Öldürülen insan hakları savunucusu Tahir Elçi'nin eşi Türkan Elçi ve Ahmet Kaya'nın kızı Melis Kaya, Hrant Dink'in öldürülüşünün 14. ölüm yıldönümünde birer yazı kaleme aldı.
Hrant Dink'in genel yayın yönetmenliğini yaptığı Agos'ta yayınlanan yazıda Türkan Elçi "Yıldönümleri, dünyanın kenarında inşa ettiğimiz yarım kalan eski hayatımızı, bizlere diğer günlere oranla daha ziyadesiyle hatırlattığı zamanların adıdır" derken, Melis Kaya "Hrant Dink'in 53 yıllık ömrü de varoluş mücadelesinin en güzel, en kıymetli örneklerindendir" ifadelerine yer verdi.
Türkan Elçi ve Melis Kaya'nın yazıları şöyle:
Elçi: Katledilenlerin yıldönümleri
"Agos, Hrant Dink'in yıldönümü için bir yazıyla katkıda bulunmamı isteyince yıl dönümlerini anlatmanın zor olacağını bildiğim halde hayır diyemedim. Agos'un bizim yanımızda ayrı bir yeri vardır. Yıldönümlerinin adım adım yaklaştığını hissedince günler öncesinden kara bir bulut gibi göğsümüzün üzerine çöken ağırlığı anlatmaya sözcük bulamaz insan, gidenlerin ömrübillah unutulmayacak bir zulümle aramızdan koparılışını hangi kalem hakkıyla yazabilir ki?
Kaybettiklerimizin yıldönümleri, acımızın halkasına bir halkanın daha eklendiği, bir çırpıda elimizden kayıp giden zamanların ve elimizden alınanların çetelesinin tutulduğu, bir yanımızın diri, bir yanımızın ölü olduğunu fark ettiğimiz anın diğer adıdır.
Yıldönümleri, dünyanın kenarında inşa ettiğimiz yarım kalan eski hayatımızı, bizlere diğer günlere oranla daha ziyadesiyle hatırlattığı zamanların adıdır. Dünyanın kenarı diyorum, evet, kenarı. Dünyanın kenarındaki evlerimizde kendi halimizde içimize dönerek herkes gibi sabahları bekleyen gecelerden geçen sıradan insanlar olarak, bir anda kendimizi acının ortasında bulduğumuz zamanların adıdır yıldönümleri.
Yıldönümleri evimizdeki saksılarda değil, sevdiklerimizin göğsünün ortasında yeşeren çiçekleri sulamaya gittiğimiz anların, karın altında günden güne kök salan kasımpatıların, gidenlerin bir daha dönmeyeceklerini bize bir kez daha hatırlattığı, kaybolup kaybolmamakta karar kılamayan usumuzun sığınacak başka mekanlar aradığı zamanların adıdır.
Katledilenlerin yıldönümleri, daha başka, başka başka katledilenlerin de hatırlandığı, haksızlığın zulmün büyüyen dalgası karşısında birbirimize kenetlendiğimiz; yüreğimizdeki duygunun kollarımızda dolaşan gücün diğer adıdır."
Yazının tamamını okumak için TIKLAYIN
Melis Kaya: Makbul ya da makul vatandaş değilseniz...
"Hrant Dink, köklerimizin sadakatle tutunduğu o yaralı topraktan filizlenmiş, tanıdığım, bildiğim en zarif insanlardan biriydi. Karşı duruşunun bile kendine has bir zarafeti vardı. Yürekli ve dimdikti. Hem toplumsal hem bireysel kırılganlığı çok uzaktan, kapalı gözlerle bile okuyabilen ender aydınlardandı. Haksızlığa, eşitsizliğe, ayrımcılığa kendi dilinizden meydan okurken yolunuz hayatın bir yerinde onunla mutlaka kesişirdi.
Çok bizimdi, çok bizdendi. 19 Ocak 2007 ertesinde sokakları dolduran onbinlerce insan da böyle düşünüyor olmalı mutlaka. Yokluğunun yarattığı vicdan ağrısı kimleri yan yana getirmedi ki? Çünkü bir halkın hafızasının ya da bir kimliğin temsiliyetinden çok daha fazlasıydı; insandı. Birleştirici gücünü insanlığından alıyordu. Sözünü sakınmazken alt / üst kimliklerinden azadeydi. Büyüsü buradaydı. Hepimiz onun en yalın haliyle insan oluşuna tav olduk, hayran olduk. İşte tam da bu yüzden, onbinlerce insan onu uğurlarken yan yana durduk, durabildik.
Türkiye’de Ermeni olmak zordur, Türkiye’de Kürt olmak zordur. Türkiye’de eğer dönemin standardının belirlediği bir makbul veya makul vatandaş değilseniz, yaşam her yönüyle, her zaman zordur. Sadık köklerini kendi elleriyle dahi söküp atamadığı toprağında üvey evlat muamelesi görmekten, maruz bırakıldığı yalnızlıktan, inkârdan yorgun düşer insan. Hrant Abi’nin çocukluğundan kalan o bilmecemsi tekerlemedeki gibi devam eder hikâye daima 'Biz biz idik, otuz iki kişiydik, ezildik büzüldük bir kenarda dizildik'.
Ezilip büzülüp bir kenara dizilince de yadırgamaya başlarsınız yerinizi. Oysa kenardakilerin payına hep affetmek ve kabullenmek düşer. Size bir şeyler bahşedilmiştir, üvey evlat olarak minnettar olmanız beklenir. İçinizde günden güne dağ gibi büyüyen bir derdiniz varsa ve o derdi anlatmaya koyulursanız eğer, üstelik kimseyi incitmeden, bahşedilene yüz çeviren bir hain olup çıkıverirsiniz. "Aslî" olanı bir kenara; uzay boşluğunda kendi halinde salınan bir unsur hatta bir renk bile değilsinizdir artık. Derdiniz zamanla bir varoluş mücadelesine dönüşür. Hrant Dink’in 53 yıllık ömrü de, o varoluş mücadelesinin en güzel, en kıymetli örneklerindendir.
Bu çağın tanıkları olarak tarihin açtığı derin yaraları artık görmek zorundayız. Adaleti saklandığı yerden birlikte çıkarmak zorundayız, çıkaracağız da çünkü Hrant Dink’in hatırası bize yeniden ve yeniden cesareti öğütlüyor; çünkü Hrant Abi, yitirdiğimiz bütün güzel abilerimizle yan yana şimdi, bize bakıyor. "
Yazının tamamını okumak için TIKLAYIN
(HA)