Türk Tabibler Birliği’nce (TTB) yapılan “Suriye İç Savaşı’nın Hatay İline Etkileri Araştırması(1)”nın sonuçları yayınlandı.
TTB bu araştırma “ülkemizde yaşanan çatışma ortamının sona ermesi, barışın hayatın tüm alanlarını kapsaması, insan haklarının gelişmesi için çabalayan, mücadele eden ve bunlar sağlanmaksızın sağlıklı bir yaşama ulaşılamayacağını savunan” Füsun Sayek anısına yaptı.
Raporun sunuş yazısında TTB Merkez Konseyi, “Tarihi bir dönemde hekim örgütü adına; yaşananlar ve tanıklıklar üzerinden düşülmüş bu kayıt; savaşsız, sömürüsüz, insanların acı çekmeyip gerçekten sağlıklı olabildikleri bir dünya hedefine katkısı olmasını diliyoruz” diyor.
Sınırları zorlanan Hatay…
Dört makale ve araştırma sonucunun yer aldığı kitabın editörü Dr. Haluk Başcıl “İnsan yaşamını tehdit eden savaş ve şiddet Füsun (Sayek) Abla’nın çok sevdiği Hatay Bölgesinin sınırlarını zorluyor. Onunla aynı toprakları paylaşan insanların korkularını, kaygılarını ve hükümetin izlediği politikalardan duydukları rahatsızlıklarını, düşüncelerini en geniş toplum kesimlerine ulaştırmayı, aynı zamanda onu anmanın en doğru ve iyi yolu olacağı düşüncesiyle bu yıl ‘Suriye İç Savaşı’nın Hatay İline Etkileri’ni ortaya koyarak, barış çabalarına, onun da sesini katmayı istedik. Basının tek yönlü ve tek taraflı tutumu nedeniyle seslerini duyuramamaktan yakınan Antakyalıların seslerinin ülkenin dört bir yanına ulaşmasına katkı vermeye çalıştık“ diyor.
Başçıl: Küreselleşme ve Savaşlar- İç Çatışmalar
İlk makalenin başlığı “Küreselleşme ve Savaşlar- İç Çatışmalar”, yazarı Dr. Haluk Başçıl.
“Irak ve Suriye; her iki komşu ülkede yaşanan iç savaşlar bu ülkeleri yakıp yıkıyor, toplumsal hafıza ve uluslaşma birikimi yok edilmeye çalışılıyor. Irak gibi Suriye’de de uluslaşma süreci kırılarak Kürt, Alevi-Sünni Arap temelinde üç parçalı bir yapı ortaya çık(ı-arılı)yor“ diyen Barışçıl, Türkiye’nin bu gelişmeden etkilendiğini belirtiyor.
Türkiye’nin güney sınırında Irak Kürt bölgesinde ortaya çıkan Kürt Özerk Bölgesi komşu ülke sınırları içinde yaşayan Kürt siyasi yapılarının özerklik, konfederasyon, vb. biçimlerdeki taleplerini güçlendirdiğine dikkat çeken Başçıl, “Ülkemizde Sünni Türkler, Kürtler, Aleviler tüm bölge halklarının temel taleplerine sahip çıkarak gerçek bir vatandaşlık temelinde, birlikte ve ortak bir mücadele içinde çözme bu temel çelişkiyi çözme şansına sahiptir” diyor.
Başçıl ancak bu şekilde gelir dağılımında adalet, eşitlik; kamusal ve özel alanlardaki her türlü ayrımcılığın sonlanması; demokratik- sosyal ve kültürel hakların önündeki engellerin kalkması; egemenlik hakları temelinde bağımsız ve özgürce kendi geleceklerini belirleme gibi taleplere ulaşılabilir diyor.
Eskiocak: Barışın Olmadığı Yerde Sağlık Olmaz
İkinci makale savaş ve sağlık üzerine ve başlığı da “Suriye’deki İç Savaşın Suriye ve Hatay’daki Sağlık Sonuçları: Barışın Olmadığı Yerde Sağlık Olmaz” ve yazarı Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak.
Eskiocak barış için 8 temel dayanağı şöyle sıralıyor: İyi işleyen bir yönetim/ hükümet, güvenli bir iş ortamı, kaynakların adil dağılımı, komşularla iyi ilişkiler, başkalarının haklarını kabul, özgür bilgi akışı, sosyal dayanışma ve düşük yolsuzluk düzeyi.
Sağlık için koşullar ise barış içinde yaşama, insana yaraşır bir evde barınma, eğitim, yeterli ve dengeli beslenme için gıdaya erişim, yeterli gelir elde etme, dengede bir eko-sistem, sürdürülebilir kaynaklar, sosyal adalet ve eşitlik olarak belirtiyor.
Bu koşulların savaş durumunda bozulduğunu bunun da sağlığın toplumsal belirleyenleri ve sağlık durumuna etkilerini “sağlık tesislerine saldırı ile hizmet sunamaz duruma düşürme, hizmet kapasitesinde düşme, besin üretiminde azalma, besinlerin pahalılaşması, saklama ve işleme kapasitesindeki azalma yoluyla beslenme sorunlarının ortaya çıkması, altyapıda yıkım, barınma sorunu, üretimin durması ve yetersizliği, stokların tükenmesi, gelir azalması, satın alma gücünde azalma, karaborsa, ekonomik kriz, devletin bütçesinde sağlık payının azalması, savunma/silaha öncelik verilmesi, dış müdahale/ yardım; doğrudan yaralanma, ölüm” olarak sıralıyor.
“Savaş hekimliği, savaş cerrahisi yaptık”
Makalede Suriye ve Hatay’a dair sosyo-ekonomik ve sağlık göstergelerine, BM. Mülteciler Yüksek Komiserliği verileriyle hekim meslektaşlarının saptama ve duygularına da yer verilmiş.
Özel hastane uzman hekimleri Eskiocak’a anlatmış. Bu anlatılardan önemli vurgular şöyle: “…kendimizi savaş hekimliği ortamında bulduk”, “çok yoğun savaş cerrahisi yapıyorduk”, ”normal kapasitenin üzerine bu çatışmadan akın akın yaralı gelmeye başladı”, “zor ve enfekte vakalar”, ”hastaların psiko-sosyal durumu hiç alışık olamadığımız bir durumdu. Diğer hastalar bunlara tepki gösterdi”, “biz her gelene baktık”, “bu süreçte en çok mağdur olanlar hekimlerdi”, “şehrin sosyal dokusu bozuldu”, “savaş haberleri, sürekli tedirginlik, patlamalar, yaralılar”…
Tıp Fakültesi öğretim üyeleri ise şunları aktarmış: “…ilk zamanlarda hastane vb. yerlerde sorunlar sıkıntılar çıktı ama sonra yeniden ek ve destek ünitelerle adaptasyon süreci tamamlanmış görünüyor”, “hastalık çeşidi bakımından çok fazla çeşitlenme yok”, “Türkiye’deki sıralamalarda ilk 10’un içinde diyebileceğimiz kızamık olgusu Antep’te göründü”, “Aşıyla önlenebilen hastalıklarda bir artış ve bununla bize yansıması ortaya çıkabilir”, “güvenlik konusunda bizlerin ister istemez kaygıları var”...
Post travmatik stres bozukluğu
Aile hekimlerinin dikkat çektiği konular ise şöyle: “… ben tercüman kullanmadım. Çünkü birebir anlaşabiliyordum. Ben ama mahremliği koruma adına üçüncü bir kişinin bunu duymaması adına kullanmadım. “, “tuhaf istekler de vardı”, “viagra reçete etmemi istedi. Israr edince reçeteye ‘tedavi amaçlı değildir, şahsın isteği üzerine yazılmıştır’ notu düştüm”, “Kırıkhanlı kadınlardan, eşlerinin ikinci ya da üçüncü eş olarak Suriyeli alması kaynaklı depresyonla gelen hastalarım oldu”, “Ben kendim o rüyalardan gördüm Türkiye dışına sürüldüğümüzü gördüm. Yani silah zoruyla ülkemizden, şehrimizden sürüldüğümüzü gördüm. O kadar bilinçaltımıza işlemiş”, “Giderek post travmatik stres bozukluğuna yol açabilecek bir süreç var”...
Eskiocak; yerinden olan kurbanların; Suriyelilerin sağlık riskleri arasında; derin yorgunluk-tükenmişlik, yas, ruhsal sorunlar, hastalanma, yaralanma, malnütrisyon, taciz, fiziksel ve cinsel şiddet, ishalli hastalıklar, kızamık-sıtma- menenjit- tüberküloz-hepatit- tifo vb., diğer aşıyla önlenebilecek hastalıklar ile vitamin yetersizliğinin olduğunu da ekliyor.
Dilan: Suriye İç Savaşının Türkiye ve Hatay’a Etkisi
Üçüncü makale “İnsaniyetleri benzeyenlerin, kardeşlerin beşiği Antakya, Asi’nin Cömert, Korkmaz, Övülesi (Ahmet) Ehmed çocuklarına” ithaf edilmiş.
Başlığı “Suriye İç Savaşının Türkiye ve Hatay’a Etkisi” ve yazarı Prof. Dr. Hasan Dilan. Makalesinde Suriye olaylarının Türkiye’nin ulusal güvenliğine etkisi ile sosyo-ekonomik ve kültürel boyutuna da yer veren Prof. Dr. Dilan “Dış dinamiklerin sürekli müdahale ettiği, çıkar çatışmalarının iktidar çatışmasına döndüğü Ortadoğu topraklarında insanca yaşamanın gün geçtikçe zorlaştığını korkuyla izlemekteyiz“ dedikten sonra soruyor: Ortadoğu’nun yeni düzeni nasıl olacak?
Fulya Doğruel: Sınırda kültür
Dördüncü makalenin başlığı “Türkiye Sınırında Hatay’ın ‘Çok Kültürlü’lüğün Koşulları” ve yazarı da Antropolog Fulya Doğruel. Sınırlar kavşağında tarihsel biraradalık konusunu irdeleyen yazar “birleştirici ve bölgesel bir kimlik olarak insanlık imgelemi” konusunu da işleyip çeşitli etnisitelere sahip Hataylılara kulak veriyor.
“Buradaki insanlar yüzyıllardır aynı çevrede, ayni kültürle yaşamayı öğrenmiş. Arkadaşlarımın çoğu Müslüman. Her şeyin başında insan olduğu için birbirimizi hiç yargılamadık”, “Hatay kimsenin kimseye müdahale etmediği bir hoşgörü kentidir. Kimse başkasının yaşamına müdahale etmiyor. Bunu yaşanmışlıklara, başkasını tanıma ve farklı olmadığını düşünmeye bağlıyorum”, “Burası tarihsel olarak kozmopolit bir yer; birbirini kabul etmeyi öğrenmiş insanlar”, “Çok kültürlü bir yerde yaşamak çok mutluluk verici”, “Arkadaşlarımın çoğu alevi. Kardeş gibi geçiniyoruz. Yaşlıların bazıları geri kafalılar ayrı durmaya çalışıyorlar ama gençler hep beraberler”.
“Başka insanlarla temas edenler önyargılarından kurtulur”
Doğruel Hatay’ın toplumsal yaşamını etkileyen Hatay’ın 30’lu yıllarda Türkiye’ye katılma sürecinde yaşanan; 70’lerin soğuk savaş döneminde yaşanan; Türkiye’nin pek çok kentindeki gibi kırsalın kente göçmesiyle yaşanan merkez-çevre kültürünün karşılaşması gerginliğini sayıyor ve insanların değer yargıları arasında ciddi bir farklılık olmasının topluluklar arası ilişkileri sınırlayabildiğini ve süreç içerisinde gevşeyen, daralan toplumsal sınırlardan söz ediyor.
“Değişik etnik kimliklere sahip olmakla diğer topluluklarla çatışmak arasında zorunlu bir ilişki yoktur. Ancak etnik gruplar arasındaki ayrımı keskinleştiren söylemler, sosyal bağlantıları ve ticari ilişkilerini de kısıtlayabilir, hatta coğrafi yerleşim yerleri açısından getto tarzı ayrışmalara yol açabilir”, diyen Doğruel’ ardından ekliyor: “Hatay’ın demografik yapısıyla Türkiye’nin küçük bir modeli olduğunu düşünürsek eğer, Hatay’da yaşanan sıkıntının ülke genelinde daha çok dillendirilmesi, farklılıklardan çok ortak insani değerlerin vurgulanması toplumsal barışı kurmak adına faydalı olacaktır”.
Sayek’e selam; Hatay’a barış
Suriye iç savaşının Hatay İli’ne etkileri üzerinden ülkemizde, bölgemizde, dünyada barışı gündemde tutmayı ve savunma; Hatay’da çalışan meslektaşlarının ‘yurttaş ve hekim’ olarak süreçten etkilenme düzeylerini saptama” amacıyla TTB tarafından kurulan ekip tarafından yapılan “Suriye İç Savaşı’nın Hatay İline Etkileri Araştırması” rapor/kitabın sonunda. Önceki makaleler de zaten araştırmanın tamamlayıcısı.
Araştırma “Füsun Sayek’e selam olsun! Hatay Halkı barış istiyor” ithaf edilmiş. Ekibin yarı yapılandırılmış araçlarla farklı kimlik ve aidiyetlerden; Hatay ili merkez, 7 ilçe, 1 belde ve 3 köyden 30 yurttaş ve 12 hekim olmak toplam 42 kişiyle; Mayıs-Haziran 2013 tarihinde; yüz yüze ve derinlemesine görüşme esnasındaki gözlemleri önemli.
“Açık ve samimiydiler”, ”dinlenilmekten memnundular”, “etnik, dini veya inanç topluluklarının kendi içlerinde hassasiyet, duyarlılıkları ve öncelikleri var”, “Arap-Hristiyan ve Arap-Alevilerin konunun merkezine kendilerini alarak katıldıkları, kendilerine tehdit olarak algıladıkları, gelişmelerle daha ilgili oldukları”, “Kürt-Sünni veya Türk-Sünnilerin görüşmecilerin ilgileri daha sınırlı, duyguları da genel çatışma ve savaşa dair”, “Çerkez - Sünnilerin olaya ilgileri kendi topluluklarının sorunlarını çözmek ve barışa katkı vermek üzerine”, “Ermeni-Hristiyanlar ise konuyla daha genel çerçeveden ilgilenmekte”, “Hatay halkının konuya dahil ve taraf oluşunda etnik-dini ve mezhepsel kimliklerinin ön sırada yer aldığı, eko-sosyal etkilenme düzeylerini de kültürel kimlikleri üzerine inşa ettikleri”, “cinsiyet yönünden savaşın kadına yönelik şiddet, tecavüz, kadın satışları ve annelik boyutuna dikkat çektikleri”, “gelecek için endişeli oldukları”, “alt-orta-üst gelir sınıf fark etmeksizin konudan etkilendikleri ve ilgili oldukları“.
Gündelik hayatının içinde…
Araştırmaya katılanlardan akrabalık nedeniyle Suriye’de yaşananları ilgiyle izleyenlerin söyledikleri önemli.
“Suriye de doğdum. Hep Antakya da yaşadım. Akrabalarıma, Suriye’ye gider gelirdik”, “Çerkezler olarak gelen misafir soydaşlarımızla dayanışma içindeyiz”, “Sınır çizilince akrabalarımızın yarısı o tarafta kalmış. Gelip giderdik. Şimdi haberleşemediğimizde endişeliyiz”, “Şubat ayında Suriye’ ye İnsan Hakları örgütleri ilişkisi içinde gittim. Sınırın öbür tarafı Özgür Suriye Ordusu(ÖSO), muhalif neyse adları onların kontrolünde. Yıkılmış, yakılmış, harap edilmiş oralar. İnsanlar ölmüş. 100 bin cana mal olmuş bu savaş”, “Suriye’deki ablam ve ailesi buraya geldi”, “Hama yakınlarındaki bir kasabada yaşayan akrabalarımız direnecekler; topraklarından ayrılmak istemediklerinden”, “Akrabam yok, ama bizim toplumumuzda aynı boy ve soydan gelenler akraba sayılır”, “Oradaki akrabalarımız savaşın vahşet kısmını bizzat yaşıyor”.
Çalışmada Suriye ile tarihi, kültürel, gezi, iş ziyareti, alış veriş gibi nedenlerle de sosyal ilişkiler kurup sürdürenlerin söylediklerine de (özetle) yer verilmiş. “ Kafamdaki ön yargıyla Suriye’ye gittiğimde ‘Allah’ım; kandırılmak bu’ dedim. Yayladağ Kapısı’na keçi yolu, patikadan gidiyorsunuz. ‘Geri kalmış’ Suriye’de otoban ve sağlı sollu çınarlar çıkıyor karşınıza”, “Suriye de kimliğini inancını sormak ayıp bir şey”.
Araştırmaya katılanlar devletin vatandaşlarına sağlaması gereken hizmetlere ulaşamadıklarında kendilerini 2. sınıf hissetmekte, ayrımcılığa uğradıklarını düşünmekte, önemsenmedikleri ve değersizleştirildikleri duygusunu “ Suriyeliler olmazsa ben vatandaş olarak daha iyi hizmet alacağım”, “Suriye’den gelenler katılım payı ödemediler. Bizim vatandaşımız muayene ve ilaç katılım payı yüzde 20 ödüyor”, “küstah ve düşmanca davranıyorlar”, “20 senedir prim ödüyorum, daha emekli olmadım; onların elinde kartları var, basıp basıp maaş alıyorlar”, “Sığınmacılara kamplarda bakıyoruz. Ama bizim gelirlerimiz düştü. Bu hükümet kendi halkının çıkarlarını düşünmedi”, “Mültecilere benden çok hak tanınmasını istemiyorum” cümleleriyle ifade etmiş.
Savaş kadınları etkiler
Vatandaş olarak karar süreçlerine katılma, düşünceyi özgürce ifade edebilme olanaklarını kullanamadıkları için kendilerini değersiz ve önemsiz hissettiklerini; doğru bilgi edinme haklarını kullanamadıklarını, bilgi kirliliği olduğunu düşündüklerini vb. ifade eden toplam 42 araştırma katılımcısından 12’si olan hekimlerin konuya ilişkin görüş ve gözlemlerine de yer verilen araştırmada “savaş ve çatışma ortamının kadına etki durumu” bölümünde yazılanlar bilinen ama dillendirilmeyen gerçeklerden oluşuyor.
Tecavüz, zorla evlilik, fuhuş…
“Reyhanlı da satılan kadınlar”, “savaş ortamında tecavüze uğrayan kadınlar”, “birilerinin yeniden yaptığı o harita içinde yer edinebilmesi için suçsuz insanların, çocukların, kadınların şiddeti görmesi içimizi yakıyor”, “yalnız kadınlar evliliğe zorlanıyor; bu ülkede tutunma adına”, “Suriyeli kadınların tecavüze uğradığını, dini fetvalar verilerek erkek savaşçılara karılık etmelerinin istendiğini duyduk”, “Kadınlar pazarlanıyor; sömürü had safhada”, “bir sürü erkek, cebinde işte ne kadar parası var(sa); basıyor parayı, istediği kızı kamptan alıyor”, “Suriye’nin kızları -tabiri caizse- sırf onları kurtarmak adına buradaki insanlara peşkeş çekiliyor”, “60 yaşındaki adama, 20-30 yaşındaki kızı almak, evlendirmek”.
Savaş ve çocuklar
Toplumun savunmasız ve incinebilir kesimi olan çocukların savaş ve çatışma ortamından etkilenmesine ilişkin örnekler düşündürücü. “Suriyeli küçük çocuk çim biçme makinesi çalıştığında ürküp ağlamaya başlıyordu”, “bomba-silah sesine ‘savaş sesi’ diye geçiyor”, “Suriyeli çocuğun algısı: ‘Herabuna el beled’ (ülkemizi mahvettiler)”, “
Savaş ve çatışma ortamından kaçmak zorunda kalanlar, Türkiye de daha iyi yaşam koşulları bulabilme ve muhalif savaşçıların dinlenme tedavi olma veya savaşı yönetme üssü olarak kullanma amacıyla Suriye’den ülkemize gelenlere bölge halkının acıma, merhamet, yardımlaşma, korku, nefret duyguları taşıdığının göstergesi ifadeler var.
“Bizi buraya ‘Başbakan çağırdı; bakacaksınız’ diyorlar”, “Ölümden kaçıp gelenlere acıyorum”, “Buraya savaştan kaçarak masum gelenlerle muhalif savaşçı ayrı tutulmalı”, “Gitsinler memleketlerine. Yazıktır diye acıyorum ama gitsinler istiyorum”, “Savaş sektörünün yarattığı rant… Savaştan para kazananlar…”, “Bir an evvel sulha, barışa kavuşsun. Herkes memleketine, evine, yerine, toprağına dönsün”
İnsan savaş ve çatışma ortamından etkilenir
ÖSO savaşçılarına ilişkin “Başlangıçta Hatay’da sokaklarda silahlarıyla gezdiler, alışverişlerine para ödemediler, restoranlarda masa donatıp hesap isteyen esnafı tehdit ettiler, valilikte ağırlanıyorlar, her türlü maddi yardımı alıyorlar, yağmaladıkları malları getirip pazarda satıyorlar” ifadeleri var. Hatay’ın Reyhanlı İlçesindeki “Apaydın“ kampının savaş üssü olduğu kanısının yaygınlığına araştırmaya katılanların bu yönlü gözlemleri eşlik ediyor.
Rapordaki görüşmelerden savaş ve çatışma ortamının ekonomik-sosyal, kültürel, psikolojik alanlarda kendilerini etkilediğini, kaygı-korku gergin ve güvensizlik duygularının ortak duygu olarak ortaya çıktığı anlaşılıyor.
Bu kapsamında görüşülenlerin tümü yaş, cinsiyet, sınıf, etnik, din, mezhep, politik ve siyasi farklılıklarına rağmen savaş, çatışma ve şiddet istemiyor, barış istiyor, barışı savunuyor. Bu savaş ve çatışmada kaybedenlerin iki ülke halkı olduğunu düşünüyor; çözümün barış olduğunu söylüyorlar. Gelecekten beklentilerini ise “çocuklarımın huzur içinde yaşamasını istiyorum”, “kendi ülkemde 1. sınıf vatandaş olarak özgür ve güvende hissedeyim”, “… artık bu ülkede yaşamak istemediğimi düşünüyorum”, “kendim, çocuklarım ve halkım için endişe duymadan yaşamak istiyorum”, “yıllarca kardeşçe yaşadığımız bu topraklarda çocuklarımın da özgür ve huzurlu yaşamasını istiyorum” şeklinde ifade ediyorlar.
Araştırma kapsamında görüşülen 12 hekime bölgede “Etnik veya din-inanç farklılıkları nedeniyle çatışma çıkma olasılığı nedir?” diye sorulmuş ve “Antakya’da Alevi-Sünni çatışması dışında başka çatışma çıkmaz”, “Reyhanlı halkının çok öfkeli Suriyelilere karşı”, “Sünni bölgesinde bomba patlatıldı”, “Türkiye Alevilerinden buradaki aleviler ayrı tutuldu; Nusayri dendi. Günlük nüfus arasındaki ilişkiyi kırmak açısından öyle bir laf dendi. Ama mesela Reyhanlılar bunu yemedi. Reyhanlılar Derneği ‘burada ve kimse bizim aramızdaki barışı bozamaz. Biz alevi- sünni kardeşiz; birlikteyiz’ diye” vb. (özetle) yanıtlar alınmış.
Ve mesajlar
Araştırma kapsamında görüşülenlerin tümü, hükümetin Suriye ile ilgili politik karar-tutum ve davranışlarına yaş, eğitim, etnik-dini kimlik, siyasi ve mesleki aidiyetleri fark etmeden karşı çıkıyor; barış, savaş ve çatışmasızlığa dair duygu ve düşüncelerini kendi algıları üzerinden aktarıyor; insanlığın geleceği ve insanın varlığı için –canlar vererek- ‘savaşa hayır” diyor; içinde insanın olmadığı politikalarla da barış olmayacağını düşünüyor; onlar dünyayı ve ülkemizi yönetenlere, kendilerine ve barıştan yana olan tüm insanlara ‘mesajımız var’ diyor. Hadi; kulak verelim onlara.
Dünyayı yönetenler
Güç ve iktidar hırsınızla dünyanın kaynaklarını, insanlığın ortak varlığı olan kaynaklarını kullanmayın artık. Dünya barışı için çabalayın. Barış için politikalar geliştirin. Bu dünya hepimizin!
Türkiye’yi yönetenler
Dünyayı yönetenlerle birlik olup, din-mezhep siyaseti yapmayın. Bir inanç ve mezhep tarafı olmayın. Sınır güvenliğini sağlayın. Suriye’nin iç işlerine karışmayın. Suriye halkı nasıl ve kiminle yönetileceğine kendi karar versin. ‘Muhalif’ adıyla savaşan gruplara Türkiye topraklarını kullandırtmayın; her tür savaş malzemesi sağlamaktan vazgeçin. Sığınmacılara insani yardımı uluslararası insan hakları metinlerinin ruhuna yakışır iç hukuk düzenlemeleri ve buna uygun tutum ve davranışları gerçekleştirin. Demokrasi ve özgürlük taleplerimize karşılık verin. İnanç ve ifade özgürlüğümüzü güvence altına alın. Barış için politika geliştirip tutum alın. Bölgede barış ve huzur olmadan Hatay ‘da, Türkiye ‘de ve dünya da barış olmaz.
Barıştan yana olan tüm insanlara
Suriye de barışın sağlanması; Türkiye‘nin, bölgenin ve dünyanın barış içinde yaşamasını sağlayacaktır. Barış için daha çok mücadele et, daha çok ses ver. Bu senin “insan” olarak sorumluluğun. Tüm alt kimlik ve aidiyetlerin bir tarafa “insan” kimliğine, insan(lık) onuruna sahip çık!.
Kendimize de söyleyeceklerimiz var:
(…) Farklı etnik, din ve inanç aidiyetlerimiz nedeniyle birbirimizden uzaklaştırılmaya, birini diğerinin ötekisi haline getiren ayrıştırıcı-dışlayıcı tutum ve davranışlarla karşı karşıya bırakıldık, sıkıştırıldık, incindik, zedelendik, örselendik, korktuk, endişelendik, gerildik ve hatta öfkelendik. Biz 4 bin yıldır din, dil, ırk, inanç fark etmeden bir arada yaşadık bu topraklarda. Farklılıklarımız zenginliğimiz. Şimdi bu zenginliğimize sahip çıkacağız, bu kentte, bu ülkede eşit yurttaş ve topluluklar olarak tüm kimliklerimizle ‘kabul etme’ anlayışlı toplumsal ve kamusal düzenlemelerle barış ve huzur içinde yaşayacağız. Barış dilini geliştirip, barış için mücadele edeceğiz. (ŞD/HK)
* Şadiye Dönümcü, Sosyal Hizmet Uzmanı.
(1) Suriye İç Savaşı’nın Hatay İline Etkileri. Füsun Sayek TTB Raporları/Kitapları-2013. Raporun tam metni.
(2) Rapor/kitabı tanıtma amaçlı bu yazı atalarımız tarafından “Kendini özünden seven diğerini de sever; zira bütünün içindesindir” öğretisiyle büyütülen Hataylılara ithafen yazılmış olup; anılan araştırma ile rapor/kitaba emeği geçenleri kutlarım.