"Bazı "önemli", "meşhur" insanların -ki bunların bir kısmı gerçekten önemli, meşhur insanlar- davalarını, siyasi partilerden sivil toplum örgütlerine kadar bir sürü insanın izlediğini görüyoruz. Öyle ki bazen duruşma salonuna giremiyorsunuz. Ama öyle davalar da oluyor ki, meslektaşımızın duruşmasını iki ya da üç kişi takip ediyor."
Kapatılan Özgür Gündem Gazetesi’nin 38 “nöbetçi genel yayın yönetmeni”, dayanışmacısı “terör propagandası” ve “terör örgütünün açıklamasını yayınlama” suçlamalarıyla yargılanıyor.
Davaların bir kısmı kamuoyundan ilgi görür, duruşma salonlarına izleyicilerle dolup taşarken, bazı duruşmalardaysa izleyici sıraları bomboş.
Gazeteci Tuğrul Eryılmaz, hem Özgür Gündem’in Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenlerinden, hem de kendisiyle beraber yargılanan 37 dayanışmacının davalarını takip ediyor. Meslektaşlarının davaya ilgisizliğini sitemkarlıkla anlatıyor:
"Meşhur" davalar ve boş salonlar
“Gazetecilerin davalarının, özellikle meslektaşları tarafından yeterince desteklenmediğini düşünüyorum. Buna ben de dahilim. Bazı standartlarımız var Türkiye’de. Bazı “önemli”, “meşhur” insanların -ki bunların bir kısmı gerçekten önemli, meşhur insanlar- davalarını, siyasi partilerden sivil toplum örgütlerine kadar bir sürü insanın izlediğini görüyoruz. Öyle ki bazen duruşma salonuna giremiyorsunuz. Ama öyle davalar da oluyor ki, meslektaşımızın duruşmasını iki ya da üç kişi takip ediyor.
“Ben bu dayanışmanın da aslında bir eylem biçimi olduğunu düşünüyorum. O kişilerin kim oldukları, ne oldukları önemli değil. Sonuçta bu insanlar ifade özgürlüğü kapsamında yargılanıyorlar. Ve bu Türkiye’nin en zayıf olduğu nokta. Bunu tüm dünya biliyorken bir ses çıkarılmıyor.
"Dayanışma demokratik bir eylem biçimi"
"Zaten medyanın çoğunluğu hükümetin sözcüsü gibi davranıyor. Bunun dışında kaç kişi kaldıysak, ki sayımızın azalmasından korkuyorum, artık kaç kişi kaldıysak dayanışmanın dozunu arttırmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü davalara destek vermek çok ciddi bir demokratik eylem biçimi.”
"İşten çıkarmalar karşısında gıkımız çıkmıyor"
"Cezayı bas, tatava yapma" tutumuGazeteci Şengün Kılıç da Eryılmaz gibi davayı takip edenlerden. Kılıç, kamuoyunca ve izleyicilerce takip edilen davalarla, dayanışmanın eksildiği davalar arasındaki farklı şöyle anlatıyor: “Bu davalar ilk açıldığında ünlü ünsüz genç yaşlı gazeteci meslektaşlarımızla doluydu. O çekimler bittikten sonra o kalabalık da bitti. Bu bizim açımızdan çok ayıp bir şey. “Bir kişinin izlediği davada mahkeme heyetinin davranış biçimiyle çok kişinin izlediği bir davada davranış biçimi bile çok farklı. Hakim bile önem veriyor, kendine çeki düzen veriyor, söylediği söze dikkat ediyor. “Aksi takdirde ‘hey sen kalk aya bakalım’ ile yürüyor duruşma. O duruşma salonunda gazeteci ya da okuyucu fark etmeksizin ne kadar çok göz olursa “cezayı bas geç, tatava etme” tutumu da o kadar ez olur.” |
“Çok değil bundan 20 sene öncesine kadar bir gazeteden insanlar atıldığı zaman kıyametler koparıyor, meslek dayanışmasıyla yürüyüşler yaptığımızı hatırlıyorum.
“Bugün, medya dedikodusu veren haber sitelerine baktığımız zaman’ şuradan 7 kişi attılar, şuradan 15 kişi attılar’ gibi haberler görüyoruz. Her şey rakama dönüştü ve bir tepki de yok. Kaç kişi işten çıkarılıyor ama kimsenin gıkı çıkmıyor.
"Bir avuç insan da olsa harekete geçilmeli"
“Benim arzum, iktidar sözcüsü olmayan, gazetecilik derdi olan o bir avuç insanın biraz daha mobilize olması.”
"Meslektaş olarak dayanışmalıyız"
“Dayanışma ortamı eylemle yaratılır. Sadece yürüyüş yapmak, eylem sadece yürüyüş yapmak, slogan atmak değildir. Varlığını göstermek de bir eylem biçimidir.
“Artık Özgür Gündem Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenleriyle, Nazlı Ilıcak’la, Altan kardeşlerle ve diğerleriyle, bir şekilde, meslektaş olarak dayanışmamız gerekiyor.
"Küçük dayanışma yöntemleri atlanmamalı"
“Herkese dava açılıyor. Cezalar standart oldu, 11 ay ya da 15 ay hapis ve bir de 6 bin para cezası. Bazı arkadaşlarımız ‘ben bu parayı ödemem’ diyor, buna sonsuz saygı duyarım. Ama bu para cezaları için bir havuz kurulabilir. Bu cezayı ödemek isteyenler buradan ödesinler. Büyük şeyleri düşünmekten böyle küçük şeyleri kaçırıyoruz.”
"İşin ciddiyeti fark edilmeli"
"Belki fiilen de faydası olur. Gazetecilerin üzerindeki ölü toprağının kalkması gerekiyor. Bunu hep aynı kişiler olmamalı. Bir sürü insanın bu işin ciddiyetini fark etmesi, kendini ortaya koyması ve orada görünmesi gerekli. Köşe yazarı, editör, muhabir fark etmeden kendine gazeteci diyen herkesin orada olması önemli ki mesleki dayanışma hayata geçsin.”