Bu konuda inançlı sendika yönetimini, sendika uzmanlarını ve Avukat Gökhan Candoğan'ı da kutlamak gerekiyor.
26 Ocak, yani birkaç gün önce Petrol-İş yaptığı bir basın açıklamasında şöyle diyordu, "Bugün iş yerlerimizden Türkiye'ye bir kez daha sesleniyor, bir gerçeğin altını bir kez daha önemle çiziyoruz. Tüpraş devrediliyor ve Türkiye kaybediyor ama unutulmasın ki Tüpraş işçisi, Petrol-İş Sendikası Tüpraş'ta asla ve asla kaybetmeyecektir.
Tüpraş işçisi ne örgütlü gücünü ne de kazanılmış haklarını kesinlikle kaybetmeyecektir. Bugünden uyarıyoruz; Petrol-İş Sendikası üyesine dokunmaya kalkanın eli yanar. Şimdiye dek tüm söylediklerimiz doğru çıktı, Tüpraş'a talip olanlar bu sözümüzün de doğruluğundan şüphe duymasınlar.
Çünkü birlik olanlar daima güçlüdür ve direnenler asla yenilmezler.
Bu söz Petrol-İş Sendikası'nın sözüdür, bilen bilir, bilmeyen ise çok yakında öğrenir!"
Direnenler asla kaybetmezler!...
Bu inançlı sesi ne kadar az duyar olduk..Evet, sonuçta, petrol işçileri bir kez daha direndiler ve "şimdilik" de olsa kazandılar..
"Şimdilik" diyoruz, çünkü kazanç, tamamen bir hukuk mücadelesi. Özelleştirme sevdalıları, kayayı yeniden tepeye tırmandırmak isteyeceklerdir. Ama, olsun, hiç olmasa bu ülkede iyi kötü bir bir hukuk devleti olduğu dersini alacaklardır.
Üstüste fiyaskolar neden ?
Gelelim bu soruya..
Tüpraş'ta ilk hukuk bozgunu Efremov-Zorlu Grubu'na verilen ihaleyle ilgili idi ve 4 dava açtı Petrol İş. İşlemin her noktası için yargıya gidildi. İhale öncesi satışa onay veren Rekabet Kurulu kararının iptali için dava açıldı.
İhaleye çıkıldı, bu kararın iptali için dava açıldı İhale sonuçlandırıldı, onunla ilgili dava açıldı. En son Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı çıktı. Onunla ilgili dava açıldı Tüm davalar Petrol İş açısından olumlu sonuçlandı ve ihale iptal edildi..
Tüpraş hisselerinin yüzde 14.76'sının satışıyla ilgili olarak açılan dava sürüyor. Oradan da olumlu bir karar bekleniyor.
Merak edilen soru şu: Özelleştirme İdaresi, ihale süreçlerinde hangi hataları yapıyor da Petrol İş ihaleleri iptal ettirebiliyor?
Bu konuda Petrol İş hukuk kadrosu şöyle önemli bir tespit yapmış. 1990'larda başlayan ve 2001'e kadar devam eden süreçte daha çok işin esasına ilişkin hukuka aykırılıklar ve kararların mevcudiyetini belirlemiş. Ancak, görmüşler ki, yargıda bile bu refleks zayıflıyor, artık 1990'lı yıllarda olduğu gibi işin esasına yönelik yani kamu yararı gerekçeli iptal kararı verilmiyor. O zaman da hukuksal taktiklerini teknik hataları bulma üstüne bina etmişler.
Özelleştirme İdaresi içindeki ihale komisyonlarının hatalarından, şartnameye uyulmamasından, yani usule yönelik birtakım sebeplerden iptallere oynamışlar. Örneğin iki Tüpraş davasında da kararın ana omurgası bu. 'Somut gerekçeler var. Şartname hukuka aykırı' diye başlayan ve somut gerekçelerle desteklenen iptal istemlerine hiçbir hukukçu kayıtsız kalamıyor.
Mahkemeler eskiden olduğu gibi Özelleştirme İdaresi'nin ya da özelleştirme işleminin amacını pek sorgulamıyorlar. Özelleştirme yapılmalı mı, yapılmamalı mı sorgusu yok, olaya usul açısından bakıyorlar. Yasaya uygun yapılmış mı, şartnameye uygun yapılmış mı, buna bakıyorlar. Bu, ise oldukça titiz, emek isteyen mesleki beceriyi gerektiren bir çalışmayı dayatıyor. İşte burada da bir kez daha Avukat Gökhan Candoğan'ın hakkını teslim etmek gerekiyor. Bütün ihale dokümanlarının, bütün belgelerin hem hukuki, hem de mali açıdan incelenmesi titiz bir emek işi.
Peki, varolma savaşı veren, kıt kaynaklı bir sendika karşısında, Hükümet, onca kadrosu, hukukçu ordusu ile Özelleştirme İdaresi neden hata üstüne hata yapıyorlar?
Balık baştan kokuyor .
Hükümetin hukukla başı pek hoş değil. Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) yani Başbakanın başkanlığında dört bakandan oluşan kurul yasaya göre toplanmalı ve oybirliğiyle karar almalı. Yani toplantı yapılacak, konu o toplantıda tartışılacak ve karar alınacak. Vekâlet vermek yok. Toplantının bire bir yapılması gerekiyor. İki tane Özelleştirme Yüksek Kurulu kararının alındığı tarihte kurul üyesi iki bakanın birtakım resmi temaslar için yurtdışında bulunduğunu belirlemiş Petrol İş. Toplantı yapıldığı söylenen tarihte Türkiye'de değiller. Bu da demektir ki fiilen toplantı yapılmadı, karar da alınmadı.
Yasada öngörülmüş bir usul var. Yaptığınız böyle usule aykırı bir toplantıda almış olduğunuzu söylediğiniz kararın hiçbir hukuki yanı yok. Ama AKP, "güçlü iktidar" yanılgısına düşerek muhalefeti ya da yargıyı önemsememekten, dikkate almamaktan baltayı taşa vurmuş bulunuyor. Yoksa bütün bunlara dikkat ettikleri takdirde rahatlıkla özelleştirme yapabilirlerdi.
Blok satış zaafı
Son dönemlerdeki özelleştirmelerde hep blok satış yönteminin tercih edilmesinde, iktidarın yönetim anlayışı etkili oluyor. Büyük bir payı blok satmak, o hisseleri aslında halka değil, istediğiniz kişi ya da şirkete satmak demek. Tabii "sermayeyi tabana yayma" lafta kalınca, blok satış tercih ediliyor. Tüpraş'taki son satış şeffaflık iddiasındaki SPK ve İMKB'nin de bu konuda çok geri olduğunu gösterdi.
Özelleştirme İdaresi'nin (ÖİB) borsadan blok satış yöntemiyle hisse satmak için öncelikle Özelleştirme Yüksek Kurulu'ndan (ÖYK) yetki alması gerek. 4046 sayılı Özelleştirme Yasası, ÖYK'yı özelleştirmede yetki sahibi, ÖİB'yi ise uygulama merci olarak tanımlıyor. 1999 yılında ÖYK, Özelleştirme İdaresi'ne özelleştirmeyi hangi yöntem ile yapabileceğini belirleyen bir karar aldı ve İdare'ye yetki verdi. Ancak bu yetkilendirme içersinde "İMKB'den blok satış yapmak" bulunmuyor. Blok satış, normal veya özel emirle borsadan hisse satmaktan çok farklı bir yöntem. Ama bunu anlamamakta direndikçe, hukuk, hukuk tanımazlara kendini tanıtıyor..
İyi de oluyor..Öğrenecekler..Hem onlar, hem de "alıp kaçtığını sananlar" ve avenelerinin daha öğreneceği çok şey var.. (MS/EÖ)