Buna bir de "yenilenme" edebiyatı eklenince -ki bu edebiyat artık bir teröre dönüştü- insanlığın ilerici birikimini içermeyen, daha kötüsü bunun farkında bile olmayan ve "bin yıllık" liberalizmi "değişim" ve "solculuk" zanneden bir tutum giderek entelektüel-ideolojik ortama egemen oldu.
Oysa bu kavramların içerikleri Soğuk Savaş sonrasında köklü bir değişime uğradı. Öyle ki, siyaset biliminde bir tür "insan hakları emperyalizmi" olgusundan bile söz edilmeye başlandı.
Bu yaklaşımın haklı nedenleri vardı; Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve diğer batılı emperyalistler, bir önceki dönemin uluslararası hukuk normları olan "egemenlik", "sınırların dokunulmazlığı" ve "içişlerine karışmama" gibi yerleşik siyaset kurallarını tasfiye etmek ve "küreselleşme" konsepti içinde eritmek için "insan hakları" kavramını sıkça kullandılar, kullanıyorlar da.
Artık tartışmak zorundayız
Böylece, küresel kapitalist sisteme dahil olmamakta direnen, pazarlarını ve kaynaklarını uluslarüstü tekellere açmak istemeyen ülkelerin parçalanması, rejimlerinin değiştirilmesi ve işgal edilmesi için ideolojik bir atmosfer oluşturuldu.
Bu durumu hem Yugoslavya'nın kanlı bir etnik boğazlaşmanın içine itilip NATO müdahalesiyle 10 yıl içinde altı parçaya bölünme sürecinde gözlemlemek mümkün hem de daha yakın bir örnek olarak Irak'ın işgalinde...
Bu anlayışın, sosyalist rejimlerin yıkılmasında da -ki bu rejimlere yönelik sol eleştiriler başka bir şeydir- önemli bir rol oynadığını unutmamak gerekir.
Hemen belirtmeliyim ki, Türkiye gibi rejimin kaba, hoyrat ve hatta vahşi insan hakları ihlalleri yaptığı, sistematik işkence olaylarının uzunca bir dönem sıradanlaştığı ve 12 Eylül gibi bir diktatörlük döneminin yıkıcılığını yaşayan bir ülkede bu tartışmayı yapmak çok kolay değil. Üstelik, yürütülen insan hakları mücadelesi rejimin geriletilmesinde önemli bir rol oynamışsa..
Evet ama bu tartışmayı da artık yapmak zorundayız. Hele, feministler dahil, kadın hareketinden ve soldan türbana karşı tek bir eylemin bile gelişmediği uzunca bir dönemden sonra buna mecburuz.
Kadına ve insan aklına saldırı olarak türban
Bilinmeli ki, artık hiçbir kavram masum değil. İnsan aklını teslim almaya çalışan küresel yeni liberal saldırının öncelikle ideolojik alanda gerçekleştiğini unutmamak gerekiyor. Bir bilinç kayması ve liberal bir kirlenmeyle karşı karşıya olduğumuz açık. Bu nedenle öncelikle ideolojik-kültürel planda bir alan temizliğine, kavramlarımızı yeniden kurmaya ve arınmaya ihtiyaç var.
İnsanlığı yeni bir ortaçağa iade etmeye çalışan neoliberalizme, insan aklını kuşatan yeni muhafazakârlığa ve bir gelecek projesine sahip olmayan, dolayısıyla kapitalist uygarlığın mutlak egemenliğine hizmet eden her türden post-modernist anlayışa karşı mücadele etmeden de bu arınmayı gerçekleştirmek mümkün değil.
Ülkemizdeki hak ve özgürlükler mücadelesindeki liberal savrulmayı en iyi gözlemleyebileceğimiz alan, hiç kuşkusuz "türban" konusudur. Esas olarak kadının özgürlüğüne, kazanılmış haklarına ve toplumsal statüsüne karşı aşağıdan gelen kuşatıcı bir saldırı olmasına karşın, "türban" konusu neredeyse kadın hakları mücadelesinin parçası ve bir özgürlük sorunu gibi anlaşılmaya başlandı.
Tuhaf bir liberal anlayışın (ikinci cumhuriyetçilik gibi) terörize ettiği entelektüel bir ortamda, örneğin sol, neredeyse bu konudaki bütün eleştirilerini geri çekti. Dahası, bu konuda alınan tutum bir tür "ilericilik" ve "demokratlık" ölçüsü sayılmaya başlandı.
Oysa bu anlayış, hem tarihsel bir perspektiften yoksun oluşu hem de sadece devlete karşı olmak gibi sınırlı bir gerekçeye yaslanması nedeniyle son derece sorunludur. Daha da önemlisi, bu tutumun, çok daha kahredici başka bir otoriteyi, iktidarı ve tehdidi gözlerden saklamak gibi nesnel bir sonucu var. Çünkü, tartışılmaz ve "kutsal" olanı referans alan ve şiddet içeren bir ayrımcılık, kadına karşı şiddet ve özgürlüklere karşı daha tehdit edici bir tutumdur.
Gericiliğin sancağından ilericilik çıkar mı?
Görüşlerimi somut ve aktüel bir örnekten hareketle açmak istiyorum. Son yıllardaki etkinlikleriyle daha çok insan hakları savunuculuğu kimliğiyle tanınan müzisyen Şanar Yurdatapan sol görüşlü bir sanatçı olarak bilinir.
Yurdatapan, medyatik eylemleriyle dikkat çeken bir isim. Kendisi pek özgürlükçü. Öyle ki, şeriatçı gazeteci Abdurrahman Dilipak'la ortak kitap bile yazdı. Şeriatla insanın özgürlüğü ve kadın hakları nasıl bir araya geliyorsa?..
Şanar Bey'in son medyatik eylemi -ki medyatik yanı önemlidir yoksa kıymeti harbiyesi olmaz- türban takmak oldu. Arkadaşı Dilipak'ın mahkemedeki bir duruşmasına katılan Şanar Bey, gazetelerde yer alan haberlere göre, islamcı kadın avukatların mahkemelere türbanla alınmamasını protesto etmiş. Bunun için başına bir türban bağlayıp duruşmaya girmeye çalışmış. Çok parlak bir buluş olduğuna kuşku yok!
Herkes istediği eylemi yapabilir. Hele soldan giden saf liberallerimiz pek yaratıcı eylem biçimleri de geliştirebilir... Fakat merak ediyorum; kadını aşağılayan, onun davranışlarını, gündelik hayatını ve toplumdaki rolünü büyük ölçüde sınırlayan türbana yönelik Şanar Bey'in bir itirazı bulunuyor mu?
Şer-i hükümlere göre kadının ikinci sınıf insan olduğunun tescili anlamına gelen türban konusunda Yurdatapan'ın bir eleştirisi var mı? Erkek egemen bir inanç sisteminin ürünü olan ve bugün doğrudan siyasal iktidardan gelen türban baskısına karşı Şanar Bey herhangi bir etkinlik gerçekleştirmeyi (örneğin Dilipak'la birlikte) düşünüyor mu?
Türkiye taşrasında başı açık kadınlara neredeyse "fahişe" muamelesinin yapıldığını, inanılmaz bir "toplumsal" baskı ve kuşatma uygulandığından haberi var mı? Eğer varsa, örneğin Erzurum, Bayburt ya da Yozgat'ta mini etek giymeyi düşünür mü?
Yine merak ediyorum; Abdurrahman Dilipak'ın başyazar konumunda olduğu Vakit gazetesini hiç okuyor mu? Eğer okuyorsa bu yayının devletin ve emperyalizmin sola karşı 50 yıl boyunca beslediği, Komünizmle Mücadele Dernekleri gibi CIA patentli örgütler içinde serpilmiş Soğuk Savaş artığı bir damarın çıkardığı gazete olduğunun farkında mı?
Bu gazetenin, genlerinden gelen bir refleksle, Sivas Madımak katliamı için "haklı nedenler" aradığını; NATO zirvesinden önce bir otobüste patlayan bombanın haberini verirken "Kızıl terör" diye dokuz sütuna attığı manşetle ve eski günlere duyduğu derin özlemle devletin o gerici yanına göz kıptığını gördü mü?
Neyse.. bu sorular daha da uzatılabilir. Niyetim, çok da önemli olmayan bu tekil (elbette medyatik) olayı ve bunu meslek edinmiş (esnaflık mı demeliyim) kişileri tartışmak değil, daha kapsamlı bir sorunu gündeme getirmektir.
'Kuran'ın emri Müslüman kadının kimliği'
Eğer böyle bir tartışma yapacaksak -ki bu tartışmayı öncelikle kadın hareketi yürütmelidir- türban eylemlerinde sürekli olarak taşınan bir pankartla işe başlayabiliriz. Fotoğrafı gazetelerde de yer alan pankartta şunlar yazılıydı: "Başörtüsü Kuran'ın emri, Müslüman kadının kimliğidir:"
İşte bu kadar! Sıkıysa karşı çık! Pankart İslamcıların bütün ideolojik ve politik yaklaşımını özetlemektedir. Kuşatıcı, gelenekten beslenen ve aşağıdan, yani toplumun en geri kesimlerinden gelen bir şiddettir bu. İslamiyet içi başka inanışlara ve yorumlara dahi alan tanımayan bu yaklaşıma kategorik olarak itiraz etmeden, yoğun bir ideolojik ve politik mücadele yürütmeden bu ülkede gerçek bir "insan ve kadın hakları mücadelesi" mümkün mü?
İnsanlığı ilerici mirası
Eğer Aydınlanma ve modernite eleştirilecekse bu eylem onu aşmaya yönelmelidir. Oysa Aydınlanmaya karşı yöneltilen yeni muhafazakâr yeni liberal eleştiriler, tarihsel olarak söz konusu dönemi aşma yeteneğine sahip değildir. Tersine, insanlığı bir önceki döneme, ortaçağa iade etmeye ve bunu bir çıkış gibi yutturmaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla insan aklının değil "naklin" yani "vahiy" in egemenliğini yeniden tesis etme girişimidir. Bilimsel aklın yerine, modernizm adına teknolojik aklı geçirme hilesidir.
Potansiyellerini hızla tüketen, bütün insanlığın ve gezegenin geleceğini tehdit eden kapitalist uygarlık, egemenliğini sürdürmek için bilinçleri teslim almak, insanları aptallaştırmak ve akıllarıyla değil inançlarıyla hareket eden mahluklara dönüştürmek istemektedir. Kapitalist uygarlığın temellerini sorgulamadan bir modernite eleştirisi yapılamaz. Bu eleştiri yapılacaksa, insanlığın bütün ilerici mirasını içererek aşma yeteneğine sahip olmalıdır. (MY/BA/YS)