* Fotoğraf: Yassine Gaidi / Anadolu Ajansı (AA)
Hamma Hammami, 1952'de Tunus'un Aruse bölgesinde doğdu. Arap Edebiyatı öğrenimi boyunca muhalif kimliğiyle bilinen Hammami, devrimci duruşu nedeniyle 8,5 yıllık mahkûmiyetin 6 yılını yatması sırasında gördüğü ağır işkenceler sonucu Paris'te tedavi gördü, ardından 1986 yılında illegal Komünist İşçi Partisi'nin kuruluşuna öncülük yaptı.
Gerek Burgiba gerekse Bin Ali yönetimi süresince defalarca tutuklanması, kendisini mücadeleden alıkoymadı, 10 Temmuz 2012'de Komünist İşçi Partisi'nin legal kuruluşunu ve sekreterliğini üstlenmesini engelleyemedi.
Hammami, 2014 yılında gerçekleşen seçimlerde 15 sandalye kazanan ''Halk Cephesi'nin'' sözcülüğü ve Cumhurbaşkanı adayı olarak görev üstlendi.
Hâlâ İşçi Partisi Genel Sekreteri olarak mücadelesine devam eden Hamma Hammami ile 17 Aralık'ta yapılması planlanan parlamento seçimleri öncesinde Tunus siyasetini konuştuk.
2021 darbesi ve İşçi Partisi
İşçi Partisi olarak başından beri siyasi partileri dışlayan Kays Said'in tekçi yönetiminin uygulamalarına muhalefet ettiniz. Bu muhalefetiniz, Tunus halkı ve ilerici demokratik güçlerde nasıl yankı buldu?
Evet, 25 Temmuz 2021 darbesinden bu yana Tunus'ta yaşanan tüm gelişmeler partimizin tutumunun sağlamlığını teyit ediyor.
Darbe anı ve darbeden birkaç gün sonra olan bu pozisyon, siyasi, sosyal ve sivil faaliyetlerin çoğunu etkileyen karışıklık nedeniyle Tunus siyasi arenasında azınlıkta kalmıştı. Ancak, darbeden aylar sonra siyasi, toplumsal ve sivil güçlerin çoğunluğu darbeye, hatta ortaya çıkan yasa, usul ve uygulamalara karşı çıkmaya başladı.
Kays Said darbesinin gerici-sağcı hükümet sisteminin iki tarafı (bir yanda cumhurbaşkanlığı, diğer yanda meclis çoğunluğu ve hükümeti) arasındaki çatışmanın çözümüne ilişkin olduğu iddiasından söz etmiştik. Kays Said'i Kartaca Sarayı'na taşayan 2019 seçimlerinin sonuçlarından bu yana patlak veren, parlamenter sistemi reddeden ve bir proje taşıyan muhafazakar ve otoriter bir popülist yönetimini, her şekilde empoze etmek istedi.
Bu nedenle, Kays Said, yönetim organlarına da yansıyan bu derin siyasi krizden yararlanarak, partimizin diğer güçlerle birlikte yürüttüğü ve koronavirüs salgınının ağırlaştırdığı kötü yaşam koşullarına karşı artan öfke ve halkın protesto sürecini seçmesi oldukça anlamlıydı.
Kendi içinde ve bazen liderliğindeki kimi ilerici partileri arkasına alarak, Ennahda hareketinin önderliğindeki parlamento çoğunluğuyla olan anlaşmazlığı çözmek için bu ortamdan faydalandı. Müslüman Kardeşleri hedef alarak, parlamentonun askıya alınması ve hükümetin feshedilmesiyle başlayan istisnai düzenlemeleri duyurdu ve 22 Eylül 2021'de anayasanın askıya alınması ve bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi (117. Emir) hazırlanmasıyla sona erdi.
Saeed'in tüm karar alma organlarını tekelleştirdi ve paralel olarak onun otoriter emriyle yeni bir anayasayı onaylatarak halka dayattı.
Bununla birlikte, halkın, yoksulların ve ötekileştirilmişlerin yanında olduğu ve yolsuzluğa karşı ilan ettiği kararlılık mücadelesi, buharlaşarak söyleminin demagojik olduğu, samimiyetten uzak aldatıcı vaatlerden ibaret olduğu görüldü. İşte tekçi iktidar tahakkümünün olumsuzluklara doğru derinleşmesinin sonucunda, halkın sosyal ve geçim koşulları görülmemiş bir bozulmaya tanık olurken, kamusal ve bireysel özgürlüklerin ihlali tırmanıyor, bağımlılık derinleşiyor ve artık İsrail'le normalleşme yaşanmaya başlandı.
Saeed'in seçim kampanyasında "normalleşme ihanettir" söylemi, Tunus halkının gözleri önünde bile yaşanır hale geldi.
Partisiz başkanlık sistemi seçimleri
Kays Said yayınladığı bir kararnameyle 17 Aralıkta Tunus'u, partisiz yeni bir başkanlık sistemi seçimlerine götürüyor. Bu seçimlere nasıl bakıyorsunuz, bir değişim beklentiniz var mı?
Kays Said kendisinin, kendisi için yazdığı, otoriter bir anayasa planında, hiçbir güç yer almazken, tartışılmadan gerçekleşen ve başarısız bir referandumdan geçen (yüzde 70'ten fazlası katılmadı) anayasayı boykot etme çağrısında bulunduk. Seçmenler gerçekten boykot edip katılmadı.
Said'in partizan hayatı yok etmeyi (siyasi ve sivil partileri ve güçleri marjinalleştirerek) oylama yöntemini benimseyen, popülist projesini sürdürmek hedefiyle aynı şekilde kimseye danışmadan veya tartışmadan geçersiz anayasaya dayanarak çıkardığı bir seçim yasası ve dar bölge seçim sistemiyle, seçilecek parlamentonun artık bir otorite olmayacağı, adayların kabilecilik gibi geriye dönük ilişkileri yeniden üretmeye, kayırmacılık ve satın almanın kapsamını genişletmeye yardımcı olacak, ulusal boyutlu programlar sunmalarına izin vermeyen bu seçim sistemini kabul etmek mümkün değildir.
Parlamento iradesini elinden alan ve otoriter başkanın tekeline sokacak popülist siyasetin ürünü olan bu seçimler, devrimin bütün kazanımlarını yok saydığı için meşru olamaz. ''Bölgeler Meclisi" paralelinde oylanan ve nasıl ve ne zaman gündeme geleceği henüz kimsenin bilmediği Maliye Kanunu hakkında daha şimdiden görüş bildiriyor. Kısacası, yeni parlamento, mutlak ve hatta firavuni güce sahip olan Kays Said'in, cumhuriyetle hiçbir ilgisi olmayan, daha ziyade rejim kategorisine giren otoriter rejimini meşrulaştırmak için kullandığı temsili bir yapı olacaktır.
Padişahlar, şehzadeler ve halifeler... Darbeyi destekleyen birkaç küçük, fırsatçı parti dışında, partilerin çoğu bu seçimleri boykot ediyor.
Bu partiler, bir araya gelmeyi gerektiren adaylığın karmaşıklığı nedeniyle, destekçilerinin az bir kısmını desteklemeye veya seçim kampanyalarını finanse etmeye hak kazanmadan aday gösterdiler. Yasanın, 2014 Anayasası ve Seçim Yasası'nda dayatılan, parlamentoda kadınların varlığını artıran ve seçim yasasında öngörülen yeni seçim sisteminin güvence altına almadığını belirterek, bu dar çevrede ve kısa sürede önemli ölçüde ve daha ziyade, kadınların kazanımlarını tehdit ettiği gibi kadınları dışlıyor.
Sürmekte olan seçim kampanyası sessizce ve kamuoyundan tamamen kayıtsız bir şekilde yürütülüyor ve seçmen katılımı, geçen Temmuz ayında üçte birinden daha azının katıldığı anayasa referandumu vesilesiyle yapılan oylamada olduğu gibi, muhtemelen çok zayıf olacak.
Seçim kurulu, daha şimdiden sorgulanabilir resmi sonuçlarını onaylayacak bir kurul olarak belirlendi. Ayrıca Kays Said, devrimin patlak verdiği tarih olan 17 Aralık'ı, tıpkı devrim tarihi olan 25 Temmuz'u seçtiği gibi seçti. 1957'de Cumhuriyetin ilanı, Tunus halkının sembollerini ele geçirmek ve tekelleştirmek amacıyla özellikle kötüleşen ekonomik krizle (işsizliğin şiddetlenmesi, yoksulluk ve yüksek maliyet) öfke ve küskünlük alanı genişliyor.
Gerekli malzemelerin kıtlığına ek olarak, sağlık ve eğitim hizmetlerinin korkunç şekilde bozulması, sefalet cehenneminden kaçan denizlerde çok sayıda insanın ölümüne neden olan 'kaçak' göç olgusunun şiddetlenmesi, çevresel afetler....) Bunun yanı sıra polis baskısının yoğunlaştırılması, bireysel ve toplumsal özgürlüklerin kısıtlanması gibi tüm bunlar, Kays Said'in başarısız yönetimini sarsacak büyük bir patlamaya dönüşebilecek yeni bir halk tepkisi ve öfkesine yol açamaması için bir neden kalmadı.
Tek kelimeyle, mevcut kriz, halk kitlelerinin hainlere karşı devrimlerini yeniden kurmak için sokaklara dönerek son sözü söyleyecektir.
Nahda hareketi
Tunus'ta, Nahda hareketi (Müslüman Kardeşler) laik, demokratik güçler karşısındaki konumu nedir, hala Türkiye ve diğer İslami güçlerden destek görmeye devam ediyor mu?
İhvan'ın Nahda hareketi darbeden sonra büyük bir siyasi karışıklık yaşadı ve yapıları bölündü, bunların bir kısmı iktidar deneyinin başarısızlığından Gannuşi'yi sorumlu tutma eğiliminde oldu.
Hareket taktiksel olarak darbenin bazı önlemlerini destekleme kararı alarak, hareketin nefes almasına ve durumunu gelişmelere göre ayarlamasına olanak sağlayan kritik dosyalarının (siyasi suikastlar, finansman ilişkileri ve dışişleri Bakanlığı gibi) açılmaması için çabalara girdi.
Bunu sağladıktan sonra, Said'in öngörüsüzlüğü ve şaşkınlığı karşısında, söylemini tırmandırma ve protesto faaliyetleri (açlık grevleri, protesto yürüyüşler) organize etme eğilimine girerek müttefiklerinin (Onur Koalisyonu ve Tunus'un Kalbi partisi) yanı sıra siyasi figürlerle birlikte ikiyüzlülüğünü bir kez daha gösterdi. Kurdurduğu "Kurtuluş Cephesi" Başkanlığı kendi safları dışında bir şahsiyete emanet edilen Nahda'nın "modern demokratlar" da dahil olmak üzere başkalarıyla çalışmayı reddetmediği fikrini yaymaya çalıştıysa da fırsatçılığını kitleler nezdinde saklayamadı, gerçek yüzü kitlelerce bilinir oldu.
Bununla birlikte, Nahda hareketinin, devrimci kazanımları yok eden, halkın hayatını zorlaştıran ve laikleri ortadan kaldırmak için gerici odaklar yaratarak geçmiş yönetiminin sonuçları nedeniyle bugün Tunus sokaklarında geniş bir ret cephesiyle karşılandığını belirtmek önemlidir.
Katar ve Türk rejimleri ile ilişkiler, En Nahda yönetiminin temel dayanaklarıydı. Bugün ciddi zorluk çeker hale geldi tabii ki. Erdoğan rejimiyle olan ideolojik ve siyasi ilişkileri devam etmekle birlikte, iktidarı dönemindeki, Türkiye'ye olan ticari, ekonomik ve mali desteği büyük ölçüde kaybetti.
Ancak, Nahda hareketinin Katar ve Türkiye devletleriyle olan işbirliğinin geçmiş yapısından yararlanma sürecinde olduğu açıktır. Zira Rashid Gannuşi, Kays Said'e büyük dosyaları açmaması ve güvenliğini sağlamaları yönünde Türkiye ve Katar eliyle baskı yapmaya devam ediyor.
İşçi Partisi, ittifakları ve Tunus'un geleceği
Bugün İşçi Partisi'nin diğer ilerici devrimci güçlerle bir ittifakı var mı? Varsa Tunus'un geleceği için nasıl bir değişimi öngörüyor?
İşçi Partisi bugün dört sosyal demokrat partiyle koordinasyon içindedir ve biz "Referandumu Devirmek İçin Ulusal Kampanya"yı birlikte sürdürerek halkı, 25 Temmuz referandumunu boykot etmeye seferber etmek için birçok siyasi ve militan faaliyet düzenledik. Kampanyamız, darbe ve yandaşlarına, karşı muhalefeti, ilerici ve demokratik bir kutbun ortaya çıkmasına çerçeve zemin oluşturmuştur.
Gerici güçlere, İslami Nahda'ya ve diktatör Bin Ali döneminde iktidardaki Tagammu Partisi'nin devamı sayılan Anayasa Partisine karşı önemli bir devrimci ittifak kurmayı başardık. Referandumdan sonra "beşli" tartışma ve koordinasyonumuz devam etti ve darbeden kaynaklanan mevcut durumu ilgilendiren en önemli pozisyonları kitlelere taşıyacak bir bir zemin oluşturuldu.
Yönetimin devam eden maskaralığı, siyasi durumun gelişme eğilimlerini tartışmak ve halkımızın darbeye boyun eğmeden bu sistemi devirmesini sağlamak, yoksullaşmayı ve tiranlığı, devrimci bir yolu yeniden kurmasını sağlayacak uygun siyasi hattı inşa etmek taktiğini belirlemek zor olsa da tartışarak başarmak zorundayız.
Farklı referanslar ve siyasi yaklaşımlar var şüphesiz. Özellikle kendilerini solda gören güçlerin zayıflığı ve dağınıklığı ışığında, ilerici güçler için asgari bir program formüle etmek için gerekli çabayı göstermeye kararlıyız. Nahda Hareketi, İhvan yönetiminden kurtulmak için bir bahane olarak kullanılamayacağı, Nahda'nın yönetimi süresince sergilediği pratiğin zararlarını, yanlış ve fırsatçı olduğu ortaya çıkan bir duruşu üzerinden teşhirini yaparak mücadelemizi sürdüreceğiz.
Ancak, bunu yaparken Said'in otoriter popülist projenin kucağına düşmemeye özen gösteriyoruz. Darbeyi ve Saeed'in zalim ve gerici politikalarını (özgürlükler, kadın hakları, sosyal koşullar...) reddeden tüm sivil güçlerle de çalışıyoruz. Bugün, çevremizde önemli aktivist, aydın ve laik bir grubunun bir araya geldiği ve giderek yükselen, ilerici, sivil ve toplumsal bir akım var ve bu hareketle birlikte faaliyetleri koordine ederek saha faaliyetlerini organize etme sürecinde adım adım ilerlemeye başladık.
Bu platform iktidardaki darbeci anlayışa ve devrilmiş gerici İslami kutba karşı mücadelesini yükseltmektedir.
Türkiye halkarına mesaj
Son olarak Türkiye halklarına iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
İlişkilerin boyutu ve tarihselliği nedeniyle Türkiye halklarına ve devrimci güçlerine mücadele selamlarımızı iletmek isterim. Parti ve ilerici Tunus güçleri olarak, karşı devrimci güçlere yönelik mücadelemizde her zaman Türkiyeli kardeş ve yoldaşlarımızla dayanışmak bizleri onurlandırmıştır.
Diktatörlüğe ve İslami gericiliğe karşı, Tunus devriminin Türk ve Kürt devrimci ve ilerici güçlerden sempati ve desteğini bulduğu gibi bugün biz de gerici ve tekçi rejime karşı Türkiye halklarının haklı ve meşru mücadelesiyle dayanışmamızı iletirken, politikaları, gerici ve zalim tercihleriyle sadece Türkiye halklarını hedef almakla kalmayıp, yayılmacı politikaları, askeri ve ekonomik stratejileriyle bölge halklarına ve emperyalist, İsrail'in tahakkümünden kurtuluş özlemlerine zarar vermeyi sürdüren muhafazakar tekçi Erdoğan, yönetimine karşı olduğumuzu ilan ediyoruz. Halklarımız kardeştir. (BK/SD)