmaması gerektiğini, bunun Türkiye'nin yararına olduğunu belirten Kaleağası, "Türkiye kendisinden beklenenleri yerine getirirken AB'nin de hazır olması gerekiyor. AB önümüzdeki 10 yılda Türkiye için belki de cazibe merkezi olmaktan çıkabilir" dedi.
Kaleağası AP'nin Türkiye'den Güney Kıbrıs'ı müzakerelerin başında tanıması yönündeki isteğinin bağlayıcı olmadığını, AP'nin bunu ilke kararı haline getirmek istediğini söyledi.
"Serbest dolaşımda kalıcı kısıtlama AB hukukuna aykırı"
Kaleağası,"Türkiye'nin AB üyesi bir ülkeyi tanıması gerekiyor ama Kıbrıs bir istisna ver herkes bunu biliyor. Fakat bu süreçte kullanılmaya çalışılıyor" diyor.
"Aradan geçen zamanda anayasa suya düştü Papadopulos süreci kendi lehine kullandı, Türkiye ise siyasi iletişim boşluğu yarattı ve karşı tarafa hareket alanı verdi. Türkiye'nin geri adım atmamasını beklemek gerekiyor."
Kaleağası Türkiye'nin 17 Aralık öncesinde olduğu serbest dolaşım konusunda yanılgıya düştüğünü söyledi.
Kaleağası "Kalıcı kısıtlama olamaz. Böyle bir şey AB hukukunda mümkün değil, mahkemeden geri döner. Türkiye karşıtı ülkeler kendi kamuoylarına, 70 milyon Türkiyelinin işinize ortak olmasına engel oluyoruz gibi bilimsel açıdan temelsiz bir mesaj veriyorlar. Bir AB hukukçusunun tanımlamasıyla bu siyasi maskaralık" diyor.
"Ama Türkiye bu tezi çürüterek AB'yi 'madara' edeceğine kendini 'madara' ediyor. Kalıcı kısıtlama diye bir şey yok." (KÖ/EK)