Türkiyeli Ermeni gençlerle yaptığı söyleşi nedeniyle hakkında “Türkiye Cumhuriyeti devletini aşağılamak (TCK 301)” iddiasıyla dava açılan bianet editörü Tuğçe Yılmaz’ın yargılandığı dava görülmeye başladı.
Çağlayan’daki İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada Yılmaz’ın müdafiliğini avukat Deniz Yazgan, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) avukatı Batıkan Erkoç, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) avukatı Elif Ergin üstlendi.

bianet editörü Tuğçe Yılmaz’a TCK 301’den dava: İlk duruşma 2 Aralık’ta
Kalabalık bir izleyici kitlesi de duruşmayı takip etti. Yakınları, gazeteciler, sivil toplum ve ifade özgürlüğü kuruluşu temsilcileri duruşma salonunda yerini aldı. Halk sağlığı profesörü Onur Hamzaoğlu, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret duruşmayı izleyenler arasındaydı.
Hakim duruşmaya başlamadan, tek sıradan oluşan izleyici koltuğunda yer edinemeyen ve ayakta kalan kalabalığı dışarıya çıkarttı. Gerekçe olarak da salonun küçük ve havalandırmasının yetersiz olmasını gösterdi. Daha sonra da kimlik tespitiyle duruşmaya başladı.
"Hiçbir hukuki temeli yok" dedi, Hrant Dink'i andı
İddianame karşı savunma yapan Yılmaz “Bugün burada olmamın nedeni, bir gazeteci olarak yasalarla korunan ifade özgürlüğümü kullandıktan sonra CİMER’e ihbar edilmiş olmam” dedi.
Ermeni soykırımı gibi yıllardır görüş ayrılıklarının olduğu bir konu nedeniyle; muhtemelen toplumun tüm kesimlerinin bir arada yaşamasından rahatsız olan ve ırkçı eğilimleri bulunan biri tarafından ihbar edildiğini söyledi. Ardından da hakkında dava açılması için gerekli yasal sürenin aşıldığını belirterek gözaltına alınışını anlattı:
“Evime giderken, polisler tarafından durduruldum ve bir gecemi ‘kaçma’ şüphesiyle gözaltında geçirdim. Üstelik sonrasında da, bir suçlu gibi yüz tarama sistemiyle takip edildiğimi öğrendim. Bu, olsa olsa kötü senaryolu polisiye bir dizide yaşanabilirdi.
Bugün ülkede barış tartışmalarının sürdüğü bir dönemde, yalnızca yaptığım bir haber nedeniyle yargılanıyor olmam mesleğimiz açısından açık bir gözdağı niteliği taşıyor. Üstelik bu barış sürecinin bir ayağının da Ermenistan’la sürdüğünü hatırlatmam gerekiyor. Yıllar sonra Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Cumhurbaşkanı’nın davetiyle Türkiye’ye geldi ve şu an sınır kapılarının açılması, iki ülke arasında ticaretin başlaması öngörülüyor.
Bu yüzden de ısrarla belirtmek istiyorum ki burada yargılanmak istenen, 2015 yılından beri her gün aynı heyecan ve merakla sürdürdüğüm mesleğimdir. Sadece mesleğini daha iyi icra etmeye çalışan biri olarak, bu kadar tartışmalı ve muğlak bir maddeden yargılanmamın hiçbir hukuki temeli olmadığını düşünüyorum.
Üzerime atılı suçta belirtildiği gibi, ben kimseyi aşağılamadım; aksine, bugüne dek her zaman bu toplumda kendini aşağılanmış hissedenlere kulak verdim.”
Yılmaz konuşmasını kendisi gibi TCK 301’den yargılanan ve hemen ardından öldürülen Hrant Dink’i anarak bitirdi. Beraatını istedi.
"301 nedeniyle bu ülkede büyük bedeller ödendi"
Yılmaz’ın ardından Deniz Yazgan söz aldı. Bir CİMER örneğiyle konuşmaya başladı. “Komşum, eşine şiddet uygulasa ve ben ismimi gizleyerek CİMER’e başvursam, CİMER bana ‘Bu Cumhuriyet Başsavcılığının konusudur. Savcılığa başvurunuz’ diye yanıt verecek.” diyen Yazgan şöyle devam etti:
“Bir erkeğin şiddetini önlemek için CİMER’e başvuramıyorum ama binlerce beraat kararıyla, AYM ve AİHM’den ihlal kararıyla suç teşkil etmediği, yargılamaya konu olması halinde ifade özgürlüğünü ihlal ettiği açık olan ‘soykırım’ kavramı için, Basın Kanunundaki süreler delinerek soruşturma açılabiliyor, dava açılabiliyor. Bu başlı başına kamunun bekçiliğini üstlenmiş gazeteciler için caydırıcı bir yargı tacizidir.
Bu kararları Cumhuriyet savcıları da biliyor elbette. Tutuklama yasağı olduğunu, iddianame düzenledikten iki gün sonra ifade alınamayacağını elbette biliyorlar.
Anayasanın 2. maddesi açık. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti. Bu hukuksuzluk silsilesinin kabul edilemeyeceği bir anayasal düzenden söz ediyoruz. 301 nedeniyle bu ülkede büyük bedeller ödendi. Dink v. Türkiye kararı, bu kavramın tarihsel niteliğini ortaya koyan Akçam v. Türkiye kararı ve onlarca kesinleşmiş varken bu yargılama sona ermelidir. Bu bedellere yenilerinin eklenmesini istemiyoruz.”
Yılmaz’ın derhal beraatını istedi.
"CİMER şikayeti davaya konu edilemez"
Avukat Batıkan Erkoç da Yılmaz’a yasal süre içinde dava açılmadığını söyledi. Savcının davayı açmak için esas aldığı sürenin Emniyet’ten gelen fezleke tarihi olduğunu anlattı. “Bunun ciddiyete bağdaşır bir tarafı yok” dedi.
Erkoç ikincisi olarak da CİMER’e yapılan şikayetin hukuken bir geçerliliği olmadığını ifade etti. Soruşturmaların ihbar, şikayet ve re’sen başlatılabileceğini söyleyen Erkoç, “Burada bir dilekçeyle açılan soruşturma söz konusu. Ancak CMK gereğince bu şikayet olarak kabul edilemez. Kimlik bilgileri gizli dilekçe olamaz. Dilekçenin nasıl olacağı bellidir. Dilekçede isminiz yazar, soy isminiz yazar, talebiniz yazar, adresiniz yazar.” dedi.
Mahkemeden kovuşturma şartı bulunmadan ve esas hakkında mütalaa alınmadan karar vermesini istedi.
2026'ya erteledi
Hakim ise bu talebe uymadan iddia makamından esas hakkında mütalaa vermesini istedi. Savcı da mütalaasını hazırlamak için süre talebinde bulundu. Mahkeme talebi kabul etti. Bir sonraki duruşma 21 Nisan 2026, saat 14.30’da.
Yılmaz'a CİMER ihbarıyla dava açılmasına neden olan söyleşisine aşağıdaki link aracılığıyla ulaşabilirsiniz:

Türkiyeli Ermeni gençler anlatıyor: 109 yıldır süren yas
(HA)











